18 Aralık 2008 Perşembe

Üniversitede Facebook Skandalı...

Denizli’deki Pamukkale Üniversitesi’nde Doç. Dr. Sadettin Sarı hakkında, Yrd. Doç. Dr. Safi Avcı adına Facebook’da arkadaş grubu kurduğu iddiasıyla dava açıldı.

Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Ana Bilim Dalı'nı karıştıran olay, bölümde okuyan bazı öğrencilerin Yrd. Doç. Dr. Safi Avcı'ya, "Hocam, Facebook'ta arkadaşlık davetinizi kabul ettim" demesi üzerine ortaya çıktı. Facebook'a üye olmadığını söyleyen Avcı, siteye girip fotoğrafı kullanılarak adına açılan sayfayı görünce şoke oldu. Sayfada çoğunluğu kız olan 170'den fazla kişinin arkadaş olarak eklendiğini, bunlara resim ve arkadaşlık davetleri gönderildiğini belirleyen Avcı, suç duyurusunda bulundu. IP araştırması sonucu, Facebook'taki Avcı adına yapılan işlemlerin aynı bölümün öğretim üyelerinden Doç. Dr. Sadettin Sarı'nın evindeki modemden yapıldığı tespit edildi. İki yıla kadar hapsi istenen Sarı ise suçlamaları kabul etmedi ve kullandığı kablosuz internet bağlantısına başkasının girmiş olabileceğini söyledi.

İstanbul Üniversitesi "Tiran"ını Seçti...

Zaman Gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne İstanbul Üniversitesinde yapılan Rektörlük seçimlerini bugün köşesinde değerlendiriyor.

En az mahalli seçimler kadar kamuoyunu meşgul eden bir seçimdi. İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimleri, nihayet önceki gün yapıldı. 2.500 civarında öğretim üyesi bu seçimlerde oy kullandı.
13 adayın katıldığı seçimde en çok oyu alan aday, toplam oyun sadece % 20'sine sahip. Sıralama birbirine yakın rakamlarla devam ediyor. En çok oy alan altı aday YÖK'e bildirilecek. YÖK bunlar arasında üçünü Cumhurbaşkanı'na gönderecek. Cumhurbaşkanı da aralarından birini dört yıllığına İstanbul Üniversitesi rektörü olarak tayin edecek. Böylece önceki gün kendilerini yönetecek tiranı seçmek için oy kullananların muradı gerçekleşmiş olacak.

"Tiran", mutlak kudret sahibi yöneten kişi anlamına geliyor. Bir tek kişinin sınırsız ve kayıtsız bir yetki ile yönetmesi. Gücünüze, iktidarınıza getirilen hiçbir sınırlama yok. Sizi engelleyecek, durduracak, frenleyecek ve denetleyecek hiçbir güç yok. Üniversite rektörlerinin 2547 sayılı kanunun kendilerine tanıdığı yetkiler böylesine sınırsız ve denetimsiz yetkiler. Söz konusu olan üniversite İstanbul Üniversitesi olunca, Karanlık Çağlar'a özgü keyfiliğin ve despotluğun izlerinin hâlâ hafızalarda olması gerekir. Tiran eline geçirdiği sınırsız yetkileri kendi paşa gönlüne göre kullanınca ortaya bir zorba çıkıyor. Zorbalığın da, akıl ve bilimin egemenliği altında olması gereken üniversitelerde mekân tutması, tesadüf olmamalı.

Bir tiranı, seçimle iktidara getirdiğiniz zaman demokratik bir tercihte bulunmuş olmazsınız; tersine keyfî ve zorba bir yönetime güç ilave etmiş olursunuz. Demokrasilerde en çok oyu alanın yönetmesi, sadece diğer şartlar yerine getirildiği zaman anlam taşır.

İstanbul Üniversitesi'nde kıran kırana geçen rektörlük yarışında, muhtemelen oyların % 20'sine yakınını alan adaylardan biri, geri kalan % 80'i sınırsız yetkilerle yönetecek. Kendisine oy verenler veya vermeyenler ise memurlar. Üniversite öğretim üyesi, memur sıfatıyla kendisi üzerinde tasarrufta bulunan amirini seçmiş olacak. Birbiriyle kanlı bıçaklı hale gelen rektör adayları ve destekçileri dört yıl, yeni tiranlarının yönetiminde huzur bulacaklar. Bizler de Türkiye'nin lokomotifi olması gereken üniversiteleri bu kısır çekişmelere teslim etmiş olacağız.

Üniversiteleri huzursuzluğa teslim etmek, iki temel hatanın sonucu. Birincisi rektörlerin denetimsiz yetkileri. Bu yetkilerin hiç olmazsa kurullara devredilmesi ve sivil toplum da dahil geniş bir denetim yelpazesinin açık tutulması, hatalardan birinin sakıncalarını azaltacak. İkinci hata ise, uygulanan seçim yöntemi. Rektörlük seçimlerinde "tek isimli dar bölge çoğunluk sistemi" uygulanıyor. Tıpkı belediye başkanlığı seçimlerinde uygulandığı gibi. Halbuki çok az sayıda seçmenle yapılan bu seçimleri daha demokratik ve temsil niteliği daha yüksek seçimler haline getirmek mümkün.

"Aktarılabilir oy sistemi", her seçmenin aynı anda birden fazla tercihte bulunabildiği bir sistem. İlk tercih, çok az oy alırsa eleniyor ve ikinci tercihler devreye giriyor. En az tercih alan adaylar elenerek, o oyların yerine ikinci veya üçüncü tercihler devreye sokuluyor ve sonuca gidiliyor. İstanbul Üniversitesi örneğinde, 2500 oy'dan sıralamaya giremeyen 7 adayın oylarının ikinci ve üçüncü tercihlere göre yeniden dağıtıldığını düşünün. Bu seçim sisteminin en önemli sonucu, % 20 ile en çok oy alan, ama % 80'in de hiç istemediği kişinin seçilmesini engellemek. Daha da önemlisi, adayların kendisine oy vermeyeceğini bildikleri seçmenlerin ikinci veya üçüncü tercihleri olabilmek için gayret göstermeleri. Bu durum seçim rekabetini yumuşatıyor. Adayları rakipleri karşısında daha yapıcı olmaya zorluyor. Üniversiteye yakışan da bu değil mi?

İstanbul Üniversitesi rektörü, birbirine yakın oy alan adaylardan biri olacak. Mevcut sistem içinde, Türkiye'nin bu en eski ve köklü üniversitesinde akademik nezaketin bilimsel özerkliğin ve asgarî aklı başında bir yönetimin egemen olması, yeni rektörün tiran yetkilerine direnmesine bağlı. İktidarın iğva eden cazibesine direnebilenler ise her zaman çok nadir çıkıyor.

O zaman güç bu kadar kontrolsüz ve denetimsiz tutulmamalı.

İstanbul Üniversitesi'nde Liste Krizi...

İstanbul Üniversitesi’nde yapılan rektör seçiminden sonra, adaylardan Ahad Andican, Mustafa Keçer ve Gülçin Bermek, adlarının YÖK’e gönderilecek listede yer almasını istemedi.

İstanbul Üniversitesi'nde yapılan rektör seçiminden sonra, adaylardan Ahad Andican, Mustafa Keçer ve Gülçin Bermek, adlarının YÖK'e gönderilecek listede yer almasını istemedi, bunun üzerine ne yapacağını şaşıran üniversite durumu YÖK'e iletti.

YÖK de 6 adaylık bir liste yollamak yerine, tüm adayların isimlerinin yer aldığı bir liste gönderilmesini istedi.

İstanbul Üniversitesi rektör aday adaylarının seçiminin ertesi günü üniversitede büyük kriz yaşandı. 328 oyla 4'üncü sırada yer alan Prof.Dr. Ahad Andican adaylıktan istifa etti. Andican, "Seçim sırasında ilk üçte yer almazsam istifa edeceğimi beyan etmiştim" dedi. Bunun üzerine üniversite yönetimi, YÖK'e göndereceği 6 kişilik liste için alt sırada yer alan adayı yukarı çekti. Ancak 91 oyla 7'nci sırada yer alan Prof.Dr. Mustafa Keçer de istifa etti. Bu kez 81 oyla daha alt sırada yer alan Prof.Dr. Gülçin Bermek de adının listeye konulmamasını istedi. Bermek de istifa edince yönetim, bu durumu YÖK'e bildirdi. YÖK de, tüm adayların isimlerini, aldıkları oyları ve istifa dilekçelerinin YÖK'e gönderilmesini istedi.

2378 öğretim üyesinin oy kullandığı seçimde 16 geçersiz, 2 boş oy yer almıştı. İlk 3 sırayı Prof. Dr. Ali Akyüz 483 oy, Prof. Dr. Yunus Söylet 467 oy, Prof. Dr. Melih Boydak 365 oy'la paylaşmıştı.