24 Ocak 2008 Perşembe

2008-2009 eğitim öğretim yılından itibaren Okul öncesi eğitimi de zorunlu olacak

MİLLİ Eğitim Bakanlığı (MEB) Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürü Remzi İnanlı, zorunlu eğitimin 2008-2009 eğitim öğretim yılından itibaren 9 yıla çıkarılması için çalışma başlattıklarını belirterek, “Okul öncesi eğitimi de zorunlu hale getireceğiz’’ dedi. Türkiye’deki okul öncesi eğitimin, Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında çok gerilerde olduğunu belirten İnanlı, en düşük seviyedeki Avrupa ülkesinde bile okullaşma oranının yüzde 70’lerde seyrettiğini, bunun da okul öncesi eğitime verilen önemle ilgili olduğunu söyledi.İnanlı, “Uygulamanın yapılacağı pilot illerimiz henüz belli değil. İl milli eğitim müdürlüklerine yazı gönderdik. O bilgiler ışığında illerdeki okullaşma, öğretmen ve öğrenci sayısına göre pilot il uygulamasını başlatacağız” diye konuştu.

Okulda ibadetin 1977 yılında MEB tarafından yayınlanan genelgeyle serbest bırakıldığı ortaya çıktı

NTVMSNBC, 30 yıldır yürürlükte olan genelgenin anayasaya aykırı olup olmadığını tartışmaya açtı.

İstanbul Bahçelievler’deki bir lisede öğretmen ve öğrencileri namaz kılarken görüntüleyen Radikal gazetesi, daha sonra, okula iki müfettişin gönderildiğini ve soruşturma açıldığını duyurunca, okulda ibadetin yasal olup olmadığı tartışması başladı. NTVMSNBC’nin soruları üzerine Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkan Yardımcısı Merdan Tufan, 13.12.1977’de Bakanlık tarafından “ibadet etmek isteyen öğrenciler hakkında” başlıklı genelge olduğunu doğruladı. Eğitimciler ve anayasa hukukçuları ise ikiye bölünmüş durumda.

Radikal gazetesi haberi “Okulda mescit” şeklinde duyurdu. Uygulamaya karşı çıkanlar da, destekleyenler de okulda mescit olamayacağı görüşünde birleşirken, destekleyenler bu mekanın “mescit değil, ibadet edilen yer” olduğunun altını çizdiler.

GENELGE NE DİYOR?

MEB Talim Terbiye Kurulu Başkan Yardımcısı Merdan Tufan, NTVMSNBC’nin soruları üzerine, “Evet, 13.12. 1977 tarihinde çıkmış bir genelge var. 9 Ocak 1978 tarihinde Tebliğler Dergisi’nde yayınlanmış, zamanın Müsteşarı Abdurrahman Demirtaş imzalamış ve yayınlanmış” dedi.

Söz konusu genelge “İbadet etmek isteyen öğrenciler hakkında” başlıklı ve şu ifadeye yer veriyor: “Bilindiği gibi din ve vicdan hürriyeti anayasanın 19. maddesi (Bugünkü 24. madde) ile teminat altına alınmıştır. Bu itibarla bakanlığımıza bağlı okullarda ders saatleri dışında ibadetini yerine getirmek isteyen öğrencilere okul idaresince mümkün olan kolaylıkların gösterilmesi gerekmektedir.”

BOSTAN: KÜÇÜK BİR YER...

‘Okulda mescit’ haberine tepki gösteren Türk Eğitim Sen İstanbul Bölge Başkanı Yardımcısı Doç. Dr. Hanefi Bostan, NTVMSNBC’ye, 1977 tarihli genelge doğrultusunda okullarda ibadetin 30 yıldır serbest olduğunu, okul müdürlerinin bu yöndeki talepleri karşılamaları gerektiğini savundu. Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye’de de azınlık okullarında ibadethane olduğunu iddia eden Bostan, şunları söyledi:

“Bunlar yetişkin, yani lise öğrencileri. Eğer onları dışarıya salarlarsa ve yakın bir yerde cami yoksa, yolda başlarına her türlü şey gelebilir. Biliyorsunuz İstanbul’da her gün öğrenci öldürülüyor,
Türk Eğitim-Sen İstanbul Bölge Bşk. Yrd.

öğrenciler uyuşturucu tuzağına düşüyor. Okul müdürü olarak onların güvenliğinden okul saatleri içerisinde sorumlusunuz. Bir talep geldiğinde müdür ne yapacak, bir çözüm bulması lazım. Yani müdür, hiç kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde ve okulun en alt katında bunlara küçük bir yer tahsis etmiş. Anayasanın 24’üncü maddesinde din ve vicdan hürriyeti teminat altına alınmıştır, bu genelge de onun bir sonucudur.”

DİNÇER: OKULDA İBADETHANE SUÇTUR

Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer ise genelgenin yayınlandığı zaman tepki çektiğini söyledi:

“Bu genelge o gün yapıldığında da yanlıştı, bugün de yanlıştır. 1977’deki siyasal iktidarın o güne dair

