26 Şubat 2010 Cuma

38 Üniversiteye Yeni Fakülteler...

Bazı üniversitelere bağlı yeni fakülte, yüksekokul ve enstitüler kurulacak. İşte o üniversiteler...

Bazı üniversitelere bağlı yeni fakülte, yüksekokul ve enstitüler kurulacak. Resmi Gazetenin bugünkü sayısında yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına göre, yeni fakülte, yüksekokul ve enstitü kurulacak üniversiteler şöyle:
''-Abant İzzet Baysal Üniversitesi: Yabancı Diller Yüksekokulu, Diş Hekimliği Fakültesi, Bolu Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu. -Afyon Kocatepe Üniversitesi: Bolvadin Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu. -Akdeniz Üniversitesi: Yabancı Diller Yüksekokulu. -Ankara Üniversitesi: Hızlandırıcı Teknolojileri Enstitüsü, Su Yönetimi Enstitüsü. -Artvin Çoruh Üniversitesi: Mühendislik Fakültesi, Hopa İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. -Atatürk Üniversitesi: Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi. -Batman Üniversitesi: Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Güzel Sanatlar Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. -Bozok Üniversitesi: Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu. -Cumhuriyet Üniversitesi: Veteriner Fakültesi. -Çankırı Karatekin Üniversitesi: Güzel Sanatlar Enstitüsü. -Dicle Üniversitesi: İletişim Fakültesi. -Düzce Üniversitesi: İşletme Fakültesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi. -Ege Üniversitesi: Yabancı Diller Yüksekokulu. -Erciyes Üniversitesi: Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü. -Eskişehir Osmangazi Üniversitesi: Eğitim Bilimleri Enstitüsü. -Gaziantep Üniversitesi: Nizip Eğitim Fakültesi. -Gaziosmanpaşa Üniversitesi: Erbaa Sağlık Yüksekokulu. -Gümüşhane Üniversitesi: Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu. -Hacettepe Üniversitesi: Eğitim Bilimleri Enstitüsü. -İnönü Üniversitesi: Yabancı Diller Yüksekokulu, İletişim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü. -İstanbul Bilgi Üniversitesi: Sağlık Bilimleri Yüksekokulu. -İstanbul Teknik Üniversitesi: Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü. -İstanbul Üniversitesi: Eğitim Bilimleri Enstitüsü. -İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü: Yabancı Diller Yüksekokulu. -Karabük Üniversitesi: Hasan Doğan Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Yabancı Diller Yüksekokulu, Tıp Fakültesi. -Karadeniz Teknik Üniversitesi: Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Fakültesi. -Kastamonu Üniversitesi: İletişim Fakültesi. -Kilis 7 Aralık Üniversitesi: Mühendislik-Mimarlık Fakültesi. -Kocaeli Üniversitesi: Kandıra Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu. -Mardin Artuklu Üniversitesi: İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu. -Ondokuz Mayıs Üniversitesi: Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İletişim Fakültesi, Mimarlık Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi. -Ordu Üniversitesi: Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu. -Selçuk Üniversitesi: Beyşehir Ali Akkanat Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Seydişehir Mühendislik Fakültesi, Ereğli Eğitim Fakültesi. -Süleyman Demirel Üniversitesi: Su Enstitüsü, Yalvaç Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu. -Trakya Üniversitesi: Balkan Araştırma Enstitüsü. -Tunceli Üniversitesi: Edebiyat Fakültesi. -Uludağ Üniversitesi: Eğitim Bilimleri Enstitüsü. -Yüzüncü Yıl Üniversitesi: Eğitim Bilimleri Enstitüsü.''

Tek İstekleri Okula Asansör...

Okullarda engelli öğrenci ve personelin düşünülmemesi trajik hadiseler yaşanmasına yol açıyor. İşte fedakar bir annenin yaşadıkları...
Bolu'nun Sümer Mahallesi'nde yaşayan bedensel engelli 14 yaşındaki İsmail Çayırlı, çocukken geçirdiği menenjit nedeniyle ellerini ve ayaklarını kullanamıyor. Bu yüzden onu her gün annesi tekerlekli sandalyeyle okula götürüyor. Okulun giriş kapısında çevredekilerin yardımıyla 30 kiloluk çocuğunu sırtlayan 60 kiloluk anne, asansör olmayan okulun merdivenlerini tırmanıyor. Annesine üzülüyor Sınıfında tekrar tekerlekli sandalyeye oturan İsmail Çayırlı kendisi için not tutan arkadaşlarının desteğinden memnun ancak annesi için üzülüyor: “Annem beni merdivenlerden çıkarırken çok yoruluyor. Okulda engelli asansörü olsaydı annem bu kadar yorulmazdı. Tek isteğim okuluma engelli asansörü yapılması ve akülü sandalye alınması.”
Sıkı bir Galatasaray taraftarı olan İsmail sağlığına kavuşup doktor olmayı hayal ederken öğretmeni Nazmiye Ata da “İsmail takdirlik bir öğrenci. Ellerini kullanamıyor ama çok başarılı. Sınıfta arkadaşlarına dersleri konusunda yardım ederken evde de kardeşlerinin matematik ödevlerini yapıyor” İsmail'in üç aylıkken menenjit hastalığı geçirdiğini kaydeden anne Emine Çayırlı oğlunu taşımaktan şikâyetçi değil, ancak onun da dileği, okula asansör yapılması: “İsmail çok ağır ama taşımak zorundayım. O benim oğlum. Ben de İsmail için asansör yapılmasını istiyorum.”

Sözleşmeliler Kadroya Alınsın...

MEB'na bağlı eğitim kurumlarında sözleşmeli statüde görev yapan öğretmenlerin kadroya alınmaları kanun teklifinde bulunuldu.

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı eğitim kurumlarında sözleşmeli statüde görev yapan öğretmenlerin MEB öğretmen kadrolarına, hizmet sürelerine, bölgelerine ve hizmet puanlarına bakılmaksızın naklen atanmalarını öngören kanun teklifini Meclis Başkanlığı'na sundu.
Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik öngören kanun teklifinin gerekçesinde özellikle AKP döneminde sözleşmeli öğretmenlik, ücretli öğretmenlik gibi istihdam usullerinin yaygınlaştırıldığı belirtildi. Bu durumun ihtisas mesleği olarak tanımlanan öğretmenliğe zarar verdiği, eğitimin niteliğini düşürdüğü ifade edilen gerekçede “Sözleşmeli öğretmenler ile kadrolu öğretmenler arasında hiçbir ayrım yok denmesine rağmen sözleşmeli öğretmenler bir çok bakımdan kadrolu öğretmenlerin sahip oldukları haklardan mahrum bırakılmıştır. Bu kanun teklifi bu haksızlıkları ortadan kaldırmak amacıyla verilmiştir. Sözleşmeli öğretmen olarak çalışanlar, KPSS'ye tekrar girmek için ders çalışmakta, işlerine yoğunlaşamamaktadır. Yargı kararları ile sabittir ki, öğretmenlik asli ve sürekli bir ihtisas mesleğidir“ denildi.
Teklifte ise sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son verilmesi ve MEB'e bağlı eğitim kurumlarında sözleşmeli statüde çalışan öğretmenlerin MEB öğretmen kadrolarına hizmet sürelerine, hizmet bölgelerine ve hizmet puanlarına bakılmaksızın naklen atanmaları öngörüldü.

25 Şubat 2010 Perşembe

Geleceğin Tasarımcıları Yarışacak...

Üniversitelerin mimarlık, iç mimarlık, peyzaj mimarlığı, şehir planlama ve endüstriyel tasarım bölümü öğrencileri, yarışacak.

Seranit'in, genç tasarımcı adayları ile gerçekleştireceği projeyle Beyoğlu, Şişli, Beşiktaş, Beykoz, Sarıyer, Ümraniye, Üsküdar ve Fatih Belediyelerinde bulunan İstanbul'un 8 ilçesindeki merdivenli sokaklar yenilenecek. Türk porselen karo sektöründe kalitesi ve tasarımlarıyla dikkat çeken Seranit, “Seranit ile Merdivenli Sokaklar” projesi dahilinde Türkiye genelinde mimarlık, iç mimarlık, peyzaj mimarlığı, şehir planlama ve endüstriyel tasarım bölümlerinde öğrenim görmekte olan öğrenciler arasında yapacağı tasarım yarışması ile İstanbul'un merdivenli sokaklarını yeniliyor. “Seranit ile Merdivenli Sokaklar” projesi için Beyoğlu, Şişli, Beşiktaş, Beykoz, Sarıyer, Ümraniye, Üsküdar ve Fatih belediyeleri ile iş birliği yapılarak, İstanbul genelinde sekiz merdivenli sokak Seranit sponsorluğunda yenilenecek. “Seranit ile Merdivenli Sokaklar” projesi için Beyoğlu, Şişli, Beşiktaş, Beykoz, Sarıyer, Ümraniye, Üsküdar ve Fatih belediyeleri ile iş birliği yapılarak, İstanbul genelinde sekiz merdivenli sokak Seranit sponsorluğunda yenilenecek. İstanbul'un özel bir parçası olan merdivenli sokaklar geleceğin profesyonelleri tarafından yeniden tasarlanacak ve Seranit'in özel olarak geliştirdiği “Merdiven basamağı” ürünü ile kaplanacak. Yarışma sonucunda dereceye giren tasarımlar belirlenen 8 ilçede uygulanacak. Başkanlığını Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölüm Başkanı Prof. Rengin Ünver'in yapacağı yarışma jürisinde; Prof. Kemal Çorapçıoğlu (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi), Doç. Dr. Sinan Mert ŞENER (İstanbul Teknik Üniversitesi), Doç. Dr. Feride Önal (Yıldız Teknik Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Müjdem Vural (Yıldız Teknik Üniversitesi), Boğaziçi İmar Müdürü Y. Mimar Yakup Demirhan (İstanbul Büyükşehir Belediyesi) ve Seranit Genel Müdürü Hamdi Altunalan bulunuyor. Yarışma 25 Şubat 2010 tarihinde başlayacak ve 15 Mayıs 2010 tarihinde sona erecek. Sonuçların ilanı ve ödül töreninin hemen ardından dereceye giren tasarımlar Seranit sponsorluğunda hayata geçirilecek. Yarışma sonucunda her bir merdivenli sokak için birinci seçilen tasarıma 5.000 TL ödül verilecek. Birinci seçilen sekiz merdivenli sokak tasarımı arasından yeniden bir değerlendirme yapılarak, birinci seçilen tasarıma İtalya'nın önde gelen tasarım okulu Domus Academy'de 15 günlük yaz bursu, ikinci seçilen tasarıma 2010 Uluslararası İspanya Mimarlık Festivali ve üçüncü seçilen tasarıma 2010 Londra Bienali'ne katılım hakkı verilecektir. Geliştirdiği çarpıcı kreasyonlarını mekanlara taşıyan Seranit, “Merdivenli Sokaklar” projesi ile şimdi de İstanbul'un merdivenli sokaklarına dokunuyor…

Simit Paraları Haiti'ye...

Deprem felaketine duyarsız kalmak istemeyen öğrenciler, bir haftalık simit paralarını Haiti'ye gönderdi.
Bursa'da ilköğretim okulu öğrencileri, bir haftalık simitlerinden fedakarlık yaparak topladıkları 528 TL parayı deprem felaketi ile sarsılan Haiti'ye gönderdiler. Haiti'de yaşanan deprem felaketini televizyondan seyrettiğinde dayanamayıp etkilenen Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim okulu 8. sınıf öğrencisi 14 yaşındaki Meleknur Gündal, kendisini, geride kalan depremzedeler için bir şeyler yapmak zorunda hissetti. Meleknur Gündal, Haiti'de meydana gelen depremden sonra televizyondan izlediği görüntüler sonrasında başlattığı yardım kampanyası ile örnek bir davranışta bulundu. Fikrini açtığı arkadaşlarından da destek bulan Meleknur Gündal, sınıf arkadaşlarına, "Bir haftalık simitlerimizden fedakarlık yaparak parasını deprem bölgesindeki arkadaşlarımıza yardım edelim. Oradaki kardeşlerimiz aç, bir şey yiyip içemiyorlar, biz de bir hafta simit yemeyerek harçlıklarımızı toplayıp kardeşlerimize gönderelim." teklifinde bulundu. Arkadaşlarının da desteğini alan Gündal, bunun üzerine hazırladığı karton kumbara ile 528 TL para topladı. Sınıfa konulan karton kumbara içinde bir haftada toplanan 528 TL, bir bankanın Haitiye yardım kampanyası için açtığı hesap numarasına yatırıldı.

Kayserili Öğrenciden İlginç Buluş...

Proje Tabanlı Beceri İl Yarışması'na katılan öğrenciler Kayseri'de ilginç bir buluşa imza attı.
Kayseri Anadolu Turizm Otelcilik ve Meslek Lisesi'nde düzenlenen Proje Tabanlı Beceri İl Yarışması'na katılan öğrencilerden birinin yaptığı keçiboynuzu kahvesi ilgi topladı. 2009-2010 Eğitim Öğretim Yılı Proje Tabanlı Beceri Yarışması'nda, Kocasinan Kız Meslek Lisesi öğrencilerinden Berna Kaya'nın yapmış olduğu keçiboynuzu kahvesi ilgi topladı. Özellikle cinsel gücü artırma ve isteksizlik gibi sorunlara da çare olduğu belirtilen bu kahvenin; baş ağrıları, alerji, astım, bronşit, kanser ve çocuk felci gibi birçok hastalığa karşı etkili olduğu öne sürüldü. Keçiboynuzu kahvesinin, protein oranı ve besin değerinin de fazla olması nedeniyle insan vücudunda bulunan hücrelerin yenilenmesinde de faydalı olduğu kaydedildi.

Doğramacı 95 Yaşında Vefat Etti...

YÖK'ün kurucu başkanı ve Bilken Üniversitesi kurucusu Prof. Dr İhsan Doğramacı vefat etti.
Doğramacı'nın, tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde, ''çoklu organ yetmezliği'' nedeniyle yaşamını yitirdiği bildirildi. Doğramacı, 9 Kasım 2009 tarihinden bu yana Hacettepe Üniversitesi Hastanelerinde yoğun bakım tedavisi gördüğü kaydedildi. İHSAN DOĞRAMACI'NIN ÖZGEÇMİŞİİhsan Doğramacı, 3 Nisan 1915'de Irak'ın Erbil kentinde doğdu. Doğramacı, son olarak Bilkent Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı, Türkiye ve Uluslararası Çocuk Sağlığı Merkezi Başkanlığı, UNICEF Türkiye Milli Komitesi Başkanlığı ile Uluslararası Pediatri Kurumu Onursal Başkanlığı görevlerini sürdürüyordu. Londra'da 1971'de Kraliyet Tıp Koleji üyeliği yapan Prof. Dr. Doğramacı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde 1947-1954 yılları arasında öğretim görevlisi, doçent ve profesör olarak hizmet verdi. İhsan Doğramacı, 1955-1967 yıllarında Ankara Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü Pediatri Profesörü olarak görev yaparken, 1967-1981 yılları arasında da Hacettepe Üniversitesinde çalıştı. Doğramacı, 1963-1965 yılları arasında Ankara Üniversitesi Rektörlüğü'nde bulundu. Prof. Dr. Doğramacı, ''Orta Doğu Teknik (ODTÜ) Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı (1965-1967), Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü (1967-1975), Tıp ve Sağlık Bilimleri Milli Konseyi Başkanlığı (1974-1981) yaptı. Doğramacı, Yüksek öğretim Kurulu'nun (YÖK) ilk başkanlığını (1981-1992) da üstlendi. Değişik üniversitelerden fahri doktora unvanı verilen Doğramacı, birçok uluslararası akademi ve pediatri cemiyeti üyesiydi. Prof. Dr. Doğramacı, 1985'te Türkiye'nin ilk özel üniversitesi Bilkent Üniversitesini kurdu; 1963'de Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesinde entegre eğitim sistemini uyguladı. Ankara'da Hacettepe Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi ve Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesine birer Tıp Fakültesi kurulmasında öncülük eden Doğramacı, YÖK Başkanı olarak Kayseri-Erciyes, Samsun-Ondokuz Mayıs, Sivas-Cumhuriyet, Eskişehir-Anadolu Üniversitelerinin kurulmasına da destek verdi. İhsan Doğramacı, uluslararası birçok kuruluşta ve örgütte onursal başkanlık, başkanlık, yönetim kurulu üyeliği, üyelik, danışmanlık görevlerini de yürütmüştü. İhsan Doğramacı'nın 80'den fazla mesleki periyodiklerde, özellikle çocuk ve halk sağlığı ve tıp eğitimi hakkında yayınlanmış makaleleri; ayrıca Prematüre Bebek Bakımı, Annenin Kitabı isimli kitapları bulunuyor. Prof. Dr. İhsan Doğramacı, TÜBİTAK Hizmet Ödülü, Leon Bernard Vakfı Ödülü (Dünya Sağlık Örgütü), Christopherson Ödülü (Amerikan Pediatri Akademisi), Maurice Pate Ödülü (UNICEF) sahibiydi. Ayrıca, Officier de la Legion d'Honneur (Fransa), Gran Oficial, Orden del Merito de Duarte, Sanchez y Mella (Dominik Cumhuriyeti), First Rank Commander of the Order of the Lion of Finland (Finlandiya), First Rank Commander of the Order of Merit of Poland (Polonya), Gran Cruz Placa de Plata de la Orden Heraldica de Cristobal Colon (Dominik Cumhuriyeti) nişanları ve T.C. Devlet Üstün Hizmet Madalyası almıştı. İhsan Doğramacı'nın, Bilkent semtinde babası ''Doğramacızade Ali Paşa'' adına yaptırdığı bir cami bulunuyor. İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça ve Farsça bilen İhsan Doğramacı, evli ve Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Doğramacı ile birlikte 3 çocuk babasıydı.

Öğretmen ve Öğrenciler 'Chat'te...

MEB, öğretmenler ve öğrencilerin katılabileceği özel bir 'chat' internet sitesi hazırlıyor.
Mİllİ Eğitim Bakanlığı (MEB) öğretmenlerin bilgilerini ve derslerle ilgili fikirlerini diğer öğretmenlerle paylaşabilmeleri için sanal forum kuruyor. MEB, öğretmenler ve öğrencilerin katılabileceği özel bir 'chat' internet sitesi hazırlıyor. Sistemle öğretmenler çeşitli illerdeki meslektaşlarıyla da sohbet edebilecek. Aynı branşlardaki öğretmenlerin yanı sıra ayrı branşlardaki öğretmenler de birbirleriyle iletişim kurabilecek. SINIRLAR KALKIYOR Öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerde sık sık bir araya geldiğini ifade eden Bakanlık yetkilileri de bu sistemle bunun her an zaman ve mekan sınırlaması olmadan mümkün olabileceğini söyledi. Kurulacak forumdan öğrenciler de kısıtlı oranlarda yararlanabilecekler. Öğrenciler, öğretmenlerin onay vermesi durumunda öğrenci öğretmenlerinden bilgi edinebilecek. Farklı illerdeki öğretmenlerden de görüş alabilecek. Öğrenciler, branş öğretmenleri tarafından eklenen yazı, makale gibi materyalleri de edinebilecek. NİTELİK ARTARSA ÜRETİM DE ARTAR YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, projeye ilişkin şunları söyledi: 'İngiltere'deki uygulamaları göz önünde bulundurarak öğrencilerimiz için güzel şeyler yapmak istiyoruz. 1 milyondan fazla 2 yıllık okuldan mezun öğrenci var. Öğrencilerimizin yurtdışında olduğu gibi ders kredisini artırmayı ve üniversite mezunu olmalarını sağlayacağız. Bu öğrencilerin nitelikleri artırılırsa ülkemizin üretim gücü artar.' MEZUNLARA MÜJDE MYO'lerden mezun olup çalışmaya devam eden öğrenciler de 4 yıllık üniversite diploması alabilecek. Üniversite ile ilişkilendirilen öğrenciler tıpkı lisedekiler gibi proje derslerini verirlerse fakülte diploması alabilecek. Okulda iş, işte okul YÖK, daha önce METGEM (Bahçeşehir Üniversitesi Mesleki ve Teknik Eğitimi Geliştirme Merkezi) tarafından uygulanmaya başlanan 'okulda iş, işte okul' projesini hayata geçiriyor. Ayrıca MYO mezunu öğrenciler bir taraftan çalışırken diğer yandan 4 yıllık fakülte mezunu olacak. Projeye göre, Meslek Yüksek Okulu'ndan mezun olanlar çalışırken 4 yıllık fakülte mezunu olabilecek. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan 'Öğrenciler çalışırken üniversiteyle bağlantılı proje derslerini vererek fakülte bitirebilecekler. Bu projenin üzerinde özenle çalışıyoruz' diye konuştu. İngiltere'de olduğu gibi çalışarak okuma imkanı sağlayan bu projeye göre, MYO'da okuyan öğrencilerin ders kredileri hesaplanacak. Çalışırken ek kredi alan öğrenciye ayrıca üniversite proje dersleri verecek. Bu dersleri başarı ile geçen öğrenci lisans diploması alabilecek. Böylece öğrenci 4 yıllık fakülte hakkı elde etmiş olacak.

24 Şubat 2010 Çarşamba

MEB SBS'ye El Attı...

Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, velilerden alınan şikayetler üzerine SBS konusunda araştırma yaptırıldığını bildirdi.

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, iki yıldır uygulanan Seviye Belirleme Sınavları ile ilgili velilerden bazı şikayetler aldıklarını belirterek, bu nedenle SBS konusunda bağımsız akademisyenlere araştırma yaptırıldığını bildirdi. Bu araştırmanın sonucunu beklediklerini belirten Çubukçu, aksayan yönler tespit edilirse bunların üzerinde duracaklarını söyledi. Çubukçu, Anadolu Ajansı'na, SBS ile ilgili yürütülen çalışmaya ilişkin açıklama yaptı. SBS'nin 2 yıl önce Ortaöğretim Kurumları Sınavı'nın (OKS) yerine getirildiğini anımsatan Çubukçu, bir sınav sistemi değişikliğine gidildiğinde veya ölçme-değerlendirme ile alanlarla müfredatla ilgili değişiklikler yapıldığında, bu değişikliklerin sonuçlarını kısa vadede görmenin mümkün olmadığına işaret etti. Çubukçu, ''Bazen bir sonucu test edebilmek için doğru mu yanlış mı diye, çok uzun yıllar geçmesi gerekiyor. Oysa ki eğitim sistemi artık daha hızlı ve rekabete açık, değişimin de artık daha hızlı gerçekleştirilmesi gereken dönemlerdeyiz'' diye konuştu. ''BEKLENTİ OLUŞTU'' SBS sistemi getirildiğinde birtakım beklentiler oluştuğunu belirten Çubukçu, çocukların dershaneye yönelmelerinin önleneceğinin söylendiğini kaydetti. Yeni sisteme geçilmeden önce yaşanan tartışmalara değinen Çubukçu, OKS'ye yönelik itirazları ve eleştirileri anımsattı. Öğrencinin tek bir sınavla değerlendirildiği, sınavın tam ergenlik dönemine denk geldiği, ölçme-değerlendirmenin sağlıksız olduğu, sadece sınav sonuçlarının değil okul başarılarının da etkili olması gerektiği yönünde birtakım tartışmalar yapıldığını anlatan Çubukçu, şöyle devam etti: ''Bakanlık da bu manada çok kapsamlı bir çalışma yürüterek, tüm tarafları biraraya getirdi. Büyük bir yenilik olarak sunuldu ve beklenti oluştu. Bu itirazlar ve bu beklentilerle birlikte oluşturulan yeni sistem yürümeye başladı ve henüz iki yıllık bir süreçte bu kez itirazlar başladı. İki yıllık uygulama sonucunda velilerden şu tür şikayetler alıyoruz; 'çocuğum neredeyse sürekli ders çalışıyor, sosyal aktivitelerini ve hobilerini tamamen kaybetti. Daha doğrusu bir hobiye ayıracak zamanı yok. Zamanının büyük bölümünü dershanelerde veya ders alarak geçiriyor. Bu sınav sistemi öyle bir hale getirdi ki bizi, çocuğum çok daha erken yaşlarda ve daha yoğun bir çalışmayla karşı karşıya kaldı ve bu sorumluluk çok ağır.' Biz bakanlık olarak bütün bu itirazları dinlemek durumundayız. Kulağımızı açmak durumundayız. Yaptığımız her şeyi 'hiç tartışılmaz, en doğrusu bu' diye ilerleyemeyiz. Aslında Türkiye'de her uygulama çalışmasını veya bu tür çalışmaları, her yeni sistemi, beklenen amaca hizmet edip etmediğini, bütün bu ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığını ve uygulamadaki aksaklıkları görmek için mutlaka araştırmalara konu etmek lazım.'' Çubukçu, bu nedenle SBS'nin incelenmesi için çalışma başlatıldığını bildirdi. Çubukçu, ''Biz de SBS sisteminin her yönüyle incelenmesi için, öğrenci üzerindeki etkisi, okul başarısı ve öğrenme yöntemleri üzerindeki etkisiyle ilgili kapsamlı bir araştırma yapalım, dedik. Sonuçlarına göre aksayan yönler varsa bunların üzerinde duralım'' diye konuştu. SBS'nin kaldırılacağı yönündeki söylentilerle ilgili de Çubukçu, ''İki yıl önce belirlenmiş, bu kadar geniş mutabakatla. 'Tekrar OKS'ye dönelim...' Demek ki onun da sayısız sakıncaları ve sıkıntıları vardı. Böyle bir şey yok'' dedi. ''RAPOR BEKLEYECEĞİZ'' SBS ile ilgili araştırmanın bakanlık dışından uzmanlara yaptırılacağını ifade eden Çubukçu, bunun için ihaleye çıkıldığını anlattı. Çubukçu, ''Konu başlıklarına göre bir grup akademisyen ihaleyi aldı. Bağımsız bir akademisyen grubu araştırma yapıyor. Yani Bakanlık içinde yaptırmıyoruz. Onların raporlarını bekleyeceğiz'' diye konuştu.

Sözleşmeli Öğretmenler Dertli...

Eğitim-Bir-Sen'in sözleşmeli öğretmenlerin performansı ile ilgili yaptığı araştırmadan çarpıcı sonuçlar çıktı...

Eğitim-Bir-Sen'in araştırmasına göre, sözleşmeli öğretmenlerin yüzde 84.4'ünün performansı, kadroya geçişlerindeki belirsizlikten dolayı olumsuz etkileniyor.
Eğitim-Bir-Sen'den yapılan yazılı açıklamada, sendikanın Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından uzun bir süredir kadroya geçirilmeyi bekleyen sözleşmeli öğretmenlerin kadro sorununa bakış açılarını, tutumlarını ve çözüm önerilerini belirlemek amacıyla 81 ilde 2 bin 500 sözleşmeli öğretmene anket uygulandığı belirtildi. Araştırmaya göre, sözleşmeli öğretmenlerin yüzde 17.4'ü sözleşmelilikte birinci, yüzde 22.4'ü ikinci, yüzde 29.4'ü üçüncü, yüzde 30.8'i ise dördüncü yılında bulunuyor. Araştırmaya katılan sözleşmeli öğretmenlerin yüzde 82.3'ü statülerinden dolayı çalıştıkları okulda kadrolu öğretmenlere karşı psikolojik eziklik duygusu yaşıyor. Sözleşmeli öğretmenlikte geçen süre arttıkça, sözleşmeli öğretmenlerin statülerinden dolayı çalıştıkları okulda kadrolu öğretmenlere karşı psikolojik olarak eziklik hissetme oranının arttığı, dördüncü yılında olan sözleşmeli öğretmenlerin diğer sözleşmeli öğretmenlere nazaran psikolojik olarak kendilerini daha fazla ezik hissettiği bildirildi. Sözleşmeli öğretmenlerin yüzde 84.4'ü, kadroya geçişlerindeki belirsizlikten dolayı girdikleri derslerde veya görevlerinde performanslarının olumsuz etkilendiğini, yüzde 10'u kısmen olumsuz etkilendiğini, yüzde 5.6'sı ise olumsuz etkilenmediğini ifade ediyor. Ankete katılanların yüzde 10.4'ü kadrolu olarak atanacağına kesinlikle inandığını belirtirken yüzde 20.5'i atanacağına inandığını, yüzde 29.2'si atanacağına kısmen inandığını, yüzde 11.2'si atanacağına inanmadığını ve yüzde 28.8'i atanacağına kesinlikle inanmadığını belirtiyor. Buna göre, her 3 sözleşmeli öğretmenden 1'i kadrolu olarak atanacağına kesinlikle inanmıyor, öğretmenlerin yüzde 40'ı ise kadrolu olarak atanamayacağını ve kesinlikle atanamayacağını düşünüyor. Sözleşmeli geçen süre arttıkça kadrolu atanamama düşüncesi de artıyor. Sözleşmelilikte dördüncü yılında olan her 2 öğretmenden birinin kadrolu olarak atanamayacağına inanıyor. MEB'in kadroya geçişleriyle ilgili açıklamalarını inandırıcı bulan sözleşmeli öğretmenlerin oranı yüzde 17 iken inandırıcı bulmayanların oranı 65.6'ye ulaşıyor. Sözleşmeli öğretmenlerin yüzde 67.9'u ''MEB'in kendilerine yönelik tutumundan dolayı sözleşmelileri şartsız olarak kadroya geçireceğine inanmadığını'' belirtirken, yüzde 16.3'ü inandığını ifade ediyor. Sözleşmeli öğretmenlerin yüzde 43.8'i kendilerinin kadroya geçirilememelerinin hükümetin tavrından kaynakladığını, yüzde 43.8'i MEB'in tavrından kaynaklandığını, yüzde 12.4'ü ise Maliye Bakanlığının tavrından kaynaklandığını düşünüyor. MEB'in kendilerini kadroya geçirme esnasında uygulamasını istedikleri şartlar sıralandığında, öğretmenlerin yüzde 44.1'i tüm sözleşmeli öğretmenlerin kademeli olarak kadroya geçirilmelerini, yüzde 24.8'i hizmet süresini, yüzde 14.9'u hizmet puanı ve hizmet süresini, yüzde 7.2'si hizmet puanını, yüzde 6.1'i görevlendirilmedeki KPSS puanını ve yüzde 2.9'u KPSS puanlarından en yüksek olanını dikkate alması gerektiğini ifade ediyor. ''58 ALANDA 70 BİN SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN GÖREV YAPIYOR'' Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez, 58 alanda 70 bin sözleşmeli öğretmenin görev yaptığını belirterek, sözleşmeli öğretmenlerle kadrolu öğretmenler arasındaki yapılanma farkının çalışma barışını bozduğunu, ikinci sınıf istihdam biçiminden dolayı sözleşmeli öğretmenin kendini kötü hissettiğini ifade etti. Öğretmenliğin, aidiyet duygusunun en fazla hissedildiği meslek olduğuna dikkati çeken Etyemez, ''Onun için öğretmenlikte sözleşmelilik olmamalıdır. Dolayısıyla sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesine yönelik çalışma biran önce tamamlanmalıdır. Bundan sonra da herhangi bir şekilde sözleşmeli öğretmen alımı yapılmamalıdır. Eğitimimiz ve eğitimcilerimiz ikinci sınıf istihdam biçiminden kurtarılmalıdır'' değerlendirmesinde bulundu. Sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi konusunda şimdiye kadar birçok etkinlik gerçekleştirdiklerini belirten Etyemez, MEB ile imzaladıkları Kurum İdari Kurulu Ekim 2009 Çalışma Raporu'na, ''Sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesine ilişkin çalışmaların sonuçlandırılması'' şeklinde bir madde koyduklarını ve ''70 Bin Sözleşmeli Öğretmenden 70 Bin Dilekçe'' kampanyası başlattıklarını hatırlattı.

İTÜ Çalışıyor

İTÜ'nün OTAM ve TÜMOSAN iş birliği ile, Türkiye'de ilk kez TÜBİTAK destekli ürettiği motor ezber bozacak.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Otomotiv Teknolojileri Araştırma Geliştirme Merkezi (OTAM) ve Türk Motor Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (TÜMOSAN) iş birliğiyle, Türkiye'de ilk kez TÜBİTAK destekli çevre dostu yeşil LPG'li dizel motor üretildi.
İTÜ'den yapılan yazılı açıklamada, AR-GE çalışması yapabilmek, teknolojik buluşlara imza atabilmek, bilgi birikimini üretime dönüştürmek ve sanayinin sorunlarına çözüm bulabilmek amacıyla, üniversite ve sanayi gibi iki önemli gelişim aktörünün bir arada rol oynaması gerekliliğine inanan İTÜ'nün, bu kapsamda yaptığı çalışmalarla öncülük etmeye devam ettiği belirtildi. Bu çalışmalardan biri olan ve AB standartlarına uygun olarak tasarlanan ve üretilen LPG'li dizel motorun yüzde 33 daha düşük maliyeti, yüzde 15 daha yüksek motor verimiyle dikkat çektiği ifade edilen açıklamada, yeni teknoloji dizel motorun 26 Şubat günü üniversitenin Ayazağa Yerleşkesi'nde düzenlenecek toplantıda tanıtılacağı bildirildi. Toplantıda, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, TÜMOSAN Genel Koordinatörü Kurtuluş Öğün ve OTAM Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Göktan'ın LPG'li dizel motor ile ilgili bilgi vereceği ve ardından teknik gezi yapılacağı kaydedildi.

23 Şubat 2010 Salı

Kitap Kurdu Muazzez Nine...

Eskişehir'de iki torununa okuma alışkanlığı kazandırmak için düzenli olarak kütüphaneye götüren 74 yaşındaki Muazzez nine, kitap kurdu oldu.
Eskişehir'de iki torununa okuma alışkanlığı kazandırmak için düzenli olarak kütüphaneye götüren 74 yaşındaki Muazzez Balkan, adeta kitap kurdu oldu.
Torunları Dilan ve Berna'yı haftada iki gün kütüphaneye götüren Muazzez Balkan, kendisi de ayda 10 kitap okumaya başladı. İlerlemiş yaşına rağmen bununla da kalmayan Balkan, her okuduğu kitabın özetini torunlarına ve kızlarına anlatıyor. Beş buçuk ayda 50 kitap okuyarak iki torununu da geride bırakan Balkan, kütüphane çalışanlarının hayranlığını kazanmış. Muazzez nine daha çok Türk romanlarını tercih ediyor. Önceleri ayda birer kitap okuyan torunları ise nineleri sayesinde şimdi ayda dört beş kitap bitiriyor. Muazzez ninenin son bir ay içerisinde okuduğu kitaplar arasında Çalıkuşu, Samanyolu, Gençlik Rüzgarı, Hür Şehrin İnsanları, Sağır Dere ve Diriliş romanları yer alıyor. Muazzez Balkan, amacının torunlarına kitap okuma alışkanlığı kazandırmak ve onların daha bilgili hale gelmesini sağlamak olduğunu belirterek, "Kitaplar adeta arkadaşım. Hem bilgi sahibi oluyorum hem de kendimi geliştiriyorum. Torunlarımı kütüphaneye getirmem, okuma alışkanlığımı daha da artırdı. Artık günde iki öğün kitap okuyorum. Çok mutluyum." şeklinde konuşuyor. Muazzez Balkan'ın küçük torunu Berna ninesinin bu girişimi sayesinde daha fazla kitap okumaya başladığını ifade ediyor. Berna Balkan, "Önceden kitap okumazdım. Şimdi ayda 6-7 kitap okuyorum. Para biriktirip kitap alıyorum. Okulda başarım arttı, unutkanlığım geçti." diyerek okuduğu kitapların faydasını anlattı. Büyük torun Dilan da, en son kitabı ilkokul son sınıfta okuduğuna işaret ederek, "Ninem sayesinde yeniden kitapla tanıştım. Şimdi ayda 5-6 kitap okuyorum." dedi. Velilerin hep çocukları için kütüphaneye kitap almaya geldiğini anlatan kütüphane müdürü Mehmet Akkaya, şunları söyledi: "Ama Muazzez Hanım torunlarıyla gelip burada kitap okuyor. Bu bizim için çok önemli. Çünkü gençlere örnek oluyor. Bu tip insanların çoğalması lazım."

Lise Son Sınıflara Müjde...

MEB, üniversite sınavına hazırlanan lise son sınıf öğrencilerinin sahte sağlık raporlarıyla uğraşmaması için yeni bir düzenleme getirdi.
Milli Eğitim Bakanlığı, üniversite sınavına hazırlanan lise son sınıf öğrencilerinin sahte sağlık raporlarıyla uğraşmaması için devamsızlıkta 'rapor yerine velinin yazılı başvurusunu' yeterli saydı.
Halen 20 gün 'özürsüz', 25 gün de rapor alarak 'özürlü' devamsızlık yapabilen lise öğrencileri artık 25 günlük özürlü devamsızlıkları için de rapor almak zorunda olmayacak. Sadece lise son sınıf öğrencilerine verilen bu imkanla 'öğrenci velisinin okul müdürlüğüne yazılı olarak başvurması halinde beyan edeceği süre' de özürlü devamsızlıktan sayılacak. Ancak özürlü ve özürsüz devamsızlık süresi 45 günü yine geçemeyecek. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu dün 'özürlü devamsızlık' konulu illere bir genelge göndererek uygulamanın detaylarını bildirdi. Genelgede Bakan Çubukçu, 'ortaöğretim kurumlarında öğrenim gören son sınıf öğrencilerinin yıl boyu yoğun bir çalışma temposu göstererek ÖSS'ye hazırlandıklarını' kaydetti. Öğrencilerin 'sınav streslerinin azaltılması, derslere motivasyonlarının sağlanması ve sınavlara psikolojik olarak daha rahat girmelerini' amaçladıklarını vurgulayan Nimet Çubukçu, "Bu yıla mahsus olmak üzere yönetmelikte belirtilen özürlerin yanı sıra öğrenci velisinin okul müdürlüğüne yazılı olarak başvurması halinde beyan edeceği sürenin de özürlü devamsızlıktan sayılması, öğrenci ve velilerine moral kazandıracaktır." dedi. Benzer bir genelge geçen sene nisan ayında da yayınlanmıştı. Bu sene üniversite sınavlarının iki aşamalı olması ve birinci basamak sınavının (YGS) nisan ayında yapılacak olması nedeniyle öğrenciler 'rapor' telaşına erken düşmüştü. Bakanlık da geçen seneki genelgesini bu sene erkene aldı ve öğrencileri rahatlattı.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Yeni İstanbul Milli Eğitim Müdürü...

Yeni İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü belli oldu.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğüne, görevi bir süredir vekaleten yürüten Muammer Yıldız atandı. Bazı bakanlıklara ait atama kararları Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişliklerine Dr. Mehmet Cilacı ve Kadir Balaban atandı. Milli Eğitim Bakanlığında açık bulunan Bakanlık Müşavirliğine Çankırı İl Milli Eğitim Müdürü Durmuş Özdemir atanırken, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğüne, bu görevi bir süredir vekaleten yürüten Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi Muammer Yıldız atandı. Sağlık Bakanlığında açık bulunan İlaç ve Eczacılık Genel Müdür Yardımcılığına Bedrettin Uluat'ın atanması kararlaştırıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığında açık bulunan Başmüfettişliklere, müfettişler Cemalettin Ulusoy, Müjdat Yücel, Suzan Kurt, Ali Atlıhan ve Müşerref Can'ın atanması, Çevre ve Orman Bakanlığında açık bulunan Personel Dairesi Başkanlığına Halim Bediz'in atanması uygun görüldü.

Çocuklara Çok Amaçlı Çanta...

Meslek lisesi öğrencileri okul öncesi çağdaki çocukların kişisel gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla ilginç bir çanta üretti.

Samsun İlkadım Kız Teknik Öğretim Olgunlaşma Enstitüsü ve Kız Teknik ve Kız Meslek Lisesince okul öncesi çağdaki çocukların kişisel gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla "Uğurlu piti iş başında" adı altında çok amaçlı olarak hazırlanan sırt çantaları, şapka ve maske olarak kullanılabiliyor, duvar süsü yapılabiliyor.
Kız Teknik Öğretim Olgunlaşma Enstitüsü ve Kız Teknik ve Kız Meslek Lisesi'nce Milli Eğitim Bakanlığınca düzenlenen "Meslek Liseleri Proje Tabanlı Beceri Yarışması' için "Uğurlu Piti İş Başında" adlı çok amaçlı bir sırt çantası hazırlandı. Samsun il genelinde birincisi olan projenin Danışmanı Şefika İşiten, yaptığı açıklamada, çantanın okul önce çocukların kişisel gelişimlerinin düşünülerek üç ayda tamamlandıklarını söyledi. Çantanın 6 özelliğinin bulunduğunu belirten İşiten, şu bilgileri verdi: "Çocuklar eline aldığında her bir yerine dokunduğunda farklı bir duyu alsın istedik. Şekilleri tanımasını ve parmak gelişimin sağlasın istedik. Bu oyuncağın aynı zamanda eğlenceli olmasını da istedik. Kanatlara basıldığında müzik çalıyor. Çocuk kendini geliştirmesi ve eğlenmesini sağlıyor. Okul öncesi eğitimde eşleştirme ve ilişki kurmayı önemsiyoruz buna da yer verdik. Uğur böceğinin kanatları sabitlendiğinde bir maske oluşumu sağladık. Bunda çocukların psikolojik dünyaları ile maskelerin altındaki kendi dünyaları çok farklı, bunu anlatabiliyorlar. Oyuncağın sürprizlerle dolu olmasını amaçladık, arkasında gizli bir fermuarı var. Çocukların keşfetme duygusunu gelişmesini sağlamak için fermuarın içinde bir başlık hazırladık. Bunlarla da yetinmedik. Bu başlığın iç kısmına spor bir cep yaptık ve spor sırt çantası haline getirdik. Ayrıca içine yerleştirdiğimiz gizli bataryalarla gece lambası da olabiliyor. Yer tutmasını istemediğimiz için de aynı zamanda da duvar süsü olarak kullanılması için tasarladık." İşiten, çok amaçlı sırt çantalarını 120 TL'ye satışa çıkardıklarını da ifade etti.

İTÜ'de Köklü Reform...

Öğrencisinin önünde önünü ilikleyen sıradışı yeni İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, üniversiteye bir yılda adeta kabuk değiştirtti.

İstanbul Teknik Üniversitesi 1773 kuruluş yılından beri ilk kez köklü bir değişime gidiyor. Öğrencisinin önünde önünü ilikleyen sıradışı yeni İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, üniversiteye bir yılda adeta kabuk değiştirtti. Geçen yıl öğrenci sayısını sabitleyen üniversite, gelecek yıllarda da mevcudu 7 bine düşürerek lisans değil, yüksek lisansta araştırma geliştirme (ARGE) üniversitesine dönüşecek. Hedef, ARGE'lerle en iyi 100 üniversite sıralamasında yer almak. Üniversite, yerli helikopterden, uyduya ve hatta 'bilim insanı' geliştirmeye kadar sadece 6 projede 250 milyon TL'lik bütçeye ulaştı. İTÜ'de 1.5 yıldır rektör olarak görev yapan Prof. Şahin, Türkiye'nin en çok patent üreten Teknopark'ından, gizli yürüttükleri askeri güvenlik projelerine kadar her alanda iddialı olduklarını söyledi. ARIKOPTER HAZIR SIRA UYDUDA En yakın takipçisi üniversiteden bile yüzde 35 daha büyük bir bütçeye sahip olan üniversite olduklarına dikkat çeken Şahin “Devlet Planlama Teşkilatı'nın talebi ve 35 milyon TL kaynakla 2002'de start verilen 'arıkopter' projesi bu senenin sonunda tamamlanıyor. Uydu projesi için de yaklaşık 10 milyon TL ayrıldı. Üzerine daha büyük kameraların konulacağı bu uydu sayesinde 'ABD bizi evimizin içine kadar görüntülüyor' söylemi artık Türkiye için de kullanılabiliyor olacak” dedi. Mevcut yasaların üniversitelerin kaynak sağlama konusunda yetersiz kaldığını ifade eden Şahin “Biz tüm bu uğraşlarımız sonunda kazandığımız parayı maliyeye devredeceksek neden para kazanıyoruz. Bu tutum dünya üniversiteleriyle rekabet edecek konuma gelmemizi engelliyor. