8 Nisan 2009 Çarşamba

Niçin Eğitim Gördüklerini Bilmiyorlar...

Anne-babalar ve öğretmenler çocukları sınava hazırlamaya çalışırken, öğrenciler de korkulu bir günün gelmesini büyük bir kaygı ile bekliyor.

İlköğretim ve ortaöğretimde dönem sonunda yapılacak sınavlara sayılı günler kaldı. Sınava hazırlanan öğrencilerin olduğu evlerin gündemi tamamen bu konuya odaklanmış durumda. Anne-babalar ve öğretmenler çocukları sınava hazırlamaya çalışırken, öğrenciler de korkulu bir günün gelmesini büyük bir kaygı ile bekliyor. 6. sınıftan itibaren sınavlara hazırlanan çocukların, bir de kişiliğin oluşumunda en önemli zamanlar olan ergenlik dönemini yaşamaya başlamaları stres oranlarını ikiye, üçe katlıyor. Hayatta her şeyi kolayca almaya alışarak büyüyen, çevreden sürekli fazla çaba harcamadan rahat yaşamaya dair telkinler alan çocukların sınav başarısı için motive olmaları da zor görünüyor. Ailelerin sınavlara hazırlanan çocuklarına nasıl yardımcı olabileceğine dair bilgilerine başvurduğumuz psikolojik danışman Faruk Öndağ, hayata yeterince hazırlanmayan öğrencilerin, neden sınava girmesi, okuması gerektiğini bile bilmediğini belirtiyor. Faruk Öndağ, birçok ailenin her istediğini yaparak çocuğuna sevgi gösterdiğini düşünürken aslında zarar verdiğine dikkat çekiyor. Öndağ'a göre, çocuklara yapılacak en büyük iyilik küçük yaştan itibaren öğrenmeyi ve çalışmayı sevdirmek olmalı. Bunun yolu da öncelikle anne-baba ve çevrenin çalışıp üretmekten, okumaktan haz alması ve bunu doğal davranışlarıyla yansıtmasından geçiyor. Günümüzün çocukları ise matematikten korkarak, emek harcamadan kolay yoldan para kazanıp rahat yaşamanın güzelliklerini dinleyerek büyüyor. "Anne-baba çocuğa çalışmanın, çaba harcamanın, alın teri dökmenin, yeme içme gibi hayatın bir parçası olduğunu öğretmelidir. Ders çalışmak da, başka işi yapmak da böyledir." diyen Faruk Öndağ, çocuklara evde en azından kendi işlerinin yaptırılmasını öneriyor: "Çocuk düşünce kendisi kalkmalı, yemeğini döke saça da olsa kendisi yemeli, anne-babasına yardım etmeli, önüne çıkan engelleri aşmayı öğrenmeli, alışverişte sıraya girip ücreti ödemeli, insanlarla muhatap olmalı ve en önemlisi de çevresinde iş yaparken mutlu olan insanlar görmeli." Çocukların mutlu, güçlü, güzel insanlar olarak yetişmesi, niçin çalıştığını bilerek çalışmaktan ve ilim öğrenmekten geçiyor. Anne-babalar ve öğretmenlerin ders çalışma konusunda baskı yapmak için sebepleri olsa bile çocuklar hayatı tanımadıkları için bu sebepleri anlamıyor. Çocukları çalışmaya motive etmek için önüne somut hedefler konulmasını öneren Faruk Öndağ şöyle konuşuyor: "Çocuklarımız, para, makam nedir, güçlü olmak, ezilmek, küçümsenerek bakılmak ne demek, çocuğu hastalandığında iyi hastaneye anında götürebilmek ne demek bilmiyor. O, matematiğe, fene çalıştığını sanıyor ama bu yolla yarınları satın aldığının farkında değil. Sorun ders çalışmak istemeyen çocukta değil biz anne-babalarda; çünkü çocuklara hayat resmini sağlıklı gösteremiyoruz. O yüzden çocuklarımız sebebini bilmediği bir yarışın içinde üzülüyor, yoruluyor." Çocuğun çalışmasını ödüllendirin, sınav sonuçlarını değil Sınav sonuçlarından ziyade çocuğun gayretli, çalışkan olması daha önemli aslında. Çalışma disiplinine alışarak büyüyen çocuklar, hayata karşı da barışık olur. Düşmenin de hayatın bir parçası olduğunu bilir ve düşünce kendi başına ayağa kalkar. Ailenin koruyucu fanusu içinde gerçek sorunlardan uzak suni bir ortam içinde büyüyen çocuk hayata hazırlanamıyor. Çocukları motive ederken de maddi karşılıklardan ziyade manevi ödüller verilmesini tavsiye eden Öndağ, "Onun için en büyük ödül anne-babanın mutluluğudur. Aferin oğlum-kızım demek, saçını okşamak, birlikte vakit geçirmek ödüldür." diyor. Sınavlar bir yana, ergenliğe geçiş zaten çocukları altüst ediyor "Artık sınav sadece öğrenme ve öğrenciden çıktı. İnsafsız bir süreç haline geldi. Çocukların başkalarıyla kıyaslanması, mükemmel sonuçlar bekleyen aile çevresi ve ergenlik dönemi. Sınav olmasa bile zaten başı belada bu çocuğun. Her taraftan sürekli taciz ediliyor. Masum zihni, cinsel, fiziksel, psikolojik şiddet ve para ile taciz ediliyor. Hayatı düzgün yaşayamıyor. Test çözen, tost yiyen, güneş ışığından, gezmeden, oynamadan habersiz, elektronik aletlere gömülmüş günümüz çocukları. İşleri gerçekten çok zor. Ama aileler bunun farkında değil."

İmam Hatiplilere Gizli Kameralı Takip...

Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede, fişlemeler ayrıntılı bir şekilde aktarılıyor.

Fişlemeler bürokrat, siyasetçi, imam, sendikacı ve üniversitelerle sınırlı kalmamış. Lise öğrencileri bile istihbarat çalışmalarına malzeme olmuş. Atatürkçü Düşünce Derneği'nde (ADD) ele geçirilen klasöre göre, ilköğretim okulları gizli kamerayla takip edilmiş. CD'deki 'Biyografik İsthb' isimli klasörde konuyla ilgili videolar da mevcut. Kahramanmaraş'ta, başta imam hatip liseleri olmak üzere bazı okullarda gizli kayıt yapılmış. Bu okullar şöyle: Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi, Kahramanmaraş-Türkoğlu İmam Hatip Lisesi, Elbistan İmam Hatip Lisesi, Elbistan Cüceli İlköğretim Okulu, Elbistan Karamağra İlköğretim Okulu, Merkez Elmalar İlköğretim Okulu. Aynı CD'de bulunan, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın lise öğrencilerine yönelik fişleme çalışmaları daha önce gündeme gelmişti. İddianamede yer verilen 'Gizli' ibareli dokümana göre, Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1999 yılı Aralık ayında, bazı illerde toplam 243 adet lise öğrencisi ve öğretmenini fişlemiş. "Batı Çalışma Grubu belgeler" klasöründe de Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın 1998 yılında yaptığı benzer çalışmalar var. Değişik illerde öğrencilerin takip edilerek haklarında raporlar tutulduğu belirlendi. ADD'de ele geçirilen bu CD içerisinde yer alan fişleme belgeleri bunlarla sınırlı değil. Neredeyse devletin tüm üst düzey bürokratları tek tek fişlenmiş. Dışişleri mensupları, Maliye Bakanlığı, Hazine ve Gümrük Müsteşarlığı bürokratları, üst kurullarda çalışanlar, valiler ve kaymakamlar isim isim takip edilmiş. Takip sadece fişlemeyle kalmamış, atamalara da müdahil olunmuş. Bazılarının isimlerinin karşısında 'Önü kesilmeli' yazarken bazılarına da 'Desteklenmeye devam edilmeli' notu düşülmüş. Tayinini yaptıkları bürokratlardan da kendi hedefleri doğrultusunda çalışmaları beklenmiş. İsimler, kullanılmaya müsait olup olmadığına göre kategorilere ayrılmış. Bazı mülki amirlerle ilgili "Genelkurmay Psikolojik Harekat adına çalışıyor, askerî istihbaratla ve askerlerle arası çok iyi" gibi bilgiler var.