Eğitim Sen Genel Başkanı

çıkardığı bir genelgeydi, anımsıyorum; o gün de çok büyük tepkiler almıştı. Bu uygulamalar laik eğitimin gericileştirilmesi anlamına gelmektedir. O dönem yayınlanmış olması, bu genelgenin hukuki, geçerli ve doğru olduğu anlamına gelmez. Bu tür mekanlar, hiç bir biçimde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel ya da resmi eğitim öğretim kurumlarında düzenlenemez, düzenlenmesi suçtur, düzenleyenler hakkında ve bu tür mekanları kullananlar hakkında derhal idari işlem ve soruşturma başlatılması zorunludur. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda da, 4360 Sayılı Zorunlu İlk Öğretim Kanunu’nda da, yani eğitimi düzenleyen hiç bir yasada ‘okullar dini görevleri yerine getirmeye dönük mekanlar düzenler’ diye bir hüküm yoktur. Anayasa’nın 24. maddesiyle ilgili konu da bir yorumdur. Tersinden bakarsanız evrensel normlara göre kişi 18 yaşına kadar çocuktur ve 18 yaşına kadar bu tür kalıpların içine sokulamaz, eğitim ve öğretim kurumlarında böyle bir düzenlemeye gidilemez. O ibadet özgürlüğü ile ilişkili kavram, yurttaşların dışarıda inanç ve ibadetlerini yerine getirmesi ile ilgili bir durumdur. MEB’na bağlı kurumlar kamusal bir alandır ve özel ya da resmi olsun bu kurumlar içerisinde bu doğrultuda mekanlar açılamaz.”

PROF. AZRAK: 24. MADDE OKULDA İBADETİ KORUMAZ

NTVMSNBC, hukukçulara da söz konusu genelgenin Anayasa’nın 24’üncü maddesine aykırı olup olmadığını sordu. İdare ve Anayasa Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Ülkü Azrak aykırı olduğunu savundu:

“Okullarda eğitim dışında hiçbir şey yapılamaz,

Prof. Dr. Ülkü Azrak

bu kadar. Kanununda da ‘okullarda eğitim dışında hiçbir şey yapılamaz’ diye hüküm var. Avrupa Birliği ülkelerinde de papaz okulları hariç hiç bir okulda kilise yoktur. Anayasa’nın 24. maddesi din ve vicdan hürriyetini içeriyor, ama bu okullardaki ibadeti koruma altına almıyor. Burada din hizmeti veriliyor. Din hizmeti vermekle din özgürlüğünü korumak birbirinden farklı şeyler.”

ANAYASA’NIN 42. MADDESİNE AYKIRI

Anayasa’nın 24. maddesiyle ilgili bu değerlendirmeyi yapan Prof. Azrak, başka bir maddeye dikkat çekti ve okulda ibadetin Anayasanın 42. maddesine de aykırı olduğunu iddia etti:

“Anayasanın 42. maddesi, ‘Kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz, öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir, eğitim ve öğretim Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda çağdaş bilim esaslarına göre yapılır’ diyor. Özetlersek; Anayasanın 42. maddesinin 8. fıkrasında; ‘Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür, bu faaliyetler her ne surette olursa olsun engellenemez’ diyor. Bu durumda ibadet, eğitim ve öğretim midir ya da araştırma mıdır; bunları sorgulamak lazım.”

PROF. SANCAR: OKULDA İBADET 24. MADDEYE UYGUN

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Mithat Sancar ise ibadet özgürlüğünün genel olarak 24. maddenin koruması altında olduğunu ve belirli şartlar çerçevesinde genelgenin hukuka uygun olduğunu kaydetti:

“1962 Anayasasının 19. Maddesi, şimdiki Anayasa’nın ise 24. maddesidir. İbadet özgürlüğünün sınırları da yine 24. maddede yer alıyor. Kamu kurumlarında ve orta öğretimde işleyişi, derslerin akışını, düzenini

Prof. Dr. Mithat Sancar

ve saatlerini engellememek şartıyla ibadet etmek isteyenlere kolaylık sağlanır, ancak herhangi bir ayrımcılık ve zorlama olmadığı taktirde. Okulun ders işleyişini, düzenini, saatlerini ihlal etmediği, engellemediği sürece bir sorun yok. 24. madde buna imkan tanıyor, ‘siz mutlaka yapın, yapmalısınız’ diye bir emir vermiyor ama böyle bir talep olduğunda kendi imkanları çerçevesinde buna yönelinir elbette. Saydığım şartlar çerçevesinde 24. maddeye aykırı bir durum olmaz, eğer bir ayrımcılık, zorlama, öğrencileri belli bir yönde ibadete zorlama, başka öğrenciler üzerinde dolaylı veya doğrudan baskı kurma gibi etkileri ve sonuçları olmadığı taktirde ders saatlerini, okulun işleyişini bozmaması şartıyla ibadet için kolaylık sağlanabilir. Yani bu şartlar çerçevesinde söz konusu genelge hukuka uygundur.”

42. MADDE YORUMU ZORLAMA

Prof. Sancar, Prof. Ülkü Azrak’ın, okulda ibadetin Anayasanın 42. maddesine aykırı olduğu yönündeki sözlerini ise şöyle yorumladı.

“Bence bu çok zorlama bir yorum, eğer öyle derseniz, mesela okulda bir yazarın davet edilmesiyle yapılan imza günleri veya herhangi bir şenlik ya da eğlence de kapsam dışında bırakılabilir. Bana göre zorlama bir yorum.”

PROF. KABOĞLU: GENELGE ANAYASAYA AYKIRI

Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu da genelgenin anayasaya aykırı olduğu görüşünde:

Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu

“24. madde okullar için sadece din derslerini öngörüyor, yani Anayasa buna izin veriyor ve hem de zorunlu kılıyor. Mescit, tamamen farklı bir uygulama ve 24. maddenin okullar açısından tanıdığı bir olanak değil; bunun mümkün olması, Anayasa’nın bu konuda açık hüküm öngörmesine bağlı. Ne var ki böyle bir hüküm konulamaz; çünkü 24. maddeye aykırılık oluşturur. Lâikliğin, neyin yapılamayacağını göstermek suretiyle dolaylı tanımını yapan bu hüküm, bu tür uygulamaları önlemek amacıyla konmuş bulunuyor.”

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve insan hakları uzmanı Prof. Dr. Osman Doğru da “Eğitim özgürlüğünün içerisinde din ve vicdan özgürlüğünü kaynaştırıp eritmek zor bir durum” dedi. Prof. Doğru, AB okullarında kilise olduğu yorumlarına karşı “Bizim ilahiyat fakültelerimiz de de cami var, ama bu başka bir durum. İlk öğretimde ancak din okullarında kilise olabilir ama devlete bağlı laik sistemde yer alan eğitim içerisinde mümkün görünmüyor” diye konuştu.

MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ: MESCİT ŞEKLİNDE OLMAZ

Gazetecilerin konuyla ilgili sorularını yanıtlayan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ata Özer,

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü

“Bahçelievler’deki bir okulun zemin katında mescit olduğu” şeklinde, gazetecilerin soruları üzerine “mescit” olmadığının altını çizdi, ibadet edilen mekan olduğuna kaydetti. “O olay bizi aşmıştır” diyen Özer, şöyle devam etti: “Hiçbir okulda mescit olmaz. Bununla ilgili tartışmıyorum. Bütün devlet dairelerinde de bireylerin kendilerine göre ibadet yapma hakkı vardır. Öğrenci de yapabilir ama mescit şekline dönüştürülemez.”

ANAYASA’NIN 24. MADDESİ NE DİYOR?

Din ve Vicdan Hürriyeti: Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14. madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.

Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
NTV

Atatürk Endüstri Meslek Lisesinde bıçaklanma olayı

Mersin'de bir lise öğrencisi, okul çıkışında kimliği belirlenemeyen bir kişi tarafından arkadaşlarının gözü önünde karnından bıçaklanarak ağır yaralandı.
Edinilen bilgiye göre, Demirtaş Mahallesi'nde bulunan Atatürk Endüstri Meslek Lisesi'nden arkadaşlarıyla birlikte çıkan 9. sınıf öğrencisi S.C. (15), kapının önünde kimliği belirlenemeyen bir kişi tarafından karnından bıçaklandı.

Kanlar içerisinde yere yığılan öğrenci, bir süre ambulansın gelmesini bekledi. Öğrenciyi bıçaklayan şahıs, herkesin gözü önünde kaçarak kayıplara karışırken, dakikalar sonra olay yerine gelen ambulans tarafından yaralı öğrenciye ilk müdahale olay yerinde yapıldı. Mersin Devlet Hastanesi'ne kaldırılan S.C., acil servisteki tedavisinin ardından yoğun bakım ünitesine alındı.

Öğrencinin sağlık durumunan ciddi olduğu belirtilirken, polis kaçan şahsın yakalanması için çalışma başlattı. Öğrencinin olay yerindeki kanlı çamaşırlarını ve çantasını öğretmeni alırken, öğrenciler de korkulu anlar yaşadı.
Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

Abd'de okul sonrası eğitime 8 dolar

ABD'nin Georgia eyaletinin Fairburn kentinde bir lise, okul sonrası eğitim programına katılacak öğrencilerine saatte 8 dolar ödeyecek.

DPY-B'YE BAŞVURULAR YARIN SONA ERİYOR

İlköğretim 5. sınıf ile ortaöğretim 9, 10 ve 11. sınıfların girebileceği Devlet Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavına (DPY-B) başvurular yarın sona eriyor.
İlköğretim okullarının 5. sınıfı ile ortaöğretim kurumlarının 9, 10 ve 11. sınıflarında eğitim gören, Devlet parasız yatılılık ve bursluluk imkanlarından yararlanmak isteyen öğrenciler, 4 Mayıs 2008 tarihinde yapılacak olan DPY-B sınavına başvurabilecek.

Başvuru şartlarını içeren ''2008 Devlet Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavı Kılavuzu''na, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ''www.meb.gov.tr'' internet adresinden ulaşılabilecek. Başvurular da yine aynı internet adresi üzerinden yapılacak.
Bu yıl ilköğretim okullarının 6 ve 7. sınıflarında eğitim gören öğrencilerin Devlet Yatılılık ve Bursluluk Sınavları 21-22 Haziran 2008 tarihlerinde Seviye Belirleme Sınavları (SBS) ile birlikte yapılacak.

İlköğretim 8. sınıflarda eğitim gören öğrencilerin sınavları ise 08 Haziran 2008 tarihinde yapılacak Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS) ile birlikte gerçekleştirilecek. Bu sınıflarda eğitim gören öğrencilerin başvuruları 6 ve 7. sınıflar için 11-22 Şubat 2008, 8. sınıflar için 10-28 Mart 2008 tarihleri arasında yapılacak.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik din eğitiminden öğretmen atamalarına kadar önemli açıklamalarda bulundu

İşte Bakan Çelik'in sözleri;

1- 2 yıllığa askerlik desteği
"2 yıllık meslek yüksek okulu (MYO) mezunlarının lise mezunlarıyla aynı süreyle askerlik yapması büyük haksızlık. Bu konuda Sayın Özkök'ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde de girişimlerimiz olmuştu. Haksızlığın giderilmesi için çalışıyoruz. Bu sayede mesleki eğitime ilgi de artacaktır. 4 yıllık mezunlarla aynı olmasa bile, bu gençlerin lise mezunlarından daha az askerlik yapması lazım..."

2- 'YÖK kararı düzeltirse sorun biter'
"Meslek liselerine konulan katsayı engeli kalkmalıdır. Katsayı engeli, YÖK tarafından hiç tartışılmadan birdenbire getirildi. Tüm gençler şok oldu. Aynı şekilde YÖK bu kararı tashih ederek kaldırabilir. Bu yüzden yeni bir kanuna gerek yok. Bu düzenleme 2008 ÖSS'ye yetişebilir. Katsayı yokken meslek liselerinin üniversiteyi kazanma oranı yüzde 2 idi. Şimdi binde 2 oldu. Yani bu yüzde 2 için katsayı engeli konulması haksızlıktır."

3- Seçmeli din dersi geliyor
"Alevilik'in müfredata girmesini Başbakanımız'a söylediğimde, olumlu yaklaştı ve bunu gerçekleştirdik. Yeni Anayasa'da 2 farklı din dersi planlanıyor. Biri zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi, diğeri ise seçmeli din eğitimi. Burada her isteyen istediği dinin eğitimini alacak ve seçmeli olacak. Bugün okutulan ders, din eğitimi değil din kültürü dersidir. Çocuklara din kültürü ile ilgili genel bilgi vermeyi amaçlamaktadır."

4- 'Karne parası vermeyin'
"Okullarda basılı hiçbir belgeden para alınmayacağını defalarca söyledik. Bir kez daha uyarıyoruz. Kimse karne parası veya başka adlarla zorla para toplayamaz. Velilerimiz bu tür zorla paraları vermesinler. Okul idarecileri de bu konularda dikkatli olmalılar. Zaten zorla olursa bağış olmaz. Okullarımızın ihtiyaçları elbette var ve bunun için velilerden bağış talep ediliyor ama dediğim gibi bunun zorla olması kabul edilemez."

Türk Eğitim-Sen, "eşleri ayıran yönetmelik" olarak bilinen maddeyi kaldırmayan Milli Eğitim Bakanlığı’na dava açtı

Türk Eğitim-Sen, "eşleri ayıran yönetmelik" olarak bilinen “Öğretmenlerin Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzu'ndaki Başvuru Yapamayacak Öğretmenler” başlıklı maddeyi kaldırmayan Milli Eğitim Bakanlığı'na dava açtı. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e yazı göndererek uygulamaya son verilmesini isteyen Türk Eğitim-Sen, uygulamaya devam edilmesi nedeniyle dava kararı aldı.

Türk Eğitim-Sen, Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzu'nda bulunan “Kadrolu veya sözleşmeli öğretmen eşinin yanına yer değiştirme isteğinde bulunamayacaktır” hükmünün kaldırılmaması nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı'na dava açtı. Söz konusu hükmün kaldırılması amacıyla daha önce Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ile telefon görüşmesi yapan daha sonra da Bakan Çelik'e yazı yazan Türk Eğitim-Sen, girişimlerinden sonuç alamayınca yargı yoluna başvurdu.

ANAYASAYA AYKIRI

Dava gerekçesinde MEB'in 2008 yılı için öğretmenlerin özür durumuna bağlı yer değiştirme kılavuzunu yayınladığı hatırlatıldı. Türk Eğitim-Sen'in dava gerekçesinde, kılavuzda yer alan “Zorunlu hizmet bölgesi kapsamındaki illerde kadrolu öğretmen olarak görev yapan ve zorunlu çalışma yükümlülüğünü tamamlamayan öğretmenler, eş durumuna bağlı özür durumundan Birinci Hizmet Bölgesinde çalışan zorunlu hizmete tabi kadrolu veya sözleşmeli öğretmen eşinin yanına yer değiştirme isteğinde bulunamayacaktır” denildiğini bildirildi. Dava gerekçesinde, anılan maddede zorunlu çalışma yükümlülüğünü tamamlamayan öğretmenlerin eş durumundan tayin isteyemeyeceklerinin açıkça belirtildiği kaydedildi. Dilekçede şu görüşlere yer verildi:

“Eş durumuna bağlı özür durumundan Birinci Hizmet Bölgesinde çalışan zorunlu hizmete tabi kadrolu veya sözleşmeli öğretmen eşinin yanına yer değiştirme isteğinde bulunamayacaklarından bahsedilmektedir. Anayasanın Ailenin korunması başlıklı Madde 41'de, 'Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar' denilmektedir. İptali istenen kılavuz maddesi lafzi ve ruhi olarak yorumlandığı zaman anayasaya aykırı olarak düzenlendiği açıkça görülecektir.”

YÖNETMELİKLERE AYKIRI DURUM VAR

Gerekçede, Kılavuzda yer alan hükmün, Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme başlığına da aykırı olduğunu kaydedildi. Gerekçede, ayrıca şunlar belirtildi:

“Öğretmenlerin zorunlu çalışma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı veya bulundukları görev yerinde, yerleşim yerinde ya da ilde çalışmaları gereken süreyi tamamlayıp tamamlamadıklarına bakılmaksızın bu özür durumundan yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için eşinin, atanmak istediği yerde herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak çalıştığını belgelendirmesi gerekmektedir.”

Türk Eğitim-Sen'in dava gerekçesinde söz konusu yönetmelikte, eş durumu özründen yararlanabilmek için zorunlu hizmet yükümlüsü olup olmadığına bakılmaksızın eşin yanına yer değiştirme isteğinde bulunabileceğine işaret edilirken, “Ancak dava konusu kılavuz maddesinde zorunlu çalışma yükümlülüğünü tamamlayanlar ibaresi ile bu hak kısıtlanmıştır.”

MAĞDURİYETE NEDEN OLUYOR

Gerekçede, aynı yönetmelikteki, “Zorunlu çalışma yükümlülüğü altı aydan az olan öğretmenler, zorunlu çalışma yükümlülüğünü tamamlamış sayılır” denildiği de hatırlatıldı. Gerekçede, “Yönetmeliğin bu maddesine istinaden zorunlu çalışma yükümlülüğü 6 aydan az kalmış olanlar zorunlu çalışma yükümlülüğünü tamamlamış sayılır ibaresi mevcut olmasına karşılık kılavuzda bu konuda açıklayıcı bir bilgi olmaması öğretmenler arasında kargaşaya yol açmış ve mağduriyete sebebiyet vermiştir” ifadesine yer verildi.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yurt dışında 515 öğretmen görevlendirecek. Öğretmenler, sınav ve mülakat usulüyle seçilecek

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamaya göre, yurt dışında yaşayan vatandaşların öğrenim çağındaki çocuklarının Türkçe ve Türk kültürü öğrenimini sağlamak amacıyla, Avrupa'daki ülkelere öğretmen gönderilecek. Öğretmenler, sınav ve mülakat usulüyle seçilecek.

Mesleki ve yeterlik sınavı, 23 Şubat 2008 tarihinde yapılacak. Ankara ve İstanbul'da gerçekleştirilecek sınav için dün başlayan başvurular, 11 Şubatta sona erecek. Başvurular, bakanlığın “www.meb.gov.tr” ve “http://digm.meb.gov.tr” internet adreslerinden yapılacak.

Sınav ve mülakat sonucuna göre, Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı, Sınıf Öğretmenliği, Almanca, İngilizce, Fransızca, Beden Eğitim ve Müzik branşlarında 515 öğretmen Almanya, İsviçre, Fransa, Belçika ve İngiltere'de görevlendirilecek.

YABANCI DİL BELGESİ 3 YIL İÇİNDE VERİLEBİLECEK
Açıklamada ayrıca, mesleki yeterlik sınavı ve temsil yeteneği mülakatında başarılı olan öğretmenlerden, görevlendirilmek istedikleri ülkede geçerli olan dil esas olmak üzere Kamu Personeli Yabancı Dil Sınavından (KPDS) “E” düzeyinde belge isteneceği bildirildi.

Buna göre, öğretmenler istenen yabancı dil belgesini, sınav tarihinden itibaren 3 yıllık bir sürede getirebilecek. Daha çok öğretmenin müracaatının sağlanması ve öğretmenlerin yabancı dil öğrenmelerinin teşvik edilmesi amaçlanıyor.

Bu belgeye sahip olanlar, 2008-2009 öğretim yılından itibaren başarı sırasına göre görevlendirilecek.

TÜBİTAK desteğiyle Anadolu Üniversitesi Üstün Zekalıların Eğitimi Ana Bilim Dalı tarafından kurulan ÜYEP'e 96 öğrenci alınacak

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun (TÜBİTAK) desteğiyle Anadolu Üniversitesi Üstün Zekalıların Eğitimi Ana Bilim Dalı tarafından kurulan Üstün Yetenekliler Eğitim Programına (ÜYEP) 96 öğrenci alınacak.


AÜ Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Üstün Zekalıların Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Uğur Sak, Türkiye'de “üstün zekalı, üstün yetenekli ve dahi” olarak adlandırılan çocukların çoğunun daha ilköğretim döneminde adeta kaybolup gittiğini belirtti.

Bu durumdan ailelerin, eğitimcelerin ve yöneticilerin sürekli “çocuğun yeteneği vardı ama geliştiremedik” diye şikayetçi olduklarını anlatan Sak, ÜYEP'in çıkış noktasında bu sorunu temel aldıklarını ifade etti.

Doç. Dr. Sak, şöyle konuştu:
“ABD'de, İngiltere'de, Avrupa ülkelerinde, Güney Kore'de bu tür programların örneklerini görüyoruz. ABD'nin her eyaletinde bu eğitim programlarından mevcut. Üstün zekalıların eğitimi konusunda 7-8 yıldır çalışıyor ve araştırma yapıyorum. Bütün modern akımları biliyoruz. Burada uygulayacağımız program ABD'dekinin benzeri hatta daha geliştirilmiş şekli olacak. Bu programda, bölümün yüksek lisans eğitim programına kabul edilen ve aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda öğretmenlik yapan eğitimciler çalışacak. Bu eğitimciler, 1,5-2 yıldır üstün zekalılar eğitimi konusunda yüksek lisans eğitimi alıyor. Öğretmenlerimiz, yüksek zekalıların tanılanması, onlara rehberlik ve danışmanlık edilmesi, aile eğitim programları, yaratıcılığın geliştirilmesi, özel üretim teknikleri gibi dersleri alıyorlar. Bir taraftan da araştırma yapıyorlar. Bilimsel araştırmalarla da iç içeler.”

6 VE 7. SINIFIN ÖNEMİ
Programın ilköğretim 6 ve 7. sınıf öğrencilerine yönelik hazırlanmasının nedeninin bu dönemin öğrencilerde bir üst seviyeye geçiş aşaması olarak görülmesi olduğunu anlatan Doç. Dr. Sak, üstün zekalıların en fazla, düşük başarı göstermeye başladığı veya okulu bıraktığı dönemlerin 6 ve 7. sınıflar olduğunun bilimsel araştırmalarla saptandığını kaydetti.

Bu durumun 7. sınıftan sonra kronikleşebildiğini, lise yıllarında da devam edebildiğini ifade eden Doç. Dr. Sak, şöyle devam etti:
“Bazı üstün zekalı çocuklar üniversiteyi bile kazanamıyor. Aslında bu çocuğu, ilköğretimin ikinci kademesinde kaybetmiş oluyorsunuz, lisede de kurtaramıyorsunuz. Öğrenci, 6 ve 7. sınıfta yavaş yavaş kendisini tanımaya başlıyor. Öğrencilerin meslek seçimi ve sosyal, psikolojik adaptasyonları çok önemli. Çoğu üstün yetenekli ve zekalı çocuklar, okullarda, ailelerinde sorunlar yaşayabiliyor. Sınıfında arkadaşı bile olmayabilir. Üstün yetenekli çocuklar, bunlarla baş edebilme ve sosyalleşme gibi sorunlarını da uzman eğitimcilerin rehberliğinde çözüme kavuşturacak.”

“BAŞVURULAR 25 OCAKTA BAŞLAYACAK”
ÜYEP'in hafta sonu ve yaz programlarından oluştuğuna dikkati çeken Doç. Dr. Sak, bunların cumartesi ve pazar ile güz ve bahar akademik yarı yıllarından oluştuğunu bildirdi.

Program kapsamında öğrencilere her gün 6 saat eğitim ve 1 saat rehberlik hizmeti verileceğini anlatan Doç. Dr. Sak, şunları söyledi:
“Yaz programları temmuz ayında uygulanacak ve 4 haftalık süreyi kapsayacak. Programda, fen bilimleri, matematik ve bilgisayar uygulamalarına ağırlık verilecek. Programa 64'ü burslu, 32'si ücretli, toplam 96 öğrenci alınacak. Programın aylık ücreti 2008 için aylık 100 YTL olarak belirlendi. Programa başvurular 25 Ocakta başlayacak, 6 Şubatta sona erecek. Başvurular AÜ Eğitim Fakültesi ÜYEP Ofisine yapılacak. 10 Şubatta AÜ Yunusemre Yerleşkesinde sınav yapılacak.

Öğrenciler, matematik ve fen bilimleri okul notlarının ortalaması, milli eğitim müdürlüklerinin her ilde açtıkları seviye belirleme sınav puanları ve AÜ'de yapılacak zeka testi sonuçları baz alınıp programa yerleştirilecek. Öğrencinin, programa kabul edilmesinde, dönem sonu notlarının ortalaması yüzde 10, seviye belirleme puanları yüzde 20, bizim yapacağımız zeka testinin sonucu da yüzde 70 olarak baz alınacak.”

“PROFESÖRLERDEN BİRE BİR EĞİTİM ALACAKLAR”
8. sınıfı bitirene kadar programda kalıp eğitimini tamamlayan çocukların, liseye tam donanımlı, arzulu, motivasyonu tam gideceğini belirten Doç. Dr. Sak, Akademik rehberlik ve danışmanlık programı olarak görülmesi gereken ÜYEP'in Türkiye'de kapsam itibariyle örnek program olacağını ifade etti.
“Bu programa notu düşük, ancak zekiliği ailesi veya öğretmenlerince saptanan öğrencilerin başvurması teşvik edilmelidir” diyen Doç. Dr. Sak, şunları bildirdi:
“Derse karşı soğumuş, öz güvenini yitirmiş, başarısız görünen, ancak fen bilimleri ve matematik konusunda zeki öğrenciye bir şekilde yardımcı olunması gerekiyor. 6 ve 7. sınıf öğrencilerinin aileleri, mutlaka bu programa başvursunlar ve çocuklarının böyle bir eğitim olanağından yararlanmasına imkan versinler. 96 kişi azımsanacak rakam değil. Üniversite yerleşkesinde eğitim alacak öğrenciler, sadece alanında uzmanlaşmış öğretmenlerden değil profesörlerden de eğitim alacak. Öğrenci, matematik veya fizik profesörleriyle bire bir görüşmeler yapacak. Profesörler ona danışmanlık yapacak. İstediği alandaki bir profesörün çalışmaları veya yöntemleri hakkında da yüz yüze bilgi sahibi olacak.”

Doç. Dr. Uğur Sak, “burada genç bilim adamlarının tohumlarını atmayı hedeflediklerini” ifade ederek, “İleride bu öğrencileri, belli yerlere gelmiş, seçkin, olağanüstü başarılar elde etmiş gördüğümüzde vizyonumuzun gerçekleşmiş olduğunu anlayacağız” diye konuştu.

Bu eğitim-öğretim yılından itibaren "sanal karne" dönemi başlayacak. Öğrencilerin karneleri internet üzerinden de görülebilecek

İlköğretim ve ortaöğretim okullarında yarıyıl tatili yarın başlıyor. İlköğretim ve ortaöğretim okullarındaki yaklaşık 15 milyon öğrenci ile 600 bine yakın öğretmen iki haftalık tatil yapacak.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bu eğitim-öğretim yılında karnelerle ilgili yeni bir düzenleme yaptı. Bu eğitim-öğretim yılından itibaren "sanal karne" dönemi başlayacak. Öğrencilerin karneleri internet üzerinden de görülebilecek. Bu amaçla hazırlanan site, yarından itibaren kullanıma açılacak.
Veliler, karneleri, çocuklarının TC kimlik bilgilerini kullanarak bu siteden görebilecek. Böylece, özellikle zayıf notu bulunan öğrencilerin başvurduğu "karnedeki notu değiştirme" dönemi son bulmuş olacak. MEB yetkileri, ayrıca karneler internet üzerinden de görülebileceği için okulların velilerden istediği "karne parası" uygulamasının da otomatik olarak kalkacağını ifade etti.

11 Şubat'ta
2007-2008 eğitim-öğretim yılının ikinci yarısı, 11 Şubat'ta başlayacak ve 13 Haziran'da sona erecek.
Anadolu, fen ve sosyal bilimler liselerinde okumak isteyen ilköğretim son sınıf öğrencileri, 8 Haziran'da son kez yapılacak Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı'na (OKS) girecek.

Kurusıkıyla vurulma olayının yaşandığı ilköğretim okulunda başka bir toplumsal sorun ortaya çıktı

Çoğunluğu Kürt kökenli ve Roman olan okulda kimliği olmayan 200 öğrenci karne alamayacak.

Hüviyet Bekir İlköğretim Okulu. İstanbul Dolapdere'de kurusıkıdan bozma silahla bir öğrencinin yaralandığı okul. Sınıf arkadaşı Şerife T.'yi kurusıkı tabancayla yaralayan B.Ç. dün mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Yaralı Şerife T. için doktorlar, "Hayati tehlikeyi atlattı ama kafasındaki bilye ile beraber yaşayacak" diyor. B.Ç. ise başka okula gönderileceği için yarın karnesini alamayacak. Ama okulda karne alamayacak tek öğrenci B.Ç. değil. Nüfus cüzdanı olmayan 200 arkadaşı da karnesiz kalacak. Milli Eğitim'in literatüründe onların adı "misafir öğrenci". İstanbul'da da sayılarının 2 bin civarında olduğu tahmin edilen bu öğrenciler yasal yönden okullara kaydı yapılamadığı için velilerinin beyanına bağlı olarak okulda eğitim görüyor. Ancak bilgisayardan üretilmiş karne alamıyor. Yetkililer diploma konusunda ise "Kimlikleri yok diye eğitimsiz bırakamayız. Diploma alana kadar çoğunun kimliği çıkarılıyor" diyorlar.

MÜDÜR BIRAKIP KAÇTI
İstanbul'un en fakir bölgesindeki okulun öğrencilerinin yüzde 80'i Kürt, yüzde 20'si Roman. Okulun eski müdürü Levent Ekinci 18 yıllık kariyerini bırakıp 2 hafta önce istifa etmiş. Ekinci ayrılma nedenini şöyle anlatıyor: "Okulun problemleri, çevresinden ve öğrenci profilinden kaynaklanıyor. Yetkililere bir çok defa sorunları iletim. Doç. Serdar Değirmenci ile birlikte sosyalleşme çalışması başlattık. Romanları müziğe, bazı öğrencileri spora kanalize ettik. Fakat gereken desteği göremedim. 18 yıllık mesleğimi bu yüzden bıraktım."

ABD, yine kadın öğretmen skandalıyla sarsıldı.14 ve 15 yaşındaki erkek öğrencileriyle birlikte olan öğretmenler hapse atıldı

ABD'de iki kadın öğretmenin karıştığı iki ayrı tecavüz skandalı milyonlarca aileyi tedirgin etti. Pittsburg'da öğretmenlik yapan 26 Beth Chester'in (26) 14 yaşındaki öğrencisiyle okulun otoparkında seks yaptığı ortaya çıktı.

Beth'in ayrıca öğrencisine cep telefonundan çıplak resimlerini gönderdiği belirlendi. Suçunu itiraf eden ve kefalet ücretini ödeyemediği için hapse atılan Beth “16 yaşından küçük biri ile cinsel ilişkiye girmekten” yargılanıyor.

Mississippi'de ise fen öğretmeni Rebecca Bogard (27) 15 yaşındaki öğrencisiyle cinsel ilişkiye girmekten tutuklandı. Ailenin şikayetiyle tutuklanan kadın için aynı nedenden 15 yıl hapis isteniyor.

Prof. Dr. Fatma Gök, yaklaşan yarı yıl tatili nedeniyle, intihar olaylarına kadar varabilen 'karne tepkisi' için anne- babaları uyardı

Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fatma Gök, ''Karne, okulda öğrencinin ne yaptığını gösteren bir göstergedir, ama karne gerçekten her şey değil. Karne kötü ise umutsuzluğa hiçbir şekilde kapılmamak lazım. Hayat, karneden çok zengin''dedi. Prof. Dr. Gök, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2007-2008 eğitim ve öğretim yılının ilk döneminin 25 Ocak Cuma günü sona ereceğini belirterek, örgün eğitim kurumlarında öğrenim gören yaklaşık 15 milyon öğrencinin, ilk yarı yıldaki çalışmalarının karşılığı olan karnelerini alacağını bildirdi. Karnenin bir değerlendirme aracı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gök, ''Karne, her şey değil. Hayatta başarı için soğukkanlı olmak, dünyayı anlamaya çalışmak, kendini geliştirmek, yetiştirmek önemlidir'' dedi.

-''HAYAT, KARNEDEN ÇOK ZENGİN''-

Eğitim sisteminde öğrencileri olumsuz etkileyen pek çok etken bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Gök, şunları kaydetti: ''Maalesef biz öğrencilere sınav kaygısından uzak, düşünmelerini, okumalarını, gelişmelerini ve yaratıcılıklarını kullanabilecekleri bir eğitim sistemi sunmuyoruz. Karne, okulda öğrencinin ne yaptığını gösteren bir göstergedir, ama karne gerçekten her şey değil. Karne iyi ise sevinilir, ama karne kötü ise umutsuzluğa hiçbir şekilde kapılmamak lazım. Hayat, karneden çok zengin. Öğrenciler karnelerinde zayıf varsa her zaman onu düzeltebilir.'' Öğrencilerin anne ve babalarına da önerilerde bulunan Prof. Dr. Gök, ''Anne ve babalardan çocuklara her zaman iyi davranmalarını öneriyoruz. Biz eğitimciler, velilerden çocukları ile arkadaş olmalarını, onları anlamalarını istiyoruz. Çocukları kontrol etmekten, disipline etmekten çok, onların kendilerine güvenmelerini, özgüvenlerini kazanmaları için uğraşmaları gerekiyor'' diye konuştu.

Prof. Dr. Gök, karnesi kötü olan çocuk için anne ve babaların ''Bu çocuk adam olmayacak'', ''Bu çocuktan umut yok'' gibi düşüncelere kapılmalarının çok tehlikeli olduğunu da vurguladı. ''Karnesinde zayıf varsa bu, o çocuğun yardıma ihtiyacı olduğunu gösterir'' diyen Fatma Gök, öğrencinin nerede eksiği varsa, okul ve öğretmenleri ile iş birliği yapılarak o eksiğin giderilmesi için gayret gösterilmesi gerektiğini belirtti. Öğretmenlerin de büyük bir yük altında olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gök, kalabalık sınıflar, pedagojik donanım yetersizliği nedeniyle öğretmenin zaman zaman çocukların psikolojik durumunu kavramakta zorlanabildiğini, bunun da öğrencinin okul başarısına olumsuz etki ettiğini söyledi. Prof. Dr. Gök, ''Pek çok olumsuzluğu yaşattığımız gençlerimizi, bir de karne nedeniyle duygusal olumsuzluğa götürebilecek her türlü davranıştan kaçınmalıyız'' dedi.

-''TATİLDE TATİL YAPILSIN''-

Yarıyıl tatili için her çocuğun kendi ihtiyaçları göz önüne alınarak bir program yapılabileceğini belirten Prof. Dr. Gök, şunları söyledi: ''Çocuklar sıkılmadan, yorulmadan eğitici bazı faaliyetler de yapılabilir, ama en önemlisi çocuklara okuma sevgisi kazandırmaktır. Bu bir dinlenme dönemi olduğu için uyumaları, dinlenmeleri, hoşça vakit geçirmeleri sağlanmalıdır. Bütün sistem sınava endeksli iken çocukların nefes alacakları bu dönemde çocuklar öncelikle dinlenmelidir. Çocuklar ders dışı kitaplar okusun. Dünya ve Türk edebiyatının güzel örneklerini okumalarını öneririm. Sinemaya, tiyatroya gitsinler, kültürel etkinliklere katılsınlar. Arkadaşları ile vakit geçirsinler. Tatil döneminde çocuklar kesinlikle sıkılmamalıdır. Tatilde tatil yapılsın. Karnesinde zayıf olan öğrenciler, velileri ve okul yöneticileri ikinci yarı iş birliği içinde hareket ederek sorunları çözmeye çalışmalıdır.''

İlk 500 üniversite arasında 5 Türk üniversitesi

İlk 500 üniversiteye tek Türk üniversitesinin girememesi uzun süre tartışılmıştı. İngiletere'nin sıralamasında girdik. İşte ilk 500'deki 5 Türk üniversitesi.

İngiltere'de ünlü yayınevleri Blackwell ve Quacquarelli Symonds ile The Times yaptırdığı araştırmaya göre, Türkiye'de 5 üniversite dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına girdi.

Bilkent, Sabancı, İTÜ, İstanbul ve Çukurova üniversiteleri 'En iyi 500'ler' listesine girdi.

Üniversitelerin yayın sayıları, atıf yapılan yayınları ve yabancı öğrenci oranları gibi verilere bakılarak hazırlanan 'en iyi 500'ler' listesinde, Türkiye'den 2'si özel 5 üniversite yer aldı.

Bilkent, Sabancı, Çukurova, İTÜ ve İstanbul üniversitesi yabancı ülkelerde okumak isteyen öğrenciler ve velilerine önerilen en iyi üniversiteler arasına girdi. Farklı bilim dallarına göre farklı puanlar verilen üniversitelerden Bilkent Doğa Bilimleri'nde 308., Çukurova Yaşam Bilimleri ve Eczacılık'ta 314., İTÜ Mühendislik'te 219., İstanbul Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Eczacılık'ta 123. ve Sabancı Doğa Bilimleri'nde 447. oldu.

Bu üniversitelerin diğer alanlardaki başarıları şöyle:

- İstanbul, Tıp, Sanat ve Beşeri Bilimler'de 328., Mühendislik ve Teknoloji'de 358., Doğa Bilimleri'nde 368., Sosyal Bilimler'de ise 372. oldu.

- İTÜ, Yaşam Bilimleri ve Biyoloji'de 338., Sosyal Bilimler'de 393. ve Doğal Bilimler'de 401. sırada yer aldı.

- Bilkent, Sanat ve Beşeri Bilimler'de 328., Mühendislik ve Teknoloji'de 390. ve Sosyal Bilimler'de 393. sıraya yerleşti.

- Çukurova, 3 fakültesiyle ilk 500 içinde yer aldı. Doğa Bilimleri'nde 461. ve Mühendislik ve Teknoloji alanında 463. olmayı başardı.

- Sabancı, Mühendislik ve Teknoloji alanında 463. ve Sosyal Bilimler'de 471. olmaya hak kazandı.

İLK 5

Bütün bölümler düzeyinde bakıldığında dünyanın en iyi 5 üniversitesi sırasıyla şöyle: Harvard, Cambridge, Oxford, Massachusetts Institute of Technology ve Yale.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in danışmanı olan yükseliyor. Çelik'in iki danışmanı da çok önemli iki göreve yükseldi

Atama kararına göre, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in danışmanlarından Sabri Caner, Milli Eğitim Bakanlığı'na müşavir olarak atandı.

Hüseyin Çelik'in eski başdanışmanı Mustafa Özgül ise , Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (Yurtkur) Genel Müdür Yardımcılığı görevine atandı.

Milli Eğitim Bakanı Çelik'in eski başdanışmanı Mustafa Özgül'ün, açıkta bulunan Yurtkur'a Genel Müdür Yardımcısı olarak atanmasına ilişkin karar bugünkü resmi gazetede yayımlandı. 22 Temmuz 2007'de yapılan genel seçimlerde, Yozgat'dan AKP milletvekili aday adayı olmak amacıyla görevinden ayrılan Özgül, AKP'nin adayları arasında yerini bulamamıştı.