31 Ocak 2008 Perşembe

Kapem Eğitimde Sembol Kurum Olma Yolunda

Nevşehir'de örgün eğitim alanında etkinliğini her geçen gün artıran Nevşehir Belediyesi Kapadokya Eğitim Merkezi (KAPEM), her yaş grubundan kişilerin en nitelikli örgün eğitimi aldığı sembol kurum olma yolunda.

İçerisinde bulunulan İletişim Çağı'nın olmazsa olmazlarından biri olarak nitelenen Bilgisayar'ın her yaş grubundan insanlar tarafından öğrenilmesi ve buna paralel olarak da en yaygın iletişim araçlarından biri olarak da kabul edilen İnternet kullanımının daha da yaygın bir şekilde sağlanması için çalışmalar yürüten Nevşehir Belediyesi, KAPEM kanalıyla bu çerçevede önemli merhaleler kat etti.

KAPEM'in açtığı kurslar içerisinde en fazla ilgi gören Bilgisayar kursları, yerel yönetimler içerisinde Türkiye'nin en büyük Bilgisayar Eğitim Merkezi'ne de sahip olan Nevşehir Belediyesi'nin Bilgisayar Eğitim Merkezi'nde veriliyor.

'23 FARKLI ALANDA EĞİTİM VERİLİYOR'

Bugüne kadar yaz döneminde ilköğretim ve orta öğretim kurumlarında eğitim gören öğrencilere yönelik olarak açılan eğitim kursları ile 2.5 yıl içerisinde, 2 bin 500'ü aşkın kişinin bilgisayar öğrenmesini sağlayan Nevşehir Belediyesi, KAPEM Paşa Konağı ile Han Odası Eğitim Birimi'ndeki eğitim alanlarında oldukça etkin bir eğitim hizmeti ortaya koyuyor.

Bu merkezlerde Giyimden, Çocuk Bakıcılığı'na, Beden Dili ve Diksiyon'dan, Avrupa Proje Eğitimine, Çini'den Mefruşat'a kadar 23 farklı alanda eğitim kursu düzenledi.

Bugüne kadar 9. eğitim dönemini geride bırakan ve önümüzdeki günlerde 10. dönem eğitim çalışmaları için hazırlıklarını tamamlayan Nevşehir Belediyesi'nin açtığı kurslara vatandaşlarında ilgisi, her geçen gün artarak devam ediyor.

9. dönem itibariyle 3 bin 331 kişinin örgün eğitimden geçirilmesini sağlayan Nevşehir Belediyesi KAPEM, bilinçli eğitimin etkin bir şekilde toplumsal hayatta etkinliğini artırmanın yanı sıra, kurslar vasıtasıyla kalifiye eleman yönünde ortaya çıkan sorunun da istihdam gücünün artırılmasıyla çözüme ulaştırmaya yoğun bir çaba harcıyor.

Sözleşmeli Öğretmenlere Özür Durumundan Yer Değiştirme Şansı

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), sözleşmeli personelin özür durumundan yer değişikliğine yer verilmemesine karşın, sözleşmeli öğretmenlerin gitmek istedikleri il ya da ilçelerde boş pozisyon olması halinde yer değişikliği yapabileceklerini açıkladı.

MEB Personel Genel Müdür Yardımcısı Hikmet Orman, Türk Eğitim-Sen'in sözleşmeli öğretmenlerin özür durumundan yer değiştirmesine yönelik yazısına cevap verdi. Orman, bir yıllık çalışma süresini tamamlayan sözleşmeli öğretmenlerin, sağlık ve eş durumu özrüne bağlı olarak "yaz tatili döneminde" gitmek istedikleri ilde boş pozisyon bulunması halinde yer değişikliği yapabileceklerini bildirdi.

2 BİN 136 SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN YER DEĞİŞTİRDİ

Orman, sözleşmeli personel çalıştırılması ile ilgili Bakanlar Kurul Kararı'nda, sözleşmeli personelin özür durumundan yer değişikliğine yer verilmediğini belirtti. Orman Bakanlar Kurulu Kararı'nda söz konusu maddenin bulunmamasına karşın 2007 yılında 2 bin 136 sözleşmeli öğretmenin "eş ve sağlık durumu özründen" yer değişikliğinin yapıldığını açıkladı. Başvuru yapan öğretmen sayısının ise 2 bin 143 olduğunu bildiren Orman, 7 öğretmenin atanamama sebebinin ise özürlerinin bulunduğu illerde alanlarında 15 saat ders yükünün bulunmaması olduğunu kaydetti.

MEB'e bağlı okullara toplam 40 bin sözleşmeli öğretmen atandığını hatırlatan Orman, boş sözleşmeli öğretmen pozisyonu bulunmadığını açıkladı. Orman, boş pozisyon açılması halinde öğretmenlerin elektronik ortamda eğitim kurumunu tercih edebileceklerini bildirdi. Orman, "Tercih eden özürlerinin bulunduğu ildeki eğitim kurumlarına görevlendirilme işlemleri, hizmet süresi üstünlüğü, bu sürenin eşit olması halinde ise KPSS10 puan üstünlüğü esasına göre yapılacaktır" değerlendirmesinde bulundu. (ANKA)

Çocuklara Özel Sanat Galerisi

Konak Belediyesi, sadece çocuk sanatçıların yaptığı eserlerin sergileneceği bir galeri açıyor. Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, çocuklara yönelik kültür sanat etkinliklerine büyük önem verdiklerini kaydetti. Dokuz Eylül Üniversitesi ile işbirliği yaptıkları projeyle eski Mimarlık Fakültesi binasının yalnızca çocuk filmlerinin gösterildiği sinemaya dönüştürüldüğünü ifade eden Tunçağ, ''İzmir, çocuklar için düzenlenen sinema salonundan sonra, bir de çocuklara özel sanat galerisine kavuşacak'' diye konuştu.

Türkiye'de ilk olacak

Konak Belediyesi Kültür İşleri Müdürü Halim Yazıcı, bugüne kadar yaptıkları araştırmalarda, yalnızca çocuklara tahsis edilen bir galeri örneğine rastlamadıklarını, hayata geçirecekleri projenin bu anlamda Türkiye�de bir ilk olacağını belirttii.

Belediyeye ait Alsancak'taki kültür merkezinin 3. katını çocuklara ayırma kararı aldıklarını ifade eden Yazıcı, mekanın yalnızca galeri olarak kullanılmayacağını, ilköğretim sürecindeki çocuklara plastik sanatlar eğitimi verileceğini kaydetti. Yazıcı, kurs alan çocukların ürettiklerini sergileme olanağı bulacaklarını da söyledi.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (Shçek)'nun Özel Kreş ve Gündüz Bakımevlerinin Açılması ile Denetim Yetkisi MEB'e Devrediliyor

Meclis Milli Eğitim Komisyonu, SHÇEK'in yeni kreş açmaması ve açılanların da bir yıl içinde MEB'e devredilmesini öngören kanun tasarısını kabul etti. Tasarıya göre özel kreşler 36 aya kadar olan çocukların bakımını, 36-72 ay grubundakilerin eğitimlerini sağlayacak. SHÇEK'ten izin almış ve faaliyetleri süren özel kreşler açılış izinlerini bu yılın sonuna kadar yenileyecek. O zamana kadar bu kreşlerle ilgili yetki SHÇEK'te kalacak. Tasarı yasalaşmadan önce özel kreş açmak üzere yapılan başvurular, genel müdürlükçe 2 ay içinde sonuçlandırılacak.
Ankara, Zaman

Danıştay, Atamalarda Bakanlığı Haklı Buldu

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Okul Yöneticileri Atama Yönetmeliği'yle ilgili Danıştay 2. Dairesi'nin verdiği 'yürürlüğünü durdurma' kararını usulden bozdu.

Geçen sene mayıs ayında durdurulan yönetmelikle ilgili karara bakanlık itiraz etmişti. Bakanlığın temyizini görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ise yürürlüğünü durdurduğu tüm maddelere ayrı ayrı gerekçe yazmadığı için Danıştay 2. Dairesi'nin kararını kaldırdı. Yürürlüğünün durdurulması üzerine bakanlık, tüm atama işlemlerini durdurmuştu. Yönetmelik birkaç kez mahkemeden dönmüştü. Ataması iptal edilen 10 bine yakın yönetici ise yeni bir yönetmelik yayınlanmasını bekliyordu.
İbrahim Asalıoğlu, Ankara

Milli Eğitim Bakanlığı, İllere, Okullardaki Kullanılmış Ders Kitapları ve Defterler ile Atık Kağıtların Toplanarak Satılması Talimatı Verdi

Bu şekilde öğrencilere hem çevre bilinci aşılanmasını hem de yeniden değerlendirilebilecek atıkların ekonomiye kazandırılmasını amaçlayan bakanlık, satıştan elde edilecek gelirin de okulların ihtiyaçlarında kullanılmasını istedi.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yayınladığı genelgeye göre öğrencilerden kullanılmış ders kitaplarını, öğrenci çalışma kitaplarını ve defterlerini geri vermek isteyenlerin kitap ve defterleri okul idarelerince her yıl haziran ayı sonuna kadar toplanacak. 2008-2009 eğitim-öğretim yılında da okutulacak ve kullanılabilir durumda olan ders kitapları ile öğretmen kılavuz kitapları seçilerek okul kütüphanelerine konulacak. Hammadde olarak değerlendirilmek üzere toplanan kitap, defter ve atık kağıtlar ise okul idareleri tarafından en geç temmuz ayı sonuna kadar il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine tutanakla teslim edilecek. İl ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinde toplanan kitap, defter ve atık kağıtlar ile depolarda kalıp okutulma süresi sona eren ve öğretim programı değişen ders kitapları da komisyonlarca hammadde olarak satılacak. Elde edilen gelir, okulların ve maddi durumu yetersiz olan öğrencilerin ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmak üzere teslim edilen kağıt miktarı oranında her bir okulun okul aile birliği hesabına aktarılacak. Bütün bu çalışmaların sonucu, her yıl ağustos ayı içerisinde il bazında tek rapor halinde Yayımlar Dairesi Başkanlığı'na sunulacak. 2003-2004 eğitim-öğretim yılından itibaren öğrencilerin ders kitaplarının ücretsiz olarak verildiğini hatırlatan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, yeni uygulamanın amacını şöyle anlattı: "Ülke kaynaklarının daha verimli bir şekilde kullanılması ve öğrencilerimizde çevre bilinci oluşması ve duyarlılığının oluşturulmasını istiyoruz. Kullanılmış ders kitapları, defterler ve atık kağıtların toplanması ve ekonomiye kazandırılmasını amaçlıyoruz."
İbrahim Asalıoğlu

Gürcü imamlar Bursa'da eğitim görüyor

Gürcistan'dan gelecek 45 din görevlisi Bursa'da Kur'an-ı Kerim okuma ve İslami ilimler eğitimi alacak. Diyanet'in Gürcüce bilen eğitmenleri tarafından verilen eğitim programı 2 ay sürecek.

Gürcü müftü ve imamlar 250 saatlik eğitimin ardından ülkelerine dönecek. Batum Müftülüğü, imamların eğitilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan yardım istedi. Diyanet'in bu talebe olumlu cevap vermesi üzerine 45 imamın eğitilmesine karar verildi. 15 kişilik ilk grup 2 aylık kurs için Bursa'ya geldi. Misafir imamlara, Gürcüce bilen eğitmenler Kur'an-ı Kerim, tecvid, siyer, ahlak, itikat konularında ders veriyor. İmamlar hafta sonları emekli ilahiyatçı Prof. Dr. Süleyman Uludağ'ın verdiği konferanslara katılıyor. Gürcü imamlar İsmail Hakkı Camii'nde de vakit namazları kıldırarak tecrübe kazanıyor.

Türkiye'deki kursun kendileri için çok faydalı olduğunu vurgulayan kursiyerlerden Batum'un Kedanın İlçe Müftüsü Guram Halvaşi; "Bu kurstan önce bildiğimizi zannettiğimiz birçok konuyu bilmediğimiz ortaya çıktı. Bizler oralarda çocuklarımıza da eğitim veriyoruz. Fakat, birçok konuyu bilmiyor ya da eksik biliyormuşuz. Öğrendiklerimizi ülkemize de taşıyacağız." diyor. Gürcistan'ın Şuahev kentinde imamlık yapan Mikail Dumbadze ise şöyle konuşuyor: "Hıristiyanlarla bir arada yaşıyoruz. Dinimizi iyi şekilde öğrenmek ve öğretmek için buradayız. Türk insanının sıcaklığını hissediyoruz." görüşlerine yer verdi.

Bursa İl Müftüsü Mahmut Gündüz de Gürcistanlı din adamlarını hızlandırılmış özel bir eğitimden geçirdiklerini anlatıyor. Gündüz, şu bilgileri veriyor: "Gürcü imamlar liseden mezun olmuşlar, medreselerde aldıkları eğitimle göreve başlamışlar. Bu kurs için en iyi uzmanlarımızı görevlendirdik."
Fatih Karakılıç, Bursa

Okulların Açılacağı İlk Hafta Öğrencilere 'Küresel Isınma' Anlatılacak

Öğretmenler, bölgelerin durumuna göre dersi genişletebilecek. Yeni eğitim-öğretim yılının açıldığı ilk hafta ilköğretim ve lise öğrencilerine 'küresel ısınma' dersi verilecek. Zaman gazetesi'nin haberine göre, resmi ve özel okulların bütün sınıflarında anlatılacak derste küresel ısınma sonucu ortaya çıkan kuraklık, su kaynaklarının hızla tükenmesi, su kirliliği, su tasarrufu ile sağlık ve çevre konuları işlenecek.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik 'küresel ısınma' konulu bir genelge yayınladı. Genelgeye göre, küresel ısınma dersinde öğrencilere 'hayatın temel kaynağı su', 'dünyamız ısınıyor', 'su kirliliği' ve 'denizlerimizi koruyalım' başlıklı örnek konular ve etkinlikler anlatılacak. Öğrencilere sorunla ilgili film seyrettirilecek. Hazırlanan etkinlikler, öğrenci ve sınıf düzeyi ile çevrenin durumuna göre öğretmen tarafından güncel yaşamla bağ kurularak zenginleştirilip düzeye uygun hale getirilecek. Okulun bulunduğu coğrafi bölge ile iklim ve çevrenin durumu dikkate alınarak etkinlik örneklerinden en az ikisi işlenecek. Küresel ısınma dersi, ilköğretim okullarının 1-8. sınıflarında hayat bilgisi, sosyal bilgiler ile fen ve teknoloji derslerinde sınıf ve branş öğretmenleri tarafından, liselerin tüm sınıflarında ise kimya, biyoloji ve coğrafya öğretmenleri tarafından verilecek. Ayrıca tüm öğretmen ve personel konu ve etkinliklerle ilgili bilgilendirilecek. Bakanlık, küresel ısınma konusunu sosyal bilgiler dersi müfredatı içine de koymuştu.

İlköğretim ve liselerde eğitim-öğretim yılı 17 Eylül 2007 Pazartesi günü başlayacak. İlköğretime yeni başlayacak öğrenciler ile anaokulu öğrencileri ise 'okula uyum programı' çerçevesinde 10 Eylül'de ders başı yapacak.

Geçtiğimiz Haftaya Kuşkusuz Damgasını Vuran Sözler Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau'nın Sözleri Oldu

Geçtiğimiz haftaya kuşkusuz damgasını vuran sözler Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau’nın sözleri oldu.

Zachau, Türk öğretmenlerinin Türkiye’de kişi başına düşen gelirin yaklaşık 2.5 katı gelir ede ettiğini belirterek, ücretlerin çok olduğunu söyledi. Zachau, öğretmen maaşları satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelire oranlandığında Türkiye’nin yüzde 2.54 ile ilk sırada yer aldığı hesabını yapıyor.

Rakamları Zachau gibi okuduğumuzda, Türk öğretmenleri, Türkiye’de kişi başına düşen gelirin yaklaşık 2.5 katı gelir elde ediyor. Yine bu rakamlarla bakıldığında OECD ortalamasının 1.28 kat, AB ortalamasının ise 1.19 kata kadar geriliyor. Başkan, iddiasını pekiştirmek için Lüksemburg, Norveç, İzlanda, İsveç gibi refah seviyesinin çok yüksek olduğu ülkelerde öğretmenlerin ortalama maaşının kişi başına gelirin de altında kaldığı örneğini veriyor.

Rakamları böyle okuduğunuzda Türkiye Direktörü haklı gibi gözükebilir. Ancak, gelin rakamlarla bakacaksak bir de Türkiye’nin milli geliri ile diğer ülkeleri karşılaştıralım. OECD ülkeleri arasında en düşük milli gelire sahip ülke Türkiye.

OECD’nin aynı raporuna göre, en az 15 yıllık deneyim sahibi bir öğretmenin yıllık maaşı Lüksemburg’da 88 bin dolar, İsviçre’de 60 bin dolar, Almanya, Kore ve İsveç’de 50 bin dolar, Avustralya, İngiltere, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 40 bin dolar. OECD ülkeleri arasında en alt sırada yer alan Macaristan’da bile yıllık öğretmen maaşı 16 bin dolar seviyesinde bulunurken, Türkiye’de öğretmenin yıllık geleri 10 bin doların altında.

2007 yılında 928 YTL maaş alan 9/1 derecedeki bir öğretmenin eline ayda ancak bu yıl 973 YTL geçecek. Türk-İş verilerine göre açlık sınırı 688, yoksulluk sınırı 2.241. Bu rakamlarla öğretmenin maaşı ayrıca kıyaslamalı.

Türkiye’deki öğretmenlerin çalışma koşullarını, refah düzeylerini başka ülke öğretmenleriyle karşılaştırmak bile mümkün değil. Öğrencilerini ısıtmak için soba yakarken can veren, aldığı maaşını öğrencilerini doyurmak, giydirmek için harcayan, 90 kişilik sınıflarda ders anlatırken sesi kısılan, görevine gitmek için üç araba değiştiren öğretmenler acaba diğer ülkelerde var mı, Dünya Bankası Türkiye Direktörü’ne bunu sormak gerekiyor. Hatta bununla yetinmeyip birileri Zachau’ya son zamanlarda kalıcı hale getirilmeye çalışılan sözleşmeli öğretmenlerin 400-500 YTL aldığını da fısıldamalı.

Bazılarına göre öğretmenevi, lokal, tatil kampı, eğitim ödeneği olan öğretmen diğer devlet memurlarından ayrı bir konfora sahip. Ama, hem Zachau’ya, hem de böyle düşünenlere bu imkanlardan bile maaşı yetmediği için yararlanamayan, buralara gitmek için yol parası olmayan öğretmenden söz etmeli. Direktörü birileri alıp, mezrada görev yapan bir öğretmene, kış koşullarında dağ başında çalışan bir okula götürmeli. Yok eğer, çok uzağa gidemezse İstanbul’un Samandra’sında, Ankara’nın Balat’ındaki okullarda bir gezintiye çıkarıp, öğretmenleri dinlemesi sağlanmalı. Türkiye Direktörü’nün Türkiye’deki koşulları ve öğretmeni tanıması gerekiyor.

Türk Eğitim Sen: Et bile öğretmen maaşından fazla arttı

Türk Eğitim-Sen tarafından yapılan araştırma, öğretmen maaşlarının 1930 yılından beri yerinde saydığını, et fiyatlarındaki artışa yetişemediğini gösterdi. 1930 yılında bir öğretmen maaşı ile 281 kilogram et alınabilirken, 2008 yılında bir öğretmen ancak 69.7 kilogram et alabiliyor. Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan, cumhuriyetin ilk yıllarından bu güne kadar öğretmenlerin alım gücüne bakıldığında, ortaya çıkan tablonun düşündürücü olduğunu söyledi.

Eğitim Sen’den siyah çelenk

Eğitim-Sen üyeleri, Dünya Bankası Direktörü Ulrich Zachau’nun sözlerini protesto etmek için Dünya Bankası Türkiye Direktörlüğü önüne siyah çelenk bıraktı. Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, Türkiye’de öğretmenlerin, diğer OECD üyesi ülkelerdeki öğretmenlere göre daha fazla çalıştığını, daha çok öğrencinin sorumluluğunu üstlendiğini, daha düşük ücret aldığını ve geçimini sağlamak için daha fazla yıprandığını söyledi.

Eğitim-İş Genel Başkanı:Kabul edilebilir bir açıklama değil

Eğitim-İş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli, Dünya Bankası’nın, Türkiye’deki öğretmen maaşlarına karışmaya hakkı olmadığını söyleyerek, söylenenlerin gerçekle ilgisi olmadığını aktardı. Adıbelli, bu tavrı şiddetle kınadıklarını belirterek, "Dünya Bankası’nın, Türkiye’deki öğretmen maaşlarına karışmaya hakkı olmadığı gibi, ifade ettiklerinin de gerçekle ilgisi yoktur" dedi. Adıbelli, öğretmenlerin geçim sıkıntısı ile mücadele ederken, maaşlarının "yüksek" olarak nitelendirilmesinin kabul edilebilir bir durum olmadığını vurguladı.

Türkiye'de kuşlar ve ağaçlardan konuşmak lazım

Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle İzmir 8'inci Sulh Ceza Mahkemesi'nce 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan Liberal Düşünce Topluluğu Başkanı Prof. Dr. Atilla Yayla'nın cezası, 2 yıllık sürede suç tekrarlanmadığı takdirde iptal edilecek.

Prof. Yayla, mahkeme kararını temyize hazırlanıyor.

The Guardian gazetesine konuşan Prof. Yayla, Türkiye'de akademisyenlerin ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve devleti eleştirme hakkının bulunduğunu, fakat bunun gittikçe zorlaştığını belirtti.

Türkiye'deki siyasi ideolojiler, özgürlükler ve insan hakları yerine "kuşlar" ve "ağaçlar"dan konuşmak gerektiğini söyleyen Prof. Yayla, "Bu noktadan sonra okutman olarak çalıştığım okullarda ders vermekte sıkıntı yaşayacağım. Öğrencilerim dersleri izleyebilir, sözlerimi dinleme cihazlarına kaydedebilir ve beni okula şikayet edebilirler. Hayatımı mutsuz ve sıkıntılı bir şekilde sürdüreceğim" dedi.

İnsanların konuşmadan iki kere düşünmek zorunda kalacaklarını vurgulayan Prof. Yayla, “Ben Türkiye'de tanınmış bir kişiyim ve dünyanın her yerinde arkadaşlarım olması nedeniyle güvende olduğumu hissediyorum. Fakat, başkaları için konuşmak zor olacaktır" diye konuştu.

Türkiye'ye dönecek

Prof. Yayla'nın Buckingham Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olduğunu hatırlatan gazete, Yayla'nın gelecek yaz tekrar Gazi Üniversitesi'ne döneceğini yazdı.

Gazete, Atilla Yayla'nın Türkiye'de ifade özgürlüğünü kısıtlayan 40 yasa maddesi bulunduğu görüşüne de yer verdi.

Yayla ne demişti?

Prof. Dr. Atilla Yayla, 18 Kasım 2006'da İzmir'de bir panelde yaptığı konuşmada, "Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder" demiş ve Atatürk için, "Neden her yerde bu adamın fotoğrafları var, diye soracaklar" ifadesini kullanmıştı.

Bu sözlerinin ardından Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Yayla'yı fakülteden uzaklaştırmıştı.

Türban gamalı haç gibi siyasal simgedir. Laikliği korumak askerin görevidir. 27 Mayıs'ı üniversiteler yaptı. Subaylar rahatsız

Galatasaray Üniversitesi Rektörlüğü'ne atanan Prof. Ethem Tolga'dan boşalan YÖK üyeliği için yapılan seçimde 16 aday arasından 83 oy alarak seçilen Prof. Celal Şengör, AKP ve MHP'nin üniversitede türbana izin veren yasa değişikliğine ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı. Türbanın 'gamalı haç' gibi siyasal bir simge olduğunu belirten Şengör, “Yarın peçeyle de girmek isteyecekler. Bunun önü alınamaz. Üniversiteler bu duruma tepki koyar” dedi.

Türbanın serbest bırakılmasının laikliğe aykırı olduğunu söyleyen Prof. Şengör, “Laiklik ilkesini korumak askerin görevidir. Genç subaylar da rahatsız yaşlı subaylar da” diye konuştu. Prof. Şengör şöyle konuştu: Türban gamalı haç gibi bir siyasal simgedir. Toplumsal bir hesaplaşma gibi görülüyor. 27 Mayıs'ı üniversiteler yaptı. Yasal olarak izin verilse bile türban kabul edilemez. Üniversitelerin huzuru bozuluyor. Türbanı taktın mı şeriat istiyorum demektir."

SUBAYLAR RAHATSIZ

Prof. Şengör, “Memleketin Atatürk çizgisinden ayrılması askeri her zaman üzer. Bu çizgiden ne kadar kayılırsa bütün subaylar rahatsız olur. Askerle konuştuğunuz zaman da bunu dile getiriyorlar” dedi. YÖK üyeliğine ilişkin herhangi bir başvurusu olmaksızın seçildiğini belirten Şengör, “YÖK Başkanı'nın hükümetin adamı olduğunu açık kalan mikrofonlardan öğrendik. Cumhurbaşkanı onaylamadan konuşmak olmaz; ben orada bilimi ve üniversiteleri savunacağım” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin en büyük eğitim fuarı Educaturk, 14 Şubat kapılarını açıyor. 4 gün sürecek fuarda eğitime dair herşeyi bulmak mümkün

“Eğitim hiç bu kadar keyifli olmamıştı” sloganı ile bu yıl dördüncüsü düzenlenen fuar dört gün sürecek. İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, Rumeli Fuar alanında düzenlenecek olan fuarda, anaokulundan üniversiteye, yurtdışı eğitim hizmetlerinden yeni kariyer fırsatlarına kadar her şeyi bulmak mümkün.

Fuarda sundukları hizmetleri her yıl çeşitlendiren Educaturk, bu yıl da pek çok yenilikle ziyaretçilerin karşısına çıkacak.

ABD'nin en büyükleri ile iş görüşmesi

Üniversiteden yeni mezun olan ya da kariyerlerinde yeni bir başlangıç yapmak isteyen gençler düşünülerek hazırlanan özel bölümlerde ABD'deki iş olanakları tanıtılacak. “Uluslararası Kariyer Zirvesi” adı altında gerçekleşecek bu etkinlik boyunca, gençler profesyonel iş yaşamlarına ilk adımı ABD'de atma şansı yakalayacak. Yurtdışında çalışma deneyimi edinerek kariyerlerini daha da geliştirmek isteyenler için birbirinden önemli fırsatların yer alacağı etkinlikte, Amerikan firmaları ile bir araya gelecek olan öğrenciler, işverenlerle yapacakları yüz yüze mülakatlarla, yurtdışında kariyer yapma şansı bulurken hayatlarını değiştirebilecek fırsatları değerlendirecekler. 17 Şubat günü fuar alanında gerçekleşecek zirvede 370 farklı pozisyon için işe alım gerçekleşecek.

Paralı staj olanakları

Zirve boyunca Rumeli Fuar Alanı'nda yer alacak olan stantlarda, Amerika'da Internship programlarına katılacak öğrenci ve mezunların; kredi olanakları, para transferleri, yurtdışında ATM kullanımı, hesap açma, telefonla iletişim, vize süreci ve işlemleri, ulaşım seçenekleri, havayolu kuralları, tatil turları gibi ihtiyaç duyulan çeşitli konularda aydınlatılması sağlanacak.

Work And Travel Job Fair olanakları

2007 yılında gerçekleşen fuarda 70 bin insanın ziyaret ettiği Educaturk'te genç ziyaretçileri bekleyen bir diğer fırsat ise Work And Travel Job Fair. Edurehber Yurtdışı Eğitim ve Kariyer Rehberi - Educaturk işbirliğinde, Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinden öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilecek olan zirve kapsamında, Amerikan Konsolosluğu ve Amerika'dan gelen işveren firmaların gerçekleştireceği çeşitli sunumlar ile Work And Travel programı konusunda öğrencileri ilgilendiren tüm ayrıntılar etkileşimli bir ortamda paylaşılacak.

Böylelikle, Educaturk Eğitim Fuarı bünyesindeki zirveye katılan öğrenciler, yaz tatilleri boyunca ABD'de çalışma, İngilizcelerini geliştirme ve tatil yapma olanağı sunan Work And Travel programıyla ilgili olarak akıllarına takılan tüm sorulara yanıt bulmuş olacak ve kariyerleri açısından önemli adımlar atacaklar.

Yöneticilerden kariyer dersleri

Fuar boyunca düzenlenecek sempozyumlarda da Türkiye'nin en önemli şirketlerinin yöneticileri 'kariyer planlaması' konusunda ziyaretçilere deneyim aktarımında bulunacaklar. The Pepsi Bottling Group Yöneticisi Alper Kul'un, On İletişim Yöneticisi İpek Özgüden'in, Kariyer Koçu Yasemin Sungur'un da aralarında bulunduğu pek çok katılımcının, ziyaretçilere kariyer planlaması eğitimleri vereceği sempozyum programı çerçevesinde, öğretmenlere yönelik aktiviteler de düzenlenecek.

14-15 Şubat tarihlerinde İngilizce öğretmenlerine için düzenlenecek sempozyumlar sonucu katılımcılara sertifika verilecek. Ortaöğretime geçiş ve üniversiteye giriş sınavları konusunda gençlere yardımcı olmak, stresle başa çıkmalarını sağlamak amacıyla da pek çok panel düzenlenecek.

Sport Stacking (Dizilim Sporu) Turnuvaları Türkiye'de
Educaturk'te ziyaretçileri bekleyen bir başka yenilik ise Amerika'dan. ABD'deki 12 bin okulun aktivite programında yer alan “Sport Stacking Turnuvaları”nı Türkiye'ye getiren Educaturk, fuar boyunca bu etkinliğin tanıtımını yapacak. 14-17 Şubat tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Rumeli Fuar alanında düzenlenecek olan Sport Stacking yarışmalarında başarılı olanlar ise çeşitli ödüller kazanacak.

Sport Stacking Nedir?

12 özel tasarım bardaktan oluşan Sport Stacking Turnuvaları'nda amaç bu bardakların “3/3/3, 3/6/3 ve cycle” kategorilerinde en kısa sürede üst üste dizilip indirilmesini amaçlıyor. 1980'li yıllarda ilk olarak Amerika'da ortaya çıkan ve 1995 yılından sonra popülaritesini arttıran Sport Stacking, 2000 yıllarda yapılan araştırmalar sonucunda sağladığı faydalardan sonra okullardaki en önemli aktivitelerden biri halini aldı. Amerika'da yapılan araştırmalar, Sport Stacking uygulamasının, iki elin aynı anda kullanılması, göz el koordinasyonunun sağlanması ve beynin sağ/sol kısımlarının aynı anda kullanılması gibi yararlarının olduğunu ortaya çıkardı. Sport Stacking'in çocuklar arasında popülaritesinin bu kadar atmasına neden olan bir diğer neden ise hoşça vakit geçirilmesini sağlaması.

Educaturk'ten Hediye Yağmuru

Katılımcı kurumlara ve ziyaretçilere adeta bir eğitim şöleni yaşatmayı planlayan Educaturk, pek çok eğlenceli yarışmaya da ev sahipliği yapacak. Yarışmalarda başarılı olanları yurtdışı ve yurtiçi eğitim bursları, cep telefonları… gibi yüzlerce hediye bekliyor

14-17 Şubat tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde düzenlenecek olan Educaturk Eğitim Fuarı'na, anaokulları, ilköğretim, kolejler, dershaneler, dil okulları, üniversiteler, yurtdışı eğitim danışmanlık kurumları, hobi/sanat/spor okulları, burs sağlayan vakıf/dernekler ve yurtdışından birçok eğitim kurumu katılacak.

Educaturk Eğitim Fuar Takvimi

İstanbul 14-17 Şubat 2008 Lütfi Kırdar Rumeli Fuar Alanı
İzmir 13-15 Mart 2008 Kültür Park 5 nolu Atlas Salonu

Nutuk'un İran'da okutulması için harekete geçildi

Merkez, bunun için Dışişleri Bakanlığı'nı devreye soktu. Dışişleri Bakanlığı da Tahran Büyükelçiliği'ni harekete geçirdi. Tahran Büyükelçiliği, yapılan temaslara yönelik olarak Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği yazıda, "İran'daki çeşitli üniversite, kütüphaneler, ilgili diğer kurum ve kuruluşlara iletilmek üzere söz konusu yayından talep edilmektedir" dedi. Bu talep üzerine İran'a bugüne kadar bin 500 adet Farsça Nutuk gönderildiği öğrenildi.

ARAPÇA'YA ÇEVRİLİYOR

Farsça Nutuk'un ardından, başta Arap ülkeleri olmak üzere, diğer İslam ülkelerine yönelik olarak "Arapça Nutuk" hazırlanması için çalışma başlatıldı. Arapça Nutuk'un, özellikle iç çatışma ve kargaşaların yaşandığı Irak, Filistin ve Lübnan gibi ülkelere gönderilip, buralarda okutulması amaçlanıyor. Arapça Nutuk'un, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi ülkelere gönderilmesi de planlanıyor. Nutuk, önümüzdeki süreçte, Çince, Rusça, Uygurca ve İspanyolca'ya da çevrilecek. Nutuk, bugüne kadar İngilizce, Fransızca, Almanca ve Kazakça'ya çevrilmişti.

Seyranbağları Yetiştirme Yurdu’ndaki 13-18 yaş arası çocukların yağlıboya eserlerinden oluşan resim sergisi, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açıldı

Seyranbağları Yetiştirme Yurdu'ndaki çocukların eserlerinin yer aldığı sergide, yağlı boya tekniği ile yapılmış toplam 128 tablo görücüye çıkıyor.
Hikmet Çetinkaya Atölyesi'nde 2005 yılından bu yana resim üzerine eğitim alan çocukların tabloları ilk defa sergileniyor. Tabloların satışa sunulduğu sergide, elde edilen gelir yine çocuklar için kullanılacak.
Sergi açılışına katılan Çankaya Kaymakamı Mustafa Hulusi Arat ve Yurt Müdüresi Nurten Mertel, tüm çocukları çalışmalarından dolayı kutlayarak, böyle güzel eserlerin gençlerin elinden çıkmasının gurur verici olduğunu belirtti.

-“ONLARLA BİRLİKTE BİZLER DE BÜYÜYORUZ”-

Çocuklarla birlikte çalışmalarının her Pazar devam ettiğini ve çocukların son derece kabiliyetli olduğunu belirten Hikmet Çetinkaya Atölyesi eğitmenlerinden Atiye Arıkkan, “Onların gelişimine katkıda bulunmak, bizlere de bir şeyler katıyor. Hepsinde de bir ışık görüyoruz. Bunun en büyük nedeni, bizim onlara, onların da bizlere güvenmeleri. Hocaları olarak her zaman yanlarında olduk. Onlar da bizim bu desteğimizi görerek yaptıkları işe daha bir şevkle sarıldılar. Bu başarılı eserler bu şekilde ortaya çıktı” şeklinde konuştu.

-“RESİM YAPMAK BANA MUTLULUK VERİYOR”-

Genç ressamlardan 16 yaşındaki Tugay Gürsoy ise, 3 yıldır bu çalışmaya devam ettiğini ve sürdürmek istediğini söyledi. Gürsoy, “En önemlisi bu işten çok keyif alıyorum. Sadece yağlı boya değil, resmin her tekniğiyle çalışmak bana mutluluk veriyor” dedi.
Seyranbağları Yetiştirme Yurdu'ndaki çocukların açtığı sergi, 3 Şubat'a kadar Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde görülebilecek.

ODTÜ, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri ve toplumun çağdaş nitelikleri ile bağdaşmayan, kaygı verici bir girişim

ODTÜ yükseköğretim kurumlarında türban kullanımının serbest bırakılmasına yönelik anayasa ve yasa değişikliği teklifini, “Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkeleri ve toplumun çağdaş nitelikleri ile bağdaşmayan, kaygı verici bir girişim” olarak değerlendirdi.


ODTÜ Senatosu tarafından yapılan yazılı açıklamada, yükseköğretim kurumlarında türban serbestisinin, Atatürk devrimleri, çağdaş demokrasi, kişi özgürlükleri, kadın-erkek eşitliği ve laiklik ilkesini zedeleyeceği belirtildi.

Açıklamada, “Çağdaş bir toplumda üniversitelerin işlevi bilimsel temelli, çoğulcu, kişisel özgürlüklere saygılı ve toplumda kadın-erkek eşitliğini sağlayıcı eğitim vermektir. Bu çerçevede, dini nitelikli kıyafet ve özellikle İslami bir sembol olan türban kullanılmasının laik ve bilimsel eğitim felsefesi ile bağdaşması mümkün değildir” denildi.

Türban konusunun farklı bir açıdan sunulduğuna dikkat çekilen açıklamada, devletin ve toplumun temel ilkelerini tehdit eden bir noktaya gelindiği belirtildi.

Açıklamada ayrıca şu ifadelere yer verildi:

“Üniversiteler her türlü inancın özgürce yaşandığı yerler değil, her türlü inancın bilimsel açıdan özgürce tartışıldığı yerlerdir. Yapılacak bu değişiklikle, üniversitelerde türbana serbestliğin getirilmesi, ileride tüm eğitim kurumlarına ve kamu alanlarına yayılması yönündeki kaçınılmaz talepler demokratik ve laik toplum düzenimiz için daha da büyük tehlikeler yaratacaktır. Toplumsal uzlaşma aramadan, üniversitelerin görüşü alınmadan, ulusal ve uluslararası yargının kararları göz ardı edilerek yapılan bu girişim, üniversiteler ve toplum üzerinde bir baskı niteliği taşımaktadır.Bu nedenle yapılan değişikliklerin toplum genelinde çok boyutlu anlaşmazlıklara yol açması kaçınılmazdır.ODTÜ olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin varoluşunun sembolü olan laiklik, çağdaş demokrasi, bireysel özgürlükler ve kadın-erkek eşitliği ilkeleri ile özünde çelişen ve tehdit oluşturan bu girişimi endişe ile karşılıyor ve TBMM'ne bu teklifi yasalaştırmaması çağrısında bulunuyoruz.”

MARMARA VE İNÖNÜ ÜNİVERSİTELERİ DE AÇIKLAMA YAPMIŞTI

ODTÜ'den önce İnönü ve Marmara Üniversitesi Senatoları da konuyla ilgili açıklama yapmıştı.

Marmara Üniversitesi Senatosu'ndan yapılan açıklamada, hiçbir ülkenin kendi kuruluş felsefesi ile çelişen kuşaklar yetiştiremeyeceği belirtilmiş ve “Bu nedenle Anayasamızda belirlenen esaslar çerçevesinde Yüksek Öğretim Kanunu, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı çağdaş kuşakları yetiştirme görevini üniversitelere vermiştir. Buna aykırı her tür davranış geleceğimizi tehlikeye atacak, ülkeyi belirsizlik ve karanlığa sürükleyecektir” denilmişti.

İnönü Üniversitesi Senatosu da yaptığı açıklamada, "Türban serbestliğinin, masum bir özgürlük talebinin ötesinde rejime yönelik bir tehdit olduğu açıktır" ifadelerine yer vermişti.

Yeni üniversiteler kurulurken, bünyesinde fen, edebiyat veya fen-edebiyat fakültesi bulunma zorunluluğu kaldırılıyor

TBMM Genel Kurulunda, görüşmelerine dün başlanan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı kabul edilerek yasalaştı.

Yasayla, üniversitelerin kurulabilmesi için fen, edebiyat veya fen-edebiyat fakültelerinin bulunma zorunluluğu kaldırılırken, en az 3 fakülte bulunma zorunluluğu getiriliyor. Ayrıca, günün ihtiyacına göre fakülte kurulmasına da imkan tanınıyor.

Düzenlemeyle, Türk Deniz Vakfı tarafından İstanbul'da “Piri Reis Üniversitesi” adıyla vakıf üniversitesi kurulması da öngörülüyor.

Kurulacak bu üniversitenin bünyesinde, fen-edebiyat, iktisadi ve idari bilimler, mühendislik fakülteleri ile denizcilik yüksekokulu, fen bilimleri ve sosyal bilimler enstitüsü bulunacak.

Tasarının kabul edilmesinin ardından, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından bir kez daha görüşülmek üzere Meclise geri gönderilen Vakıflar Kanununun görüşmelerine başlandı

İran okullarda kız ve erkek öğrenciler için ayrı ders kitabları hazırlayacağını açıkladı

İran'da ilk ve orta dereceli okullarda dershanelerden sonra okutulan ders kitapları da bundan böyle kız ve erkek öğrenciler için farklı olarak hazırlanacak.

İran Talim ve Terbiye Bakanlığı yetkilisi Ali Ahmedi, yaptığı açıklamada, bunun yakın gelecekte gerçekleşmesi için çalışmaların devam ettiğini söyledi.

Eğitim sisteminde yapılacak yeni değişiklikler çerçevesinde, Seyid ailesinden (Hz.Muhammed'in akrabası olduklarını ileri süren mollalar) gelen öğrencilere de 'Seyitlik Nişanı' verilerek, özel dikkat gösterilmesi sağlanacak.

Ali Ahmedi, “Şurası kesindir ki, ders kitapları öğrencilerin özüne mahsus kişisel, ailevi, psikolojik, akli ve ruhi ihtiyaçlarına uygun hazırlanmalıdır. Kızlarla erkek öğrenciler farklı fiziki, psikolojik ve ruhi ihtiyaç ve özelliklere sahiptir. Bunun için de ders kitaplarında değişiklikler yapılmalı ve bu ihtiyaçlar karşılanmalıdır” dedi.

Ahmedi, göçer yaşam biçimi süren terekeme (hayvancılıkla meşgul kabileler) çocuğu ile şehir çocuğu arasında belirli farklar bulunduğunu ve bu nedenle ders kitaplarının Terekeme ailesinden gelen öğrencilere yiğitlik, şehir çocuğuna da kanunları öğretmesi gerektiğini belirtti.

Projenin kadın haklarını sınırlamak gibi bir amaç taşımadığını bildiren Ahmedi, yeni ders kitaplarında öğrencilerin etnik özelliklerinin de dikkate alınacağını kaydetti.

Türk işadamları, eğitim alanında iş yapmak için Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) denklik sorununu çözmesini bekliyor

Yurtdışında yaptıkları yatırımlarla dünyayla yarışmaya başlayan Türk işadamları, eğitim alanında iş yapmak için Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) denklik sorununu çözmesini bekliyor.

Türkiye'de anaokulundan üniversiteye kadar 500 milyon dolarlık eğitim yatırımı bulunan Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları sahibi Enver Yücel, yurtdışında üniversite açma projelerinin YÖK engeline takıldığını söyledi. Irak, İran, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Çin'e üniversite kurmak istediklerini ifade eden Yücel'in en büyük endişesi buralarda okuyacak gençlerin YÖK'ten denklik alamaması. "Çin'de bir okul açabilsek bu okulun diploması Türkiye'de tanınırsa bir esprisi olur." diyen Yücel'e göre, üniversitenin gücü, tanınmasına bağlı.

Türk üniversitelerinin cazibe merkezi olması gerekirken Türkiye sınırlarına hapsedildiğini savunan Enver Yücel, üniversitelerin 1946 model kafalarla yönetilemeyeceğini söylüyor. Eğitimcilerin işadamları gibi elinde çanta dünyayı dolaşıp eğitim ihracına başlaması gerektiğini anlatan Yücel, "Türk eğitimcisi belli bir noktaya geldi. Artık önümüzün açılmasını istiyoruz. Para, pul istemiyoruz. Bürokratik engeller kaldırılsın yeter. Bugün Suriye'de, İran'da, Irak'ta okullar, üniversiteler açmalıyız. Biz de tüccarlar gibi dünyayı dolaşıp üniversitelerimizi tanıtıp bu bölgeye öğrenci çekmeliyiz. Artık ülkeler arasındaki ilişki sadece parasal değil. Kalıcı olan kültürel ve eğitim işbirliğinin kurulmasıdır." diye konuşuyor.

Anadolu'nun değişik yerlerine mesleki teknik eğitimde ara eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla meslek yüksekokulu kurmak istediklerini belirten Enver Yücel, bu konuda da YÖK tarafından engellendiklerini iddia ediyor. Kocaeli Sanayi ve Ticaret Odası ile otomotiv ve mekatronik (elektromekanik) alanında ihtiyacı karşılayacak eleman yetiştirmek üzere meslek yüksekokulu kurmak için çalıştıklarını; ancak onay alamadıklarını ifade eden Yücel, şunları kaydediyor: "Türkiye'nin otomotivde üretim üssü olan Kocaeli ve Bursa gibi yerlerde otomotiv ile mekatronik ile ilgili MYO kurmak istiyoruz. YÖK izin vermeyince hızımız kesiliyor. Bürokrasiye takılıyoruz. Yükseköğretim elbette denetlenmeli; ama bunun bir akreditasyon şeklinde olması lazım. YÖK kendi bünyesinde bir akredite kuruluşu kurabilir veya AB standartları getirilebilir. Ancak bundan 50 yıl önceki kafalarla bu iş olmaz."


'Doğu ve Güneydoğu'ya 50 kolej açacağım'
Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları olarak Türkiye'nin 14 ayrı noktasında kolej açtıklarını anlatan Enver Yücel, 3 yıl içinde maddi değeri 250 milyon dolara ulaşan eğitim yatırımları yapmayı planladıklarını açıkladı. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olmak üzere kalkınmada öncelikli illere 50 kolej açacaklarını kaydeden Yücel, "Açacağım okulların her birinde bin kişi okusa bu, devletin sırtından 50 bin öğrenciyi almak demektir. Bunun da devlete maliyeti 10 milyon dolardır." diyor. Bürokrasinin önlerini açmamasından yakınan Yücel, konuşmasını şöyle sürdürüyor: "Eğitimde fırsat eşitliğini bütün yurda yaymak için gayretimiz var. Burada devlete düşen görevler var. Mesela kalkınmada öncelikli bölgelerde yapılan eğitim yatırımlarında devletin okul arsası göstermesi gerekiyor. Ancak yerel yöneticilerle bu sorunu bir türlü aşamıyoruz. "

Serbestlik ilk ve ortaöğrenim ile, askeri okulları kapsamıyor diyen Çelik açıkladı: Uygulamanın sorumlusu benim

Meclis'te dün ilginç bir manzara vardı. Önceki gece saat 22 sularında varılan AK Parti-MHP türban uzlaşması ardından her iki partinin Meclis gruplarının toplantısı da hareketli geçti.
Özellikle MHP grubuna izleyici rağbeti, MHP'nin yıllar sonra Meclis'e döndüğü ilk grup toplantısından fazlaydı. Devlet Bahçeli ismini vererek CHP lideri Deniz Baykal'ı 'tahrikçilikle' suçladı, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun 'hidayete ermiş tavsiyelerine de' ihtiyacı olmadığını söyledi. Varılan uzlaşmada serbestinin ilk ve ortaöğrenimi kapsamadığına ilişkin açık ifade olmadığı eleştirilerine, teminatın kendileri olduğu ve zaten ilk seçimde tek başına iktidar olacakları yanıtını verdi. Bu uzlaşmanın MHP sayesinde münkün olduğunu vurgulamasına karşın, rahatlamış görünmüyordu.
Başbakan Tayyip Erdoğan ise aksine rahattı ve amacına ulaşmış insanların hoşnutluğu içinde görünüyordu. O kadar ki, Erdoğan (daha önce çok daha yüksek sayıda izleyiciyi konuk etmiş olan) grupta (ama Bahçeli gibi isim vermeden) türban serbestisine karşı çıkanlara verip veriştirirken, Başbakan'a yakın bir isim gazetecilere anlamlı bir espri yaptı: "Aslında uzun uzun konuşması bile gerekmeyebilirdi. Sayın Bahçeli'nin söylediklerine aynen katılıyorum dese yeterdi".
CHP grubu da MHP grubu gibi çok kalabalıktı. 'Cumhuriyet Kadınları' grubunun izleyiciler arasındaki varlığı dikkat çekiyordu. Grup salonunda hayal kırıklığının yanı sıra, üzüntü ve kızgınlık duygusu da vardı ve bu Deniz Baykal'ın konuşmasına da yansıdı. Baykal, verilen bütün teminatlara karşın uygulamanın üniversitelerle sınırlı kalacağının kimseyi inandırmadığını söyledi. "Kim engelleyecek, bunlar mı, işbirlikçileri mi?" çıkışı sertti. Dini devlete egemen kılma anlayışıyla, 'Arap-Vahabi üniformasının' ithal edildiğini ve hedefin Atatürk'ün kurduğu Türkiye
Cumhuriyeti olduğunu söyleyince de son zamanlarda aldığı en hararetli alkışını aldı.


Açık liselerde serbest kalabilir
Önceki akşam AK Parti ve MHP'nin Anayasa'nın 10 ve 42'nci maddeleri ile Yüksek Öğretim Kanunu'nun geçici 17'nci maddesi üzerine vardığı uzlaşma sonrası kamuoyunda tartışılan bazı konular vardı. Türban serbestisinin ilk ve ortaöğrenim kurumlarına yaygınlaşmayacağının ya da diyelim (yüksekokul statüsündeki) asker ve polis okullarını da kapsayıp kapsamayacağının teminatı neydi?
Bu soruları Meclis kulisinde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e sorduk. Yanıtları şöyle:


"İlk ve ortaöğrenim için mevcut durumda bir değişiklik olmayacak. Şimdi nasıl uygulanıyorsa, şimdiden sonra da öyle devam edecek. Uygulamadan ben sorumluyum."

Asker ve polis okullarının üniforma yönetmelikleri ve kendilerine göre kuralları var. değişiklikler onları kapsamıyor."
Milli Eğitim Bakanı'nın yasanın uygulanmasına kefil olması, ihlali halinde bunun kimden sorulacağını da gösteriyor.
Ancak Çelik'in dikkat çektiği bir başka unsur var ki, türban serbestisinin açık liseler için de geçerli kılınacağı yeni bir düzenlemeye işaret ediyor.
Önce bakanın sözlerini aktaralım:

"Yaygın öğrenim ve örgün öğrenim ayırımını yapmamız lazım. Sadece açık liseler demeyelim, yaygın öğrenim diyelim; mesela ehliyet kursu da yaygın öğrenimdir. Bu kurumlarda yaş sınırı var zaten, belli bir yaşın üzerindekiler, erişkin olanlar gidiyor. 40 yaşında kadın okuma-yazma öğrenmek, ya da lise okumak isterse, başı da örtülü ise, aç da gel mi diyeceğiz. Yaşını başını almış insanları cehaletle kıyafet arasında bırakmamak lazım. Bu zaten Kenan Evren zamanından bu yana böyleydi."
Bakan, Evren zamanından bu yana başı örtülü olarak açık liselere devamın mümkün olduğunu söylüyor, ama Danıştay'ın YÖK ve Eğitim-Sen'in ayrı başvuruları üzerine Mayıs 2007'de aldığı karar da ortada. Bu karar göre, Açık Öğretim Lisesi Yönetmeliği'nde de kız öğrenciler için başı açık olma zorunluluğu getirilmişti. Zaten geçtiğimiz hafta sonu bazı
açık lise sınavlarında türbanlı öğrencilerin öğretmen uyarılarına karşın sınava girmesi sonucu tutulan tutanaklar, böyle bir denetimin varlığını kanıtlıyor.
Dolayısıyla Eğitim Bakanı'nın sözleri, açık liselerde türban serbestisinin Danıştay kararını aşarak sağlamak yolunda bazı adımların yolda olduğuna işaret ediyor.
Murat Yetkin- Radikal

30 Ocak 2008 Çarşamba

Türk Hava Kurumu (THK) Alanya Şubesi Tarafından Düzenlenen Model Uçak Rehber Öğretmenlik Kursu

Türk Hava Kurumu (THK) Alanya Şubesi tarafından düzenlenen Model Uçak Rehber Öğretmenlik Kursu, Halk Eğitim Merkezi'nde başladı.

Antalya'nın Alanya ilçesinde, Türk Hava Kurumu Alanya Şubesi'nin girişimleriyle rehberlik ve el işi öğretmenlerine model uçak kursu veriliyor.

Kursa 28 öğretmen kursiyerin katıldığını söyleyen THK Alanya Şubesi Saymanı Emine Keyaoğlu, "28 Ocak'ta başlayan Model Uçak Rehber Öğretmenlik Kursu ilçemizde ilk defa açıldı. Kurs sonunda kursiyerlerimize sertifika vereceğiz. Bu sertifika ile katılımcılar bulundukları okullarda Havacılık Kulübü açabilecek ve öğretmenlik yapabilecekler" dedi. Emine Keyaoğlu, hava şartlarının uygun olması halinde 2 Şubat günü Alanya-Gazipaşa Havalimanı'na giderek model uçakları uçuracaklarını söyledi.

Kurs öğretmeni Emel Yaslıman, model uçak kursunun 6 gün süreceğini ve kurs sonunda uçuş gerçekleştirileceğini söyleyerek, "Model uçakcılık kendi aralarında birçok dala ayrılıyor. Pahalı bir uğraş değil ve bu kursların bütün malzemelerini ücretsiz her yere gönderiyoruz. Öğretmen arkadaşlarımız bu kursu bitirince rehber öğretmen sertifikasını alacaklar. Daha sonra okullarında havacılık kolu kurup bizlerden malzeme isteğinde bulunacaklar. Türk Hava Kurumu olarak biz ücretsiz olarak bu malzemeleri

göndereceğiz. Böylece Türk gençliğine ve çocuklarımıza daha çok ulaşmış olacağız" dedi.

Çocuk sağlığı parasından dolayı Doğu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde aileler çocuklarının aşılarını daha iyi takip ediyor

Beş yıldır yürürlükte bulunan çocuk sağlığı parasından dolayı Doğu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde aileler çocuklarının aşılarını daha iyi takip etmeye başladı. Bu durum bazı sakıncaları da beraberinde getirdi. Bazı aileler daha çok para almak için daha çok çocuk yapma yolunu tercih etmeye başladı. Devlet, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ilköğretime devam eden her bir erkek çocuk için 19.5 YTL, kız çocuk için 23 YTL, okula gitmeyen çocuk için de 15 YTL veriyor.

Bitlis'in Güroymak ilçesi Sağlık Grup Başkanı Dr. Fahrettin Barlık, sırf çocuk sağlığı parası almak için çok çocuk yapılmasının sakıncalı olduğunu vurguladı.

Geçmişte (Devlet çocuğumuz olmasın diye kısırlık aşısı yaptırıyor) diyen ailelerin şimdi çocuklarını aşılatmak için sağlık ocağına getirdiğini söyleyen Barlık, "5 yıl önce Güroymak'ta sadece aşıların önemini bilen memurlar çocukların aşılarını zamanında yaptırıyorlardı. Kırsal bölgeler ve köylerdeki çocukların hiç aşıları yapılmıyordu. Köylerdeki çocukların aşılarını yapmak için hemşireleri görevlendiriyorduk. Buna rağmen aileler aşı yaptırmıyordu. Devlet çocuk sağlığı parasını vermeye başlayınca aileler de çocuklarının aşılatılması için sağlık ocaklarına gelmeye başladı." dedi.

Çocuk sağlığı parasından dolayı bölgede aile planlamasının da bozulduğunu kaydeden Barlık, "Bazı vatandaşlarımız (Fazla çocuğumuz olsun fazla para alalım) düşüncesiyle aile planlamasını alt üst etti. Bu insanları ikna etmek için çok zorlandık. Bazı erkekler, kadınların sağlığını düşünmüyor. Nasıl olsa devlet para ödüyor diyerek çocuk sayısını artırıyor. Vatandaşlarımız burada çocukların geleceklerini düşünmüyor; (Kadın gebe olursa gebelik parası alırım, 0 ile 6 yaşında çocuk sağlığı parasını alırım, 7 ile 15 yaş arasınde eğitim parasını alırım) diyor. Hal böyle olunca erkekler bütün günlerini kahvehane köşelerinde geçiriyor." şeklinde konuştu.

Güroymak Sağlık Grup Başkanı Dr. Fahrettin Barlık, 2007'de Güroymak ilçesinde 26 mahalle 29 köy ve 5 mezrada 42 bin 57 kişiye aşılarının yapıldığı belirterek, aşılama oranının yüzde 100'e yaklaştığını söyledi. (Cihan Haber Ajansı)

Mardin Valiliği, 976 Üniversiteliye Eğitim Bursu Verecek

Mardin Valiliği 2007-2008 eğitim yılında üniversitelerde okuyan maddi durumu düşük 976 öğrenciye eğitim bursu verecek.

Ailedeki kişi sayısı, gelir durumu, okuyan kardeş sayısı ile aile adına araç ve gayri menkul bulunup bulunmadığı değerlendirmesi sonucunda Mardin merkezde 145, Dargeçit'te 96, Derik'te 33, Kızıltepe'de 112, Mazıdağı'nda 13, Midyat'ta 167, Nusaybin'de 389, Ömerli'de 5 ve Savur'da 12 olmak üzere toplam 976 öğrenciye kişi başına yıllık 600 YTL tutarında eğitim yardımı yapılacağı belirtildi.

Mardin'deki eğitim kalitesini yükseltmek için gayret gösterdiklerini belirten Vali Mehmet Kılıçlar, "Mardin'deki derslik ihtiyacını yaptığımız okullarla asgari seviyeye indirdikten sonra üniversitede okuyan maddi durumu yetersiz öğrencilerimize destek olmak için ilk defa böyle bir çalışma başlattık. Bu eğitim-öğretim sezonu için valilik olarak vakıf aracılığı ile 976 öğrencimize yıllık 600 YTL toplam 580 bin YTL maddi yardım yapacağız. ÖSS'deki başarımızı arttırmak için kurduğumuz sınav merkezi ile bütün okullarımızdaki öğrencilerimizi hem ÖSS'ye hazırlıyor hem de bilgi ve becerilerini ölçüyoruz" dedi.

Başvuruların internet üzerinden alındığını vurgulayan Vali Kılıçlar, değerlendirilmelerin oluşturulan komisyonlar tarafından hakkaniyet ölçüsünde yapıldığını sözlerine ekledi. (Cihan Haber Ajansı)

Eğitici Bilişim Teknolojileri Formatör Öğretmenlik Sınavına Sözleşmeli Öğretmenlerin Girememesi Meclis Gündemine Taşındı

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak Eğitici Bilişim Teknolojileri Formatör Öğretmenlik sınavına sözleşmeli öğretmenlerin girememesi Meclis gündemine taşındı.

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yanıtlaması istemi ile verdiği soru önergesinde; Eğitici Bilişim Teknolojileri Formatör Öğretmenlik sınavına sözleşmeli öğretmenlerin neden alınmadığını sordu. İnce, "Sözleşmeli öğretmenlerin bu sınava alınmaması, her fırsatta kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler arasında fark yok diye açıklamalarda bulunan sizin dayanağı olmayan açıklamalar yaptığınızın bir göstergesi midir?" sorusuna yanıt istedi. (ANKA)

Uluslaraarası Eğitimcilerden Kanada'ya Ermeni Soykırımı Mektubu

Uluslararası Avrasya Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Şuayip Özcan, Ermeni soykırımı iddialarının Kanada'da liselerde seçmeli ders olarak okutulması ile ilgili olarak Kanada Hükümeti, Büyükelçiliği ve eğitim kurumlarına mektup gönderdi. Özcan, mektubunda, Türk milletinin tarihinde soykırım yapmadığını belirterek, iki ülke arasında düşmanlık sokabilecek duruma müdahale edilmesi gerektiğini söyledi.

Uluslararası Avrasya Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Özcan, Kanada'nın Toronto kentinde 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını içeren "Tarihte ve Günümüzde Soykırım" isimli dersin liselerde seçmeli olarak okutulmaya başlandığını bildirdi. Özcan konu ile ilgili olarak Kanada Hükümeti, Kanada Büyükelçiliği ve Kanada'da bulunan çeşitli eğitim kurumlarına bir mektup gönderdi. Özcan mektubunda, söz konusu dersin okutulmasının hem tarihi gerçeklere hem de pedagoji ilmine aykırı olduğunu savunarak, "Hiçbir uluslararası mutabakata dayanmayan, hiçbir tarihi belgeyle ispatlanmamış olan sözde Ermeni soykırımını, yaşanmış bir gerçek olara kabul etmek ve genç beyinlere empoze etmek en hafif deyimle gaflettir. Yapay mağdurlar yaratarak dram senaryoları yazmak ve bunun üzerinden de şerefli bir milleti zan altına somak düşmanca bir tutumdur" dedi.

Özcan, Türk milletinin, tarihinin hiçbir döneminde ve hakim olduğu hiçbir coğrafyada soykırım yapmadığına değinerek, Türkiye'de yaşayan Ermeni, Rum ve Yahudi'lerin de her konuda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak yaşamakta olduğunun da altını çizdi. Özcan söz konusu durumun sahip olunan huzuru bozmaya dönük olduğunu kaydederek, "Bu bağlamda Toronto Halk Okulları yönetiminin aldığı karar tarafımızca, iki millet arasındaki kin ve düşmanlık sokabilecek bir girişim olarak değerlendirilmektedir" açıklamasında bulundu.

Özcan, bu duruma Kanada Hükümeti'nin derhal müdahale etmesini istedi.(ANKA)

Kadının Toplumdaki Yeri Konulu Seminer Düzenlendi

Gaziantep'te Şahinbey Belediyesi, Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü ve Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği işbirliği ile "Kadının Toplumdaki Yeri" konulu seminer düzenlendi.

Şehitler Sosyal Tesisi'nde Av. Handan Koral tarafından verilen seminere Şahinbey Belediye Başkan Yardımcısı Lebriz Keçeci Güzelbey ve Şahinbey Halk Eğitim Şube Müdürü Hasan Çalışkan katılırken seminere kadınlar yoğun ilgi gösterdi. İnsanın kendini tanımasının ve anlamasının, kendi saygınlığını ve özgüvenini oluşturmadaki önemine dikkat çeken Koral, her kadın kendisini ne kadar iyi hissederse ve severse topluma o kadar faydalı olabileceğini söyledi.

Toplumda çalışan kadınla ev hayatını sürdüren kadın arasında çok büyük uçurum varmış gibi bir algı olduğunu kaydeden Koral, "Bizim bu tür bilgilendirme seminerleri düzenlememizdeki amaç, bu tür düşünceleri ortadan kaldırmak” dedi.

Koral, ayrıca kadının sürekli kendini yetiştirip, geliştirerek toplumdaki yerini alması gerektiğine dikkat çekerek, kadının anne kimliği ile toplumu şekillendirdiğini söyledi.

Her alanda insanların sosyal yaşamlarına katkı sağlamak amacıyla belediye bünyesinde hizmet veren mahalle evlerinde periyodik aralıklarla eğitici seminerler verildiğini kaydeden Şahinbey Belediye Başkanı Ömer Can da, amaçlarının, verilen bu seminerlerle insanlarımızın daha bilinçli aileler ve bireyler olmalarını sağlamak olduğunu belirterek, bu konuda ulaşılabilen, her bir birey için eğitici, yön gösterici olmayı hedeflediklerini vurguladı. Türk toplumunda ailenin, önemli bir yeri olduğunu kaydeden Başkan Can, “Toplumumuzun mutluluğu, onu oluşturan ailelerin mutluluğuna bağlıdır. Bu mutlulukta annenin rolü büyüktür. Çocuk dünyaya getirme, onu besleyip büyütme, ona ilk eğitimi verme görevi, annenindir. Türk toplumunda kadın, her yerde ve her zaman, erkeğiyle duygu ve düşünce birliği içinde yaşamaktadır” şeklinde konuştu.

Kantinlerde "Denetleme" Sorunu Çözülemiyor

MEB Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı, okul kantinlerinde, yayımlanan genelgelere rağmen "hijyen ve denetim" sorununun çözülemediğini açıkladı. Başkanlık, konunun milli eğitim müdürlükleri tarafından okul müdürlerine bildirilmesini ve müdürlerce kantinlerin denetlenmesini istedi.

Sağlık İşleri Dairesi Başkanı Nezir Kahraman tarafından Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e iletilen yazıda, okul kantinlerinin denetimi konusunda başarı sağlanamadığı bildirildi. Yazıda, okul kantinlerinin denetimi ve hijyen kuralları konusunda 2007'nin Nisan ayında bir genelge çıkarıldığı hatırlatıldı. Kahraman, 10 Eylül 2007'de okul kantinlerinin denetimi konusunda belediye ve emniyet müdürlüklerinin katkısını sağlamak amacıyla valiliklere yazı gönderdiklerini de açıkladı.

-OKUL MÜDÜRLERİ BİLGİLENDİRİLECEK-

Kahraman'ın Bakan Çelik'e gönderdiği yazıda, şu ifadelere yer verildi:

"Tüm çalışmalara rağmen kantinler ile ilgili bazı sorun ve şikayetlerin devam ettiği bildirilmektedir. Söz konusu şikayet nedenlerinin etkin bilgilendirme ve denetim eksikliğinden kaynaklandığı tespit edildiğinden; kantinler ile ilgili sorunların çözümü amacıyla İl Milli Eğitim Müdürlerinin, İlçe Milli Eğitim Müdürlerini; İlçe Milli Eğitim Müdürlerinin ise okul müdürlerini uygulama talimatları doğrultusunda bilgilendirmeleri gerekmektedir."

-SAĞLIK, TARIM, EMNİYET VE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜKLERİ TOPLANTI YAPACAK-

Kahraman, obeziteye sebebiyet verecek gıdaların da kantinlerde satışının caydırılması ve bu konuda çeşitli etkinliklerin yapılmasının gerektiğini belirtti. Kahraman, hem MEB hem de Sağlık Bakanlığı'nın konu ile ilgili emirleri bulunduğuna işaret etti. Kahraman, "İl milli eğitim müdürlüklerinin kantin ve obezite konusunda; il sağlık, tarım ve emniyet müdürlükleri ile işbirliği içinde olmaları, bu konuları içeren gündemle İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri ile bir toplantı yapmaları, İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri de aynı şekilde okul müdürleri ile toplantı yapmaları ve toplantıda alınacak kararların sürekli ve kalıcı bir şekilde uygulanması gerekmektedir" önerisinde bulundu. (ANKA)

Ataköy'de Bir Lise Öğrencisi İntihar Etti

Ataköy'de bir lise öğrencisi, henüz bilinmeyen bir nedenle intihar etti. Oğlunu aşağı atlamak üzereyken camda gören anne, tüm çabalarına rağmen, oğluna engel olamadı. Hayatını kaybeden gencin, daha önce evlerinde meydana gelen yangın sırasında ölümle burun buruna geldiği ve son anda yetişen itfaiye ekipleri tarafından kurtarıldığı öğrenildi.

Edinilen bilgiye göre Bakırköy Belediyesi eski Sağlık İşleri Müdürü Şemsettin Hatipoğlu'nun lise öğrencisi oğlu Emir, saat 01.30 sıralarında Ataköy 9. Kısım, B-1 Blok, 50 numaradaki evinin camından atlayarak intihar etti. Oğlunun camı açarak atlamaya çalıştığını gören anne Ayşegül Hatipoğlu, tüm müdahalesine rağmen oğlunu ikna edemedi. Annesine 'Hakkınızı helal edin' diyerek, kendisini boşluğa bırakan Emir, bahçede bulunan bir ağaca çarparak, yere çakıldı. Emir'e ilk müdahaleyi doktor olan babası Şemsettin Hatiboğlu yaptı. Sağlık ekipleri gelene kadar oğlunu yaşatmaya çalışan baba, daha sonra çaresiz gözlerle oğluna kalp masajı yapılmasını izledi. Bu sırada acılı anne ise 'Lütfen oğlumu yaşatın' diyerek, sinir krizi geçirdi. Oğlu Emir'e sürekli 'Yaktın beni Emir. Değer miydi oğlum' şeklinde seslenen baba Hatipoğlu, gözyaşlarını tutamadı. Emir Hatipoğlu, sağlık ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen hayatını kaybederken, baba Hatipoğlu uzun süre oğlunun elini bırakmadı. Gencin cesedi, polis ekiplerinin incelemelerinin ardından Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı.

Emir Hatipoğlu, yaklaşık bir yıl önce evlerinde çıkan yangında annesi Ayşegül Hatipoğlu ve arkadaşı Harun Tuzlu'yla beraber içeride mahsur kalmış ve ölümle burun buruna gelmişti. Yangına müdahale eden itfaiye ekipleri tarafından kurtarılan Emir, Bakırköy Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürülerek, tedavi altına alınmıştı. Aynı evin penceresinden atlayarak hayatını kaybeden Emir'in olay yerine gelen bazı arkadaşları da sinir krizi geçirdi. Polisin olayla ilgili yaptığı soruşturma sürerken, hayatını kaybeden Emir'in son günlerde bunalımda olduğu iddia edildi.

Terk Edilmiş Kız Çocuklarını Koruma ve Kurtarma Projesi

Adana Valisi İlhan Atış, ''Laik, çağdaş ve demokratik bir Türkiye'nin devamını istiyorsak, çocuklarımıza sahip çıkmalıyız'' dedi.

Çevre, Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı'nın (ÇESAV), Terk Edilmiş Kız Çocuklarını Koruma Ve Kurtarma Projesi'nin Adana'da uygulanmaya başlaması nedeniyle Adana Valiliği Kültür Sanat Merkezi'nde tören düzenlendi. Vali Atış, burada yaptığı konuşmada, ÇESAV'ın çok önemli bir görevi üstlendiği ifade ederek, bu anlamda projeye ve korunmaya muhtaç çocuklara daha fazla yardım yapılması gerektiğini söyledi. Korunmaya muhtaç çocuklara yardım için el ele verilmesi gerektiğini ifade eden Atış, şunları söyledi:

"Laik, çağdaş ve demokratik bir Türkiye'nin devamını istiyorsak, çocuklarımıza sahip çıkmalıyız. Çocuklarına sahip çıkmayan bir milletin yaşaması mümkün değil. Hep beraber, el ele vererek, çocuklara sahip çıkmalıyız. Şu anda sokaklarda duvar diplerinde üşüyen, evi olmayan, eli ayağı titreyen, aç çocuklar var. Ama bu vakıf, o çocukların bir kısmını koruma altına alarak, ülkenin geleceğini teminat altına alıyor. O çocuklar hepimizin çocukları."

Valilik olarak vakfa gereken yardımı yaptıklarını belirten Atış, kız çocuklarının korunması amacıyla açılan evlerin sayısının artırılması gerektiğini ifade etti. Eski Devlet Bakanı ve ÇESAV Başkanı Dr. İmren Aykut ise İstanbul, Ankara ve İzmir'den sonra sokağa terk edilmiş kız çocuklarını koruma projesini yaşama geçiren ''Vakıf Evi''nden Adana'ya 3 tane açtıklarını söyledi.

Aykut, bu projenin kendileri için büyük anlam taşıdığını vurgulayarak, ''Evlerimizde öncelikle bunları topluma kazandırmaya çalışıyoruz. Ev ve günlük hayatın tüm inceliklerini öğretiyoruz. Daha sonra okula gönderiyoruz. Okul sonrası da iş sahibi yapıyor, mutlu bir yuva kurmalarını sağlıyoruz'' dedi. Aykut, bugüne kadar 550 çocuğu okuttuklarını ve üniversiteyi bitirmelerinin sağlandığını belirterek, Türkiye genelindeki vakfı evi sayısını 10'a yükselttiklerini ve katkıda bulundukları kız sayısının ise 80'e ulaştığını kaydetti.

Konuşmaların ardından İmren Aykut, projeye destek veren Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak'a, Adana Valisi İlhan Atış ise Suzan Sabancı Dinçer adına Akbank Bölge Müdürü Eyüp Dönmez'e birer hediye verdi.

Haber: ' Bu Benim Eserim' Proje Yarışmasına Sakarya'dan 184 Başvuru Yapıldı

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ilköğretim okulları arasında düzenlenen 'Bu Benim Eserim' proje yarışmasına Sakarya'dan 184 başvuru yapıldı.

Matematik ve fen alanında hazırlanan öğrenci projelerinin yer aldığı yarışmaya il merkezindeki okullardan 98, Hendek'ten 15, Akyazı'dan 14, Geyve'den 13, Kocaali'den 13, Karasu'dan 10, Sapanca'dan 7, Kaynarca'dan 6, Söğütlü'den 4, Ferizli'den 3 ve Pamukova'dan 1 proje katılıyor. 'Bu Benim Eserim' projesinde değerlendirme kurulu olarak görev yapan İl Çalışma Grubu'nun 4-29 Şubat, Bölge Çalışma Grubu'nun 3 -14 Mart tarihleri arasında yapacağı değerlendirmeler sonunda sergiye kabul edilecek projeler 8 Nisan'da açıklanacak.

Ülkemizin ihtiyaç duyduğu geleceğin bilim insanlarını yetiştirmek, yetenekli çocuklara sahip çıkmak ve onlara erken yaşta araştırmacı bir ruh kazandırmayı amaçlayan "Bu Benim Eserim" proje yarışmasının final sergisi 20-21 Mayıs tarihlerinde Ankara'da yapılacak. Milli Eğitim Müdürlüğü Proje Yürütme Birimi'nin başarılı çalışmaları sonucu bu yıl okullardan yarışmaya katılan proje sayısında geçtiğimiz yıla göre büyük bir artış sağlandığı belirtildi. (Cihan Haber Ajansı)

Başörtüsünün Yüksek Öğretimde Serbest Bırakılmasını İçeren Anayasa Değişikliği Teklifi, Yarın TBMM Anayasa Komisyonunda Görüşülecek

Başörtüsünün yüksek öğretimde serbest bırakılmasını içeren Anayasa değişikliği teklifi, yarın TBMM Anayasa Komisyonunda görüşülecek.

AK Parti ve MHP'li 348 milletvekilinin imzasıyla Meclis Başkanlığına verilen ve Anayasanın ''Kanun önünde eşitlik'' başlıklı 10. ve ''Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi'' başlıklı 42. maddelerinde değişiklik içeren teklif, yarın TBMM Anayasa Komisyonunda ele alınacak.

TBMM Genel Kurulunda, teklifin görüşmeleri ve ilk tur oylaması 5 Şubat Salı, ikinci turu ise 8 Şubat Cuma günü yapılacak. (Anadolu Ajansı)

Tipide yolunu kaybederek, dağda 24 saat mahsur kalan ilköğretim okulu öğrencisi donmak üzereyken bulundu

Tipide yolunu kaybeden Manisa'nın Soma İlçesi'ne bağlı Söğütçük Köyü'nde, bastıran tipide yolunu kaybederek, dağda 24 saat mahsur kalan ilköğretim okulu öğrencisi 14 yaşındaki Erkan Topal, jandarma, sivil savunma ve Arama Kurtarma Topluluğu (AKUT) ekipleri tarafından kurtarıldı.

Soma İlköğretim Okulu 7'nci sınıf öğrencisi Erkan Topal, dedesi Mehmet Çetin'e karnesini göstermek için dün saat 15.00 sıralarında, ilçeye bağlı Sögütçük Köyü'ne gitti. Erkan Topal, dedesiyle bir süre sohbet edip, karnesini gösterdikten sonra, dağdaki ağılda bulunan hayvanları sevmeye gitti. Öğrenci yoldayken başlayan kar yağışı, kısa sürede tipiye dönüştü. Yönünü kaybeden Erkan Topal, köye dönmek isterken, daha da uzaklaştı. Torununun uzun süre dönmemesi üzerine merak eden Mehmet Çetin, köylülerle birlikte aramaya çıktı. Ancak bir sonuç alamayınca, Soma İlçe Jandarma Komutanlığı'na haber verdi. Soma İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, İzmir ve Manisa'dan gelen Sivil Savunma ekipleri ve AKUT'un da desteğiyle dağda, bugün sabah saatlerinden itibaren Topal'ı aramaya başladı. Topal, köyün yakınında, bugün saat 15.00 sıralarında bulundu. Anne Fatma Topal, dedesinin evine getirilen oğluna sarılarak, gözyaşlarına boğuldu. Donmak üzere olan Topal, battaniyeye sarılıp, ayaklarına sıcak suda masaj yapıldı. Vücudunun birçok yerinde morluklar oluşan Topal, daha sonra AKUT'a ait bir araçla, Beşyol Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak, tedaviye alındı.

YAŞADIĞI DEHŞETİ ANLATTI

Erkan Topal, yaşadığı korku dolu anları şöyle anlattı:

“Ağıla giderken birden tipi başladı. Köye dönmek istedim. Ancak, tipi o kadar şiddetliydi ki, yolumu kaybettim. Köye dönmek isterken, daha da uzaklaşmıştım. Bir ağacın altına sığındım. Fakat bu sırada iki domuz görünce, panikle kaçmaya başladım. Yorulunca karların üzerine yığılıp, bir süre uyumuşum. Kendime geldiğimde üzerim karla kaplıydı. Uyumaya devam edersem öleceğimi biliyordum. Güçlükle kalkıp yürümeye başladım. Bir tepeye geldiğimde, köyün birinin bacasından duman geldiğini gördüm. O yöne doğru yürüdüm. Köyün çok yakınına geldiğimde, yorgunluktan tekrar yere yığıldım. Ancak, kendimi toplayıp, tekrar yürümeye devam ettim. Bu sırada, jandarma, sivil savunma ve AKUT ekipleri geldi. Biraz daha geç kalınsaydı belki de ölecektim. Dayanacak gücüm kalmamıştı.''

Niğde'de servis aracı okula gelmeyince evine yaya gitmek isterken kaybolan öğretmen, donmak üzereyken bulundu

Kent merkezi dışındaki Efendibey Mahallesi'nde bulunan Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı Sevgi Evleri'nde grup öğretmeni olarak görev yapan Münir Koç (45), kar yağışı ve tipi yüzünden yollar kapandığı için servis aracı gelmeyince, evine yürüyerek gitmek üzere yola çıktı.

Şiddetli tipi nedeniyle yolunu kaybeden Koç'un evine gelmemesi üzerine yakınları, durumu polis ve jandarmaya bildirdi.

Jandarma, polis ve Niğde'deki AKUT ekiplerinin çevrede yaptığı aramada Münir Koç, 3 saat sonra donmak üzereyken bulundu.

Münir Koç'un Niğde Devlet Hastanesinde tedaviye alındığı, sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi.

Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi, “Doğu Akdeniz Sorunu ve KKTC’ye Etkileri” konulu panel düzenliyor

Panelin açılış konuşmalarını, Başkent Üniversitesi (BÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ve BÜ Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Prof. Dr. M. Selçuk Uslu yapacak. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Arama Daire Başkanı Ahmet Faruk Öner ve Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Emekli Büyekeçi Dr. Ahmet Zeki Bulunç da panelde konuşma yapacak.

“Doğu Akdeniz Sorunu ve KKTC'ye Etkileri” konulu panel, yarın Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampus'unda saat 14.00'te başlayacak.

Marmara Üniversitesinden Türban Bildirisi

Marmara Üniversitesi Senatosu, Yükseköğretim Kanunu’nun, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı çağdaş kuşaklar yetiştirme görevini üniversitelere verdiğini vurguladı.
Senato, buna aykırı her tür davranışın Türkiye'yi belirsizlik ve karanlığa sürükleyeceğini kaydetti.

Marmara Üniversitesi Senatosu, AKP ile MHP'nin yüksek öğretimde türbanın serbest bırakılması için mutabakata varmasının ardından yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, üniversitelerin eleştirel aklın ışığında bilim üreten ve bu doğrultuda eğitim öğretim yapan kurumlar olduğunu belirtildi.
Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Üniversiteler toplumların evrensel boyutta gelişmelerini sağlayan, aklın ve bilimin önderliğinde yaptıkları çalışmalarla toplum sorunlarının çözümüne de katkıda bulunurlar. Üniversiteler sorunlara çözüm ararken olması gerekeni ortaya koyarlar. Bu çözümleri değerlendirip hayata geçirecek olanların başarısı da büyük ölçüde üniversitelerle yapacakları işbirliğine bağlıdır. Bu işbirliği toplumu ileriye götürecek çağdaş insanları yetiştirme konusunda da gereklidir.”

Açıklamada, hiçbir ülkenin kendi kuruluş felsefesi ile çelişen kuşaklar yetiştiremeyeceği bildirdildi. Ayrıca, “Bu nedenle Anayasamızda belirlenen esaslar çerçevesinde Yüksek Öğretim Kanunu, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı çağdaş kuşakları yetiştirme görevini üniversitelere vermiştir. Buna aykırı her tür davranış geleceğimizi tehlikeye atacak, ülkeyi belirsizlik ve karanlığa sürükleyecektir” denildi.

Eski Polis Akademisi Başkanı Tuncay Yılmaz, polis akademisi ve harp akademilerinde okuyan öğrencilere türban serbestisinin verilmeyeceğini söyledi

Eski Polis Akademisi Başkanı Tuncay Yılmaz, anayasada yapılacak değişiklik sonrası yükseköğrenim öğrencilerine türban takma hakkı getirilmiş olmasının, polis akademisi ve harp akademilerinde okuyan öğrencilere de bu hakkın verilmiş olacağı anlamına gelemeyeceğini söyledi.

Tuncay Yılmaz ANKA'ya yaptığı açıklamada, üniforma giyinecek olan öğrencilerin türban takamayacağını belirtti.

Yılmaz, konuyla ilgili şunları söyledi: “Yönetmeliklerde belli bir üniforma öngörülüyor. Üniforma neyse o olur. Üniforma, pabuçtan kıyafete kadar uzanır. Türban kullanılamaz. Üniformayı değiştirebilirler. Ama üniforma varken öğrencinin pazarlık hakkı yoktur. Resmi üniforma varsa onu giymek zorundadır. Şapkadan sıkıldım diyemez öğrenci. Mesleğin yapılması ile ilgili bir durum, hürriyetlerle ilgili bir durum değil. Doğrudan doğruya disiplin suçu işlemiş olur türban takan kişi. Polis akademisi de bir yükseköğretim kurumu.”

-"YÖNETMELİK DEĞİŞİRSE TÜRBAN TAKILIR"-

Polis akademisi öğrencilerinin türban takabilmesi için yönetmeliğin değiştirilmesi gerektiğini kaydeden Yılmaz, "Kamu alanında hizmet verenler kullanamaz deniyor. Bizim öğrencilerimiz hizmet alan değil hizmet veren statüsünde. Öğrenciler mezun olduktan sonra çalışırken de türban takmalarının önünün açılmasını isteyecek. Toplumu iki kez germek doğru olmaz. Esas niyet neyse o yapılmalı” diye konuştu.

Seyranbağları Yetiştirme Yurdu’ndaki 13-18 yaş arası çocukların yağlıboya eserlerinden oluşan resim sergisi, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açıldı

Seyranbağları Yetiştirme Yurdu'ndaki çocukların eserlerinin yer aldığı sergide, yağlı boya tekniği ile yapılmış toplam 128 tablo görücüye çıkıyor.
Hikmet Çetinkaya Atölyesi'nde 2005 yılından bu yana resim üzerine eğitim alan çocukların tabloları ilk defa sergileniyor. Tabloların satışa sunulduğu sergide, elde edilen gelir yine çocuklar için kullanılacak.
Sergi açılışına katılan Çankaya Kaymakamı Mustafa Hulusi Arat ve Yurt Müdüresi Nurten Mertel, tüm çocukları çalışmalarından dolayı kutlayarak, böyle güzel eserlerin gençlerin elinden çıkmasının gurur verici olduğunu belirtti.

-“ONLARLA BİRLİKTE BİZLER DE BÜYÜYORUZ”-

Çocuklarla birlikte çalışmalarının her Pazar devam ettiğini ve çocukların son derece kabiliyetli olduğunu belirten Hikmet Çetinkaya Atölyesi eğitmenlerinden Atiye Arıkkan, “Onların gelişimine katkıda bulunmak, bizlere de bir şeyler katıyor. Hepsinde de bir ışık görüyoruz. Bunun en büyük nedeni, bizim onlara, onların da bizlere güvenmeleri. Hocaları olarak her zaman yanlarında olduk. Onlar da bizim bu desteğimizi görerek yaptıkları işe daha bir şevkle sarıldılar. Bu başarılı eserler bu şekilde ortaya çıktı” şeklinde konuştu.

-“RESİM YAPMAK BANA MUTLULUK VERİYOR”-

Genç ressamlardan 16 yaşındaki Tugay Gürsoy ise, 3 yıldır bu çalışmaya devam ettiğini ve sürdürmek istediğini söyledi. Gürsoy, “En önemlisi bu işten çok keyif alıyorum. Sadece yağlı boya değil, resmin her tekniğiyle çalışmak bana mutluluk veriyor” dedi.
Seyranbağları Yetiştirme Yurdu'ndaki çocukların açtığı sergi, 3 Şubat'a kadar Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde görülebilecek.

MEB Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı, okul kantinlerinde, yayımlanan genelgelere rağmen “hijyen ve denetim” sorununun çözülemediğini açıkladı

Başkanlık, konunun milli eğitim müdürlükleri tarafından okul müdürlerine bildirilmesini ve müdürlerce kantinlerin denetlenmesini istedi.
Sağlık İşleri Dairesi Başkanı Nezir Kahraman tarafından Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e iletilen yazıda, okul kantinlerinin denetimi konusunda başarı sağlanamadığı bildirildi. Yazıda, okul kantinlerinin denetimi ve hijyen kuralları konusunda 2007'nin Nisan ayında bir genelge çıkarıldığı hatırlatıldı. Kahraman, 10 Eylül 2007'de okul kantinlerinin denetimi konusunda belediye ve emniyet müdürlüklerinin katkısını sağlamak amacıyla valiliklere yazı gönderdiklerini de açıkladı.

-OKUL MÜDÜRLERİ BİLGİLENDİRİLECEK-

Kahraman'ın Bakan Çelik'e gönderdiği yazıda, şu ifadelere yer verildi:
“Tüm çalışmalara rağmen kantinler ile ilgili bazı sorun ve şikayetlerin devam ettiği bildirilmektedir. Söz konusu şikayet nedenlerinin etkin bilgilendirme ve denetim eksikliğinden kaynaklandığı tespit edildiğinden; kantinler ile ilgili sorunların çözümü amacıyla İl Milli Eğitim Müdürlerinin, İlçe Milli Eğitim Müdürlerini; İlçe Milli Eğitim Müdürlerinin ise okul müdürlerini uygulama talimatları doğrultusunda bilgilendirmeleri gerekmektedir.”

-SAĞLIK, TARIM, EMNİYET VE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜKLERİ TOPLANTI YAPACAK-

Kahraman, obeziteye sebebiyet verecek gıdaların da kantinlerde satışının caydırılması ve bu konuda çeşitli etkinliklerin yapılmasının gerektiğini belirtti. Kahraman, hem MEB hem de Sağlık Bakanlığı'nın konu ile ilgili emirleri bulunduğuna işaret etti. Kahraman, “İl milli eğitim müdürlüklerinin kantin ve obezite konusunda; il sağlık, tarım ve emniyet müdürlükleri ile işbirliği içinde olmaları, bu konuları içeren gündemle İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri ile bir toplantı yapmaları, İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri de aynı şekilde okul müdürleri ile toplantı yapmaları ve toplantıda alınacak kararların sürekli ve kalıcı bir şekilde uygulanması gerekmektedir” önerisinde bulundu.

Burası Kasımpaşa Cumhuriyeti değil; Türkiye Cumhuriyeti

Başbakan Erdoğan'a 'Burası Kasımpaşa Cumhuriyeti değil; Türkiye Cumhuriyeti' diyen İnönü Üniversitesi rektörü, TBMM'nin en büyük irade olduğunu kabul etmediğini söyledi.

NTV'ye konuşan İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmiooğlu, Başbakan Erdoğan'ı yönelik ağır sözlerle eleştirdi. Son günlerde gündeme gelen başörtüsüne özgürlük çalışmalarına tepki gösteren rektör Hilmioğlu, üniversitelerde başörtüsü probleminin olmadığını, öğrencilerin güzel güzel kapı önlerinde başını açarak derse girdiklerini ve mağdur olmadıklarını iddia etti.

Erdoğan için 'burası Kasımpaşa Cumhuriyeti değil; Türkiye Cumhuriyeti' diyen rektör, TBMM'nin en büyük irade olduğunu kabul etmediğini söyledi.

Rektörün emriyle toplanan İnönü Üniversitesi Senatosu, bugün İnönü Üniversitesinin internet sitesinde başörtüsü tartışmalarıyla alakalı sert bir bildiri yayınladı. Bildirire 'türbanın serbest bırakılması, öğrencilerden başlayarak bütün üniversite personeli arasında geçmişte olduğu gibi derin ayrışma ve kutuplaşmalara, dini ve siyasi konularda farklı düşünenler arasında çatışmalara yol açacaktır' ifadesi yer aldı. Senatonun iddiasına göre başörtüsüne özgürlük, üniversitelerden başlayarak toplumdaki barış ve huzuru bozacaktır. Yine iddiaya gör başörtüsüne özgürlük, üniversite öğrencilerinden başlayarak zaman içerisinde orta ve ilk öğretim öğrencilerini ve hatta tüm kamu çalışanlarını da kapsayacağı şimdiden ifade edilen türban serbestliğinin, masum bir özgürlük talebinin ötesinde rejimi değiştirmeye yönelik bir tehdidi...

Rektör Hilmioğlu, katıldığı canlı yayında, Anayasa Profesörü Ergun Özbudun için de eleştirilerde bulundu.

YÖK'ten bağımsız hareket eden Üniversitelerarası Kurul, başörtülü yüksek eğitim konusunda hükümete uyarı niteliğinde bir bildiri yayımlayacak

Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), AKP ve MHP'nin "yükseköğretimde türban serbestisi" üzerinde mutabakat sağlaması üzerine olağanüstü toplanmaya karar verdi. YÖK'ten bağımsız hareket eden ÜAK, hükümete uyarı niteliğinde bir bildiri yayımlayacak.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan için "Asistan dahi yapılmasında tereddüt edeceğim bir insan" diyen Prof. Dr. Celal Şengör'ü YÖK üyeliğine seçen ÜAK, 1 Şubat'ta ODTÜ'de toplanarak "üniversitelerde türban serbestisi"ni getirmek için Anayasa ve Yükseköğretim Yasası'nda yapılacak değişikliği görüşecek.

ÜAK Başkanı Prof. Dr. Musafa Akaydın, "Bu, 10 Kasım 1938'de başlayan karşı devrimin en ciddi atağıdır. Bu, laik cumhuriyetin, laiklik maddesinin içinin boşaltılma çalışmasından başka bir şey değil. Bir karşı devrim çabası. Kırılma noktası olacaktır. Anayasa Mahkemesi konuya müdahil olmazsa sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağız" diye konuştu.

YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme, "Ortaöğretime, ilköğretime ve hızlı şekilde kamu kurumlarına da yayılır. Çarşaflı, peçeli, eldivenli öğrenciler görmeye başlarız. Okullardaki eğitim ortamını ve ülkemizi, cumhuriyet öncesine götürür" dedi.

ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, "Üniversitelere türban değil kara çarşaf da girer. Siyah başörtüsünü omzuna atan gelir. Başına sarık takan 'Üşümüştüm' der. Bu, Atatürk'ün koyduğu Kılık Kıyafet Kanunu geçersiz anlamındadır. Devrim yasalarına aykırı" diye konuştu.

MÜ: Kuruluş felsefesi ile çelişir

Marmara Üniversitesi Senatosu'nca yapılan duyuruda da şöyle denildi: "Anayasamızda belirlenen esaslar çerçevesinde, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı çağdaş kuşakları yetiştirme görevini üniversitelere vermiştir. Buna aykırı her tür davranış geleceğimizi tehlikeye atacak, ülkeyi belirsizliklere ve karanlığa sürükleyecektir."

TED, Abdullah Gül'ün TED Ankara Koleji'de okuyan oğlu Mehmet Emre'nin, yönetimden ''namaz kılmak için yer istediği'' söylentilerinin asılsız dedi

Türk Eğitim Derneği (TED), Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün TED Ankara Koleji 10. sınıf öğrencisi olan oğlu Mehmet Emre Gül'ün, okul yönetiminden ''namaz kılmak için yer istediği'' şeklindeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını bildirdi.

Türk Eğitim Derneği (TED) Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ve TED Ankara Koleji Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sunullah Salırlı'nın imzalarını taşıyan yazılı açıklamada, bazı internet sitelerinde ''Mehmet Emre Gül'ün namaz kılmak için okulda yer istediği'' şeklinde haberler yayınlandığı belirtilerek, ''gerçeği yansıtmayan bu haberle ilgili olarak basın açıklaması yapılması gereği duyulduğu'' ifade edildi. Açıklamada şöyle denildi:

''Okulumuz öğrencilerinden 10. sınıf öğrencisi Mehmet Emre Gül okulumuzda 8 yıldır öğrenci olup, öğrenimini sürdürmektedir. İnternette, Sayın Hayrünnisa Gül'ün Okul Müdürlüğümüzü arayarak Mehmet Emre Gül'ün görüşmek istediğini ve bir talebi olacağını, Mehmet Emre Gül'ün de Okul Müdürümüzden 'namaz kılmak üzere bir yer' talep ettiğine ilişkin söylentiler yer almaktadır.

Bu söylentilerle ilgili olarak, birkaç aydır okulumuzun takipte olduğu, gerekli araştırma yapıldığı ve yapılan araştırmalar sonucunda Sayın Hayrünnisa Gül'ün ve öğrencimiz Mehmet Emre Gül'ün böyle bir talebinin olmadığı anlaşılmıştır. Ancak, bugün bir internet sitesinde bu asılsız haberlerin yeniden gündeme getirilmeye çalışıldığı anlaşılınca, kurumsal olarak bir savunma yapmak üzere değil, örgün öğretimde öğrenim gören ve halen okulumuz öğrencisi olan 16 yaşında bir öğrencinin kişisel olarak savunma yapamayacağı dikkate alındığından bu basın açıklamasının yapılması zorunluluğu hasıl olmuştur.''

29 Ocak 2008 Salı

Üniversitelerarası Kurul AKP ve MHP kurmayları arasında türban görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanması üzerine olağanüstü toplanma kararı aldı

Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Cuma günü ODTÜ'de toplanıyor. Kurul, AKP ve MHP kurmayları arasında türban görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanması üzerine olağanüstü toplanma kararı aldı.

Dün AKP ve MHP kurmaylarının türban konusundaki Anayasa değişikliği önerilerini görüşmek üzere TBMM'de bir araya gelmesi ve Anayasanın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesi, “Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi” başlıklı 42. maddesi “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması” başlıklı 13. maddesi üzerinde mutabakata varması üzerine ÜAK olağanüstü toplanma kararı aldı. ÜAK, 1 Şubat 2008 Cuma günü saat 10.30'da ODTÜ'de toplanacak. Toplantı sonrasında Kurul, bir açıklama yapacak.

-“TÜRBAN İLE LAİKLİĞİN İÇİ BOŞALTILMAK İSTENİYOR”-

ÜAK Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Akaydın, “üniversitelerdeki kılık ve kıyafet sorunu” gündemi ile toplanacaklarını kaydederken, “Türbanın serbest bırakılmasının sonucunda neler olacağını defalarca söyledik. Bu Laik Cumhuriyet'in 'Laiklik' maddesinin içinin boşaltılma çalışmasından başka bir şey değildir. Bu bir karşı devrim çabasıdır. Bir kırılma noktası olacaktır” dedi.

-“TÜRBAN SORUNUNA ANAYASA HAHKEMESİ MÜDAHİL OLMALI”-

Akaydın, yasa çıkmadan durumun sonuçlarının görmeye başlandığını belirterek, açık lise sınavlarına kara çarşaf ve takke ile girilmesi haberlerine işaret etti. Akaydın, artık türban meselesine Anayasa Mahkemesi'nin müdahil olmasının gerektiğini vurgulayarak, “Anayasa mahkemesi müdahil olmazsa sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağız” dedi.

Bütün uğraşlara rağmen, okula devam etme konusunda ailelerini ikna edemeyen kızlar, çareyi Açık İlköğretim'e kayıt yaptırmakta buldu

Seval, Ayşe ve Emine, Diyarbakır'ın Bismil ilçesinin farklı köylerinden. Onlar şehirdeki akranlarının aksine, köyde 5 yıl okuduktan sonra aileleri tarafından okuldan alınan üç arkadaş.

Bütün uğraşlara rağmen, okula devam etme konusunda ailelerini ikna edemeyen kızlar, çareyi Açık İlköğretim'e kayıt yaptırmakta buldu. Şimdi Güneydoğu'da okula gönderilmeyen binlerce kız çocuğu gibi Seval, Ayşe ve Emine'nin de yeni umudu Açık İlköğretim Okulu oldu.

Dersleri halk eğitim merkezi il ve ilçe müdürlükleri tarafından verilen, sınavları da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan Açık İlköğretim Okulu ve Açık Lise'ye okuldan mahrum bırakılan gençlerin yoğun ilgisi var. Açık İlköğretim Okulu, 15 yaşın üzerindekiler için ilköğretimi bitirme amacıyla açılmış. Güneydoğu'da 5 yıl okuduktan sonra çeşitli sebeplerle okula gönderilmeyen kızlar, okuma engelini bu şekilde aşıyor. Yılda üç kez sınava giren öğrenciler, evde ders çalışıyor. Şehir merkezinde ikamet edenler ise istediği zaman halk eğitim müdürlüğündeki derslere katılabiliyor. 15 yaşın üstündeki ilkokul mezunları, ilköğretim okullarının 6, 7 veya 8. sınıflarından, ortaokuldan ayrılanlar veya ortaokulu dışarıdan bitirme sınavına başvurup mezun olamayanlar Açık İlköğretim Okulu'na 40 YTL karşılığında kayıt yaptırabiliyor.

Açık İlköğretim Okulu'na Diyarbakır'da en çok kızlar ilgi gösteriyor. Bismil ilçesinin bir köyünde ikamet eden Emine Demirpolat (20), ilköğretim 5. sınıfa kadar okuduktan sonra okula gönderilmeyenlerden. Okuması için ilçe merkezine gelmesi gereken Demirpolat'a ailesi izin vermemiş. Emine, "Köyde o zamanlar 5. sınıf sondu. 6, 7 ve 8. sınıf yoktu. Okul hayatımın bittiğini düşünüyordum; ama sürekli okuyordum. Açıköğretim sınavlarının ilçeye alınması okumamı kolaylaştırdı. Ailem de artık eskisi gibi düşünmüyor." diyor. İlköğretim 5. sınıfa kadar okulun en başarılı öğrencisi olan Seval Ak (19) da ailesinin engeline takılanlardan. Okumasına izin verilmeyen Seval, ailesinin ilçeye taşınmasıyla halk eğitim merkezinde halıcılık kursuna katılmış. Yarım kalan eğitim hayatına yıllar sonra başlayan Ak, liseyi de bitirip üniversite okumayı amaçlıyor. Ayşe Aksu'nun (18) hikâyesi ise arkadaşlarınınkinden daha farklı. Ayşe hiç okula gönderilmediğini söylüyor. Okuma-yazmayı Bismil Halk Eğitim Merkezi'nde öğrenen Aksu, Açık İlköğretim Okulu'na kayıt yaptırmış. Anaokulu öğretmeni olmak istediğini anlatan Aksu, kendisini okutmayan çevresine kırgın olduğunu söylüyor.

Diyarbakır Halk Eğitim Merkezi Müdürü M.Şakir Yaman, Açık İlköğretim Okulu'nun okutulmayan kızlar için önemli bir ihtiyaç olduğunu, geçen yıl 3 bin 232 kişinin okula kayıt yaptırdığını anlatarak, bu yılki sayının şimdiden 3 bin 500'ü geçtiğine dikkat çekiyor.

Paralı Üniversite Eğitimi

Yeni YÖK Başkanı Özcan'ın 'Tüm üniversiteler paralı olmalı' önerisi, türban düzenlemeleri ve Maliye Bakanı'nın kendisi hakkında 'İsterse iyi şeyler söylemesin!' şeklindeki gafı nedeniyle neredeyse unutuldu... Özcan'ın savunduğu şuydu: 'Üniversitelerin her türlü bağımsızlığa kavuşması için paralı olmaları gereklidir. Üniversitelere verilen para burs olarak öğrencilere verilse, ihtiyacı olan her öğrenci bu burstan yararlansa, parası olan öğrenci okul parasını kendisi karşılasa, olmayan ise devletten burs alsa, bu daha iyi olur.' Bu öneriye kafadan itiraz edenlere bir çift sözüm var.

Her şeyden önce meseleyi yalnızca 'bir AKP manevrası' olarak değerlendirmek yanlış. Erdal Şafak ve Taha Akyol yazdı: Paralı üniversite önerisi yeni değil, daha önce de eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz bu öneriyi ortaya atmıştı, Erdoğan Teziç de destek verdi... Ve TÜSİAD, paralı eğitim konusunda 2 rapor yayınladı.

Paralı üniversite eğitimi deyince, herkesin aklında ilk oluşan fikir şu: Hah şimdi sadece zenginler okuyacak, fakirler açıkta kalacak! Yanlış. Dikkat ederseniz, paralı sisteme geçildiğinde, maddi imkanı olmayan öğrenciye burs verme imkanı çoğalacak. Baskın Oran bu konuda iki şart koşmuş: Her isteyene değil, her ihtiyacı olana (ailenin gelir basamağına göre) burs verilmeli. İkincisi, toplanan para kesinlikle üniversitenin kullanımına ayrılmalı...


Esas şu günkü koşullarda çocuğu üniversitede okutmak, daha çok varlıklı kesimin karşılayabildiği bir durum. Bu yüzden devlet üniversitelerinde harç adı altında para toplamak yerine, öğrenciye kredi vermek, gerçekten kulağa pratik geliyor...

OKURKEN ÖDEYEBİLMELİ

Ama... Aması var tabii! Üniversitede krediyle okuyacak çocukların sonradan nasıl bu parayı ödeyecekleri ve kız-erkek çocuk ayrımcılığı konusunda benim kafam hiç net değil.

1. Türkiye'de işsizlik büyük sorun. Üniversite mezunu pek çok genç, mesleklerini icra edemeyip para kazanmak için başka işlere sarılıyor. Ve yeni mezuna verilen maaşlar, yerlerde sürünüyor. Gençler karınlarını doyuracak, ev tutacak parayı zor kazanıyor. ABD örneği veriliyor ama orada iş kurmak, buradakinden çok daha kolay. Devlet sizi destekliyor, ağır vergilerle bireysel girişimcinin canına okumuyor. Öncelikle Türkiye'deki iş koşullarını ve vergilendirme sistemini gözden geçirmek gerek.

2. ABD veya İngiltere'deki üniversite kredisinin ardında şöyle bir toplumsal gerçek var: Öğrenci, garson, kasiyer olarak çalışarak kredisini okuduğu sırada öder, mezun olunca değil! Üstelik kendi parasını kazanmaları, en zengin aileler tarafından dahi teşvik edilir. Bizdeki gibi ailenin sponsorluğu, resmen ayıplanır... Şimdi bunu Türkiye'de uygulamak mümkün mü? Her şeyden önce yeni iş imkanları yaratmanız, işvereni teşvik etmeniz gerekir. Çocuklarını pamuklara sararak büyüten aile anlayışının da değişmesi gerekiyor.

3. Türkiye'de kız öğrencilerin bir bölümü kariyer yapmaktansa evlenip evinde oturmayı tercih ediyor, ya da buna teşvik ediliyor. Paralı üniversite sistemi, çok çocuklu geleneksel Türk ailesi için hem bir masraf kapısı hem de başka bir çelişki doğurabilir: Kızının çalışmasını değil de bir an evvel evlenmesini hayal eden aileler, neden kızını okutsun? Eğer birden fazla çocuğu varsa, erkek çocuğunun üniversitede okumasını tercih etmeyecek mi?

Gördüğünüz gibi döndük dolaştık, yine kız çocuklarını olumsuz etkileyen bir noktaya geldik. Korkarım paralı üniversite önerisi, en çok kız öğrencilerin üniversite eğitiminden vazgeçmesine yol açabilir...
Mehveş Evin- Akşam

er yıl ülkemizden 50 binden fazla öğrencimiz yurtdışında eğitim görürken, yurtdışı eğitim için tercih edilen ülkeler ise kasalarını dolduruyor

Yabancı ülkelere üniversite eğitimi almak ve dil öğrenmek için giden gençlerimiz, her yıl 3-4 milyar dolarlık dövizimizin de yabancı ülkelere akmasına neden oluyor. Sertifika ve master da yurtdışı eğitiminde öne çıkan branşlar olarak gözüküyor

Bizim gibi ülkelerden gelen 600 binden fazla öğrenciye üniversitelerinin kapılarını açan ABD, “eğitim pastası”nın büyük dilimini alıyor. Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı yapan şirketlerin belirlemelerine göre, her yıl ABD'ye eğitim için 600 binin üzerinde öğrenci gidiyor. Bu sayıdaki öğrencinin ABD ekonomisine yıllık katkısının ise 15 milyar doları bulduğu beliirtiliyor.

Eğitim pastasından en büyük ikinci payı ise İngiltere alıyor. İngiltere'ye ise, her yıl 300 binin üzerinde yabancı öğrencinin gittiği belirtiliyor. Eğitim pastasından Avustralya 200 bin, Kanada ise 100 binin üzerindeki yabancı öğrenci ile payına düşeni alıyor.

İstanbul'da faaliyet gösteren Alternatif Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı şirketinin yaptığı belirlemelere göre, gelişmekte olan ülkeler, öğrenci potansiyelleri ile de, gelişmiş ülkelerinin ekonomilerine katkı yapıyor. Gelişmekte olan bizim gibi ülkelerin gençleri, üniversitelerinin ünlü olması, buralardan alınan master ve doktora diplomalarına büyük rağbet gösterilmesi nedeniyle yabancı ülkelere yöneliyorlar. Gençlerimizin yurtdışında eğitim almak istemelerinin diğer önemli nedenini ise yabancı dil öğrenmek oluşturuyor. Şirketin Eğitim Danışmanı Cengiz Aslantatar, ülkemizden de her yıl yabancı ülkelere 50 bin civarında gencimizin gittiğini belirlediklerini söyledi.

15 BİN ÜNİVERSİTELİ

Bunun 15 binini üniversite eğitimi almak için giden gençlerin oluşturduğunu ifade eden Aslantatar, “Yurtdışında en ucuz bir ülkedeki üniversite eğitimi ücreti bile 10 bin dolardan aşağı değil. Bu rakam ABD ve İngiltere'de 25-30 bin dolara kadar çıkıyor. Bu da sadece eğitim ücreti. Her yıl yurtdışı eğitim için 2 milyar YTL para harcanıyor. Buna barınma, beslenme ve diğer giderler de dahil değil. Bu miktar sadece eğitim ücreti olarak harcanıyor” dedi.

Başta üniversite eğitimi olmak üzere, dil okulu, sertifika ve diploma programları ile yaz okullarında en çok İngiltere ve ABD'nin tercih edildiğini belirten Aslantatar, “ABD ve İngiltere dışında Türk öğrenciler Kanada, Avustralya, Almanya ve Malta'ya yoğun ilgi gösteriyor. Ayrıca Balkan ülkeleri üniversiteleri, Avusturya ve Rusya da Türk öğrenci çekiyor” diye konuştu.

Hangi ülkede ne kadar öğrencimiz var:

ABD 10 bin

İngiltere 15 bin

Kanada 7-8 bin

Avustralya 2 bin

Almanya 1.5 - 2 bin

Malta Bin 500

İspanya 700- 800

Fransa 500-600

Diğer ülkeler 10-15 bin arası

(Balkan ülkeleri, Rusya ve Avusturya)

İlaç ve tıbbi malzemeleri kendileri temin etmek zorunda olan üniversite hastaneleri para bulmakta zorlanıyor

Kamudan alacaklarını tahsil edemediklerini belirten yöneticiler, "Yastık kılıfı bile alamıyoruz" diyor.

Yatan hastaların ilaç ve tıbbi malzemelerinin hastaneler tarafından temin edilmesini öngören Sağlık Uygulama Tebliği(SUT), üniversite hastanelerini iflasın eşiğine getirdi. "Yastık kılıfı alamaz hale geldik" diyen tıp fakültesi yöneticileri, 3-5 ay sonra hastaya "Çarşafını evden getir" demek zorunda kalacaklarını belirtiyor. Yöneticiler teknolojiyi takip edemedikleri gibi hurdaya çıkan cihazların yerine yenisini koyamadıklarını söylüyor.
İşte üniversite hastaneleri yöneticilerinin konuyla ilgili görüşleri:

Prof. Dr. Rıfat Murat Akal (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Vekili):
"Fakültemizin kamudan 70 milyon YTL'nin üzerinde, hatta kesilmemiş ve henüz onaylanmamış faturalarla birlikte 100 milyon YTL alacağı var. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) borcunu ödemeyince biz de firmalara borçlanıyoruz. Yastık kılıfı dahi alamaz duruma geldik. Yakında hastaya, 'Çarşafını evinden getir' demek zorunda kalacağız. Teknolojik ömrünü dolduran cihazların yerine yenisini alamıyoruz. 20 milyon dolar civarında cihaz almam gerekiyor.
Teknoloji çok hızlı ilerliyor ve biz de bu teknolojiyi parasızlık nedeniyle takip edemiyoruz. Döner sermaye katkı payı düştükçe öğretim üyeleri özel hastanelere kaçıyor veya yarım gün çalışıyor, araştırma görevlileri uzmanlık sınavlarına katılmak istemiyor. Öğrenci yetiştiren tıp fakülteleri de bu gidişle iflas edecek."


Prof. Dr. Ceyhun Oral (Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı):
"Radyoterapi cihazı bozuk. Yenisini almak lazım, 3-4 milyon YTL değerinde bir cihaz. SGK'dan 24 milyon YTL alacağımız var. Üniversite hastanelerine katma bütçeden, özellikle bina yenileme konusunda yardım gelmedi. Bu işler bizi büyük oranda zayıf düşürdü. Toplu ihale yapamaz durumdayız. Binalarımızda deprem güçlendirmesi çalışması yapılıyor. Dünya Bankası'ndan karşılanacak denilmesine rağmen deprem güçlendirmesi için bize para ödenmedi. 3 yıldır tüm paralarımızı yatırdık. Onarılan bölümler kapalı olduğu için hasta da kabul edemedik. Yani kazanç da kesildi. Deprem güçlendirmesi için yalnız 50 milyon YTL harcadık. Şu an Cerrahpaşa'nın bütçesi 18 milyon YTL'de bekliyor."


Prof. Dr. Mithat Erenus (Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı):
"Devlet yalnızca maaşımızı ödüyor. Elektrik, su, temizlik, güvenlik gibi altyapı hizmetleri ile cihaz, malzeme, ilaç alımına kadar her türlü ihtiyaç döner sermayeden karşılanıyor.
Döner sermaye katkı payım düştükçe öğretim üyelerinin paralarını ödeyemiyoruz. Öğretim üyeleri üniversitelerden kaçıyor. Klinik branşlarda çalışan öğretim üyelerinin yüzde 90'ı yarım gün çalışıyor.
Hemşire yok, personel yok, teknisyen yok, sekreterim yok. Paramız olmadığı için cihaz alamıyoruz. Yatak yok. Hastanemize gelen kanser hastasını kovamadığım için acilde yatırıyorum. Hastane full çalışıyor, ama kâr edemiyorum."


Prof. Dr. Ahmet Özkağnıcı (Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Başhekimi):
"Maddi sıkıntılar nedeniyle acil dışındaki vakalar, ameliyat ve yatak hizmetlerini erteleme kararı aldık. Hastalara ilaç temin edemez hale geldik. 16 milyon YTL alacağımız, bir o kadar borcumuz var. Alacağımızı tahsil edersek borcumuzu ödeyeceğiz.
Döner sermaye geliriyle cihaz alamayız, teknolojik takip yapamayız. Şu anki tabloyla yeniliğe ayak uyduramayız. Bundan tıp eğitimi, hastaların sağlık sorunu etkilenir. 4 yıldır feryat ediyoruz. Bakanlık, üniversite hastanesini yok farz ediyor."

Aralarından 6 arkadaşlarını toprağa verdiler birçoğu da hâlâ hastanede

Bir gecede büyüyüp çok şeyi sorgulayan bu gençlerin herkese bir sorusu var:

Neden bizi öldürmek istediler?

Bir yanda fukaralık Diyarbakır'da 3 Ocak'ta gerçekleşen ve 7 kişinin öldüğü, 66 kişinin de yaralandığı bombalı saldırının ardından tam 26 gün geçti. Kimilerine göre "göz açıp kapayıncaya" kadar, kimileri içinse "her gün bir yılmış" gibi. Özellikle de patlamadan "dakikalarla" kurtulan Final Dergisi Dershanesi öğrencileri için. Gerçi onlar patlamanın öldürücü etkisinden kurtuldular kurtulmasına ama patlamanın yaşamlarında açtığı derin yarayı hiç biri kolay kolay tamir edemeyecek. Şimdilik önlerindeki OKS, ÖSS gibi sınavları düşünerek bu konuyu erteliyorlar Ama yaşları 13-19 arasında değişen bu öğrencilerin hepsi hayatlarının asla eskisi gibi olmayacağını söylüyorlar.

HAYATI ERTELEMEMEK LAZIM
Ömer Güneş, 17 yaşında, lise son sınıfta. Bombalı saldırıda ölen Eren Şahin'in sıra arkadaşı. Patlamadan sonra geriye dönüp baktığında ilk sözü "Hayatı ertelememek gerek" oluyor. Nedeni Eren ile ilgili akılda kalan son anısı. "Eren bir süre önce İstanbul'a gittiğinde, 50 YTL'ye Linkin Park grubunun CD'sini almıştı" diyor Ömer ve devam ediyor "Biz de Eren'e takılmıştık, hem yabancı müzik seviyor hem de bir CD'ye bu kadar para vermiş diye. Şimdi anlıyoruz, hayatı ertelememek gerekiyor. Bir şeyi yapmak istediğinizde yapmalısınız." Ömer'in ailesi Yayık köyünde yaşıyor ve altı kardeşi var. Doktor olmak, hasta insanlara yardım etmek istiyor, hayata umutla bakıyor. Ama yanından geçtiği her arabadan da korkuyor.

"HAYAT NE KOLAYMIŞ"
Sibel Kaplan da Eren'in hem okuldan hem dershaneden sınıf arkadaşı. Arkadaşının hayatında gördüğü en sempatik insan olduğunu ve onunla küs kalmanın asla mümkün olmayacağını söylüyor. "Öyle garip bir duygu ki, kurtulduğunuza bile sevinemiyorsunuz. Ne olursa olsun Eren geri gelmeyecek. Hayatımız çok kolaymış. Onu çok kolay kaybedebiliyormuşuz" diyen Sibel, Eren'in en belirgin özelliği müzikle arasındaki bağ olduğunu söylüyor. Sibel bu olay karşısında her şeyin küçük kaldığını, yaşıtlarının hayatlarının kıymetini bilmeleri gerektiğini vurguluyor.

"BOMBAYA İNAT BURADAYIM"
Biyoloji öğretmeni Sedat Yılmaz, kayıplar olmasaydı çocukların bu denli etkilenmeyeceklerini belirtiyor. "Bu saldırılara inat, Doğu'da daha fazla çalışmak istiyorum" diyen Yılmaz, onların pek çok şeyi sorguladıklarını ve özellikle "Neden bizi öldürmek istediler" diye sorduklarını söylüyor. Sınavı kazanacaklarına dair Eren'in ailesine söz veren sınıf arkadaşlarının çok iyi çalıştıklarını ve bu travmayı hep birlikte atlatacaklarını söylüyor.

Açık lise sınavlarına adayların türbanlı katılmasına izin verilmesi tartışma konusu oldu

Önceki gün yapılan sınavdaki uygulamaya tepki gösteren eğitim sendikaları Danıştay kararını hatırlatırken, adayları tutanakla sınava alan Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ise, yaygın eğitimde kıyafet zorunluluğu olamayacağı görüşünü savunuyor.

Yaklaşık 300 bin kişinin eğitim gördüğü Açık Lise'de Mesleki Açıköğretim Lisesi'ne kayıtlı olan yaklaşık 50 bin öğrenci dışında yüz yüze eğitim verilmiyor. Danıştay geçtiğimiz yıl Açık öğretim Lisesi sınavlarına girecek öğrencilerin kılık kıyafetinin 'gerektiğinde yüz yüze eğitim yapıldığı' gerekçesiyle resmi örgün eğitim okullarındaki kılık kıyafet yönetmeliğine uygun olması gerektiğine hükmetmişti. Gerekçeli kararda da, "Sınava katılacak kız öğrenciler için 'başı açık' olma kuralı zorunlu bir kural niteliği taşımaktadır" denilmişti. Kafaları karıştıran hukuki durum Bakanlık Hukuk Müşavirliği'nce yapılan incelemeden sonra netleşecek. Bu incelemeden sonra türbanlı adaylar için tutulan tutanakların işleme konulup konulmayacağına karar verilecek.

Kararda peçe, sarık ve cüppe gibi kanunlara aykırı kıyafetleri giyerek sınavlara katılanların sınavlarının iptal edilmesi, "makul" ölçüde olanlarla ilgili ise işlem yapılmaması bekleniyor.

Tıp fakülteleri, Türkiye’de kadavra bağışının yetersiz olması nedeniyle anatomi eğitimi için gerekli olan kadavraları ithal etmek istiyor

Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Hamdi Çelik, anatomi eğitiminde kadavranın önemine dikkat çekerek, şunları söyledi:

"Kadavra üzerinde inceleme yapılamaması halinde ideal bir tıp eğitiminden söz edilemez. Teknolojik gelişme ve imkanlar bu ihtiyacı ortadan kaldırmıyor, maketle yapılan eğitimde insan vücudunun karmaşık yapısı tam olarak kavranamaz." Çelik sözlerini şöyle sürdürdü:

"İnsana olan saygıdan dolayı gerek kadavra üzerindeki çalışmalar esnasında gerekse sonrasında son derece özenli davranılıyor ve cenaze dini vecibelere uygun olarak defnediliyor. Buna rağmen kadavra bağışı çok yetersiz. İdeal bir anatomi eğitimi için en fazla 10 öğrenci bir kadavra üzerinde çalışmalı ancak Türkiye'de bazı fakültelerde kadavra dahi bulunamıyor. Gelişmiş toplumların bilime olan inanç ve desteğinin önemli bir göstergesi olan bu bağışlar maalesef ülkemizde yok denecek seviyede."

UYGULUMADA SORUN VAR

Bir kaç yıl öncesine kadar kadavra ihtiyacının büyük oranda adli tıp kurumlarındaki sahipsiz ölülerle karşılandığını kaydeden Çelik, şöyle devam etti:

"Ancak tıp fakültesi sayısındaki artış ve AB'ye uyum amacıyla çıkarılan bazı düzenlemelerin yanlış yorumlanması nedeniyle böyle bir sorun ortaya çıkıyor. Sahipsiz ceset ve insan bedeni parçalarının tıp fakültelerinde eğitim amaçlı kullanılmasının 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Kanunu'na uygundur ancak bunları yüksek öğrenim kurumlarına verecek adli otoriteler çekingen davranmaktadır. Cumhuriyet savcıları tarafından belediyelere teslim edilen sahipsiz cenazeler tıp fakültelerinin bilgisi olmadan defnedilmektedir."

Tarih öğretmeni Fahrettin Aydın da, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkum ettirdi

Sendikal faaliyetleri nedeniyle başka bir okula nakledildiği belirtilen öğretmen Fahrettin Aydın ile ilgili davayı sonuçlandıran AİHM, Türkiye'yi suçlu buldu.

Tarih öğretmeni Fahrettin Aydın da, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkum ettirdi.

Fahrettin Aydın'ın, sendikal faaliyetleri nedeniyle Giresun'daki bir okula nakledildiği gerekçesiyle AİHM'ye yaptığı başvuruya ilişkin dava lehine sonuçlandı.
Aydın'ın hakkındaki idari karara itiraz olanağını sağlayan yasal düzenlemelerin bulunmadığına dikkat çeken Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin hukuksal yollara başvuru hakkına ilişkin 13. maddesinin ihlal edildiğini belirterek Türkiye'yi 500 euro tutarında manevi tazminat ödemesini hükmetti

Amerikan askerlerinin Kuzey Irak’ta kullandığı bıçakların aynısını Çin’de üretip okul önlerinde satmaya hazırlanan şebeke çökertildi

İSTANBUL Gümrük Muhafaza Ekipleri, bir şebekenin Amerikan askerlerinin Kuzey Irak'ta kullandığı bıçakların aynısını Çin'de üreterek Türkiye'ye sokmaya çalıştığını ortaya çıkardı. Şebekenin ilköğretim öğrencilerini cezbedecek şekilde dizayn edilen, üzerinde pusula, saat, hatta fener dahi bulunan bıçakları Türkiye'ye pazarlandığı belirlendi. Ekipler, 3 TIR dolusu bıçaktan bin 500'ünü İstanbul'da satmaya çalışan 2 kişiyi İSTOÇ'taki bir şirkette yakaladı. Ekipler şebekenin diğer elemanlarını araştırıyor.

MEB ile Hayal Ortakları Derneği, "Geleceğin Liderleri"ni Ortaya Çıkarmak Amacıyla "Oku Düşün Paylaş" Konulu Bir Projeyi Hayata Geçirecek

Milli Eğitim Bakanlığı ile Hayal Ortakları Derneği, “geleceğin liderleri”ni ortaya çıkarmak amacıyla “Oku Düşün Paylaş” konulu bir projeyi hayata geçirmeye hazırlanıyor.

MEB İlköğretim Genel Müdürü İbrahim Er ile Hayal Ortakları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Yaman, konuyla ilgili olarak 10 Ocak 2008 tarihinde “Oku Düşün Paylaş” başlıklı bir protokol imzaladı.

Protokol, “İlköğretim okullarında yarının liderleri olacak öğrencilerin okuyan, araştıran, yaratıcı düşünen, düşündüğünü anlamlı ve anlaşılır şekilde ifade eden, algılama gücü yüksek, sentez kabiliyeti olan kültürlü, milli ve manevi değerlere sahip, yüksek karakterli bireyler yetiştirmeyi” amaçlıyor.

İlköğretim 6. ve 7. sınıflara yönelik projeye göre, Türkiye genelinde belirlenecek 200 ilköğretim okuluna Hayal Ortakları Derneği'nce “yaratıcı kütüphane”ler kurulacak ve “Oku Düşün Paylaş” etkinliği için özel hazırlanan bir kitap konulacak. Bu kitapta öğrencilerin, belirli başlıklarla hazırlanmış konularla ilgili düşüncelerini ifade etmeleri sağlanacak.

Hayal Ortakları Derneği, kütüphanelere Türk ve dünya klasiklerinden oluşan çocuklara yönelik kitapları da koyarak, eğitimi destekleyecek.

“Öğrencileri düşünmeye yöneltecek” şekilde tasarlanan bu kütüphaneler, öncelikle gelecek ay Adana, Sakarya, Ankara ve Denizli'de belirlenen okullarda açılacak, daha sonra ülke geneline yaygınlaştırılacak.

LİDERLER NASIL BELİRLENECEK?

Projeyi uygulamak üzere Hayal Ortakları Derneği'nce özel olarak yetiştirilmiş gönüllü moderatörler, okullarda görev yapacak. Ayrıca okullarda bu projede görev alacak öğretmenlere de eğitim verilecek. Bir çalışma çizelgesi hazırlanacak ve bu çizelgeye göre uygulama başlayacak.

“Oku Düşün Paylaş” etkinliğine en fazla sayıda öğrencinin katılımının sağlanması için gerekli duyurular yapılacak. Rehber öğretmen, sınıf öğretmeni ve Hayal Ortakları Derneği adına görev alacak öğreticiler, bu etkinliğe katılması uygun görülen öğrencilerin seçimini yapacak.

Öğrencilere “Oku Düşün Paylaş” etkinliği için hazırlanan kitaplar eşliğinde 18 haftalık bir eğitim verilecek. Bu eğitimde en çok başarı gösteren toplam 12 öğrenci İstanbul'da 5 günlük “Yıldızlar Liderlik Kampı”na alınarak, eğitim görecek.

ANKARA'DAKİ “YARATICI KÜTÜPHANE”

Hayal Ortakları Derneği, “Oku Düşün Paylaş” projesi, şu anda İstanbul'da 5 ve Ankara'da 5 olmak üzere 10 ilköğretim okulunda pilot olarak uygulanıyor.

Dernek, proje kapsamında geçen yıl Ankara'daki Gülen-Muharrem Pakoğlu İlköğretim Okuluna “yaratıcı kütüphane” kurdu.

Kütüphanede, ortada 12 öğrencinin oturabileceği ve birbirlerinin yüzünü görebileceği daire şeklindeki masa ile masanın bir ucunda kürsü bulunuyor. Öğrencilerin arkasında ise izleyiciler için 4 sandalye daha yer alıyor. Öğrencilerin oturduğu sandalyeler koyu yeşil, izleyicilerin oturduğu sandalyeler ise açık yeşil renkli. Kütüphanenin tavanından etrafında renkli boncuklar bulunan avizeler sarkıyor. Pencereleri ise bej renkli zemin üzerinde açık yeşil desenler bulunan perdeler süslüyor. Kütüphanede öğrencilerin fikirlerini paylaşacağı masanın bulunduğu bölüme az sayıda kitap rafı konulmuş. Asıl kitap rafları kütüphanenin bir başka bölümünde yer alıyor. Yetkililer, “gözü yormayan ve öğrencilerin fikirlerini rahatça dile getirmeye uygun biçimde tasarlanan kütüphanenin, bu tasarım şekliyle öğrencileri düşünmeye yöneltmeyi amaçladığını” dile getirdiler.

Okul Müdürü Bahri Yıldızbaş, Hayal Ortakları Derneği tarafından geçen yaz oluşturulan kütüphanenin bu eğitim-öğretim yılında faaliyete geçtiğini kaydetti. Öğrencilerin her hafta cumartesi günü 11.00-12.00 saatleri arasında okudukları kitaplarla ilgili düşüncelerini paylaşmak amacıyla okula geldiklerini belirten Yıldızbaş, bir öğretmenin de grubu yönetmek üzere hazır bulunduğunu söyledi. Yıldızbaş, öğrencilerin düşüncelerini hem oturdukları yerde hem de kürsüde de ifade edebildiklerini kaydetti.

“Oku Düşün Paylaş” etkinliğine katılan öğrenciler de her cumartesi gününü iple çektiklerini dile getirdiler. Etkinliğe başladıklarında “Oku Düşün Paylaş” konulu kitabı işlediklerini belirten öğrenciler, “Hayal kurma” teması ile başlayan bu süreçte “Sevgi-Saygı”, “Ekip Çalışması”, “Hedeflerimiz”, “Hatalardan Ders Alma”, “Sorumluluk”, “İç Disiplin”, “Sözünü Tutma”, “Pozitif Düşünce”, “kararlılık”, “Zihinsel Manileri Aşmak”, “Önyargı”, “Tecrübe”, “Tutku-Başarı”, “Öfke-Sabır”, “Bencillik-Kibir”, “Korku ve Cesaret”, “Kişisel Gelişim” gibi konuları işlediklerini, bu konularla ilgili düşüncelerini kağıda dökerek, birbirleriyle paylaştıklarını anlattılar.

Öğrenciler, daha sonra okudukları kitaplarla ilgili düşüncelerini burada paylaştıklarını ifade ettiler. Düşüncelerini paylaşırken öncelikle kitapla ilgili bilgi verdiklerini anlatan öğrenciler, kitabın konusunu anlattıklarını ancak sonuç kısmını söylemeyerek, arkadaşlarının fikir yürütmesini istediklerini belirttiler. Öğrenciler, kitabı arkadaşlarına tavsiye edip etmemeye de karar verdiklerini dile getirdiler.

Karıkoca İki Girişimcinin Kurduğu Çocuk Köşkü Anaokulu, Türkiye'deki 'Çocuklu Yabancılardan' Büyük İlgi Görüyor

İki girişimcinin kurduğu Çocuk Köşkü Anaokulu, Türkiye’deki ’çocuklu yabancılardan’ büyük ilgi görüyor. Yeşilköy’de tarihi bir köşkte eğitime başlayan okulda 2-6 yaş arasındaki çocuklara hizmet verilecek. 50 çocuk kapasitesi olan Çocuk Köşkü’nde şu anda 5’i yabancı uyruklu 17 çocuk eğitim görüyor.

Çocuk Köşkü Anaokulu Genel Müdürü Müdürü Filiz Akçay, isteğe bağlı olarak karma sınıf da oluştuulduğunu belirterek şöyle konuştu:

"Öğrenci sayımız her gün 2-3 artıyor. 5 yabancı çocuğumuzun 5’i de farklı ülkelerden. Şimdiden uluslararası olduk. Okulumuz altyapı olarak da çok farklı. Çocukların kullanacağı sabunlar, Oyuncaklar ve boyalar çok özel malzemelerden. Hijyene çok önem veriyoruz. Yemekler için de çok farklı bir malzeme ve pişirme sistemi kurduk. Avrupa Birliği (AB) ile ortak projelere de başladık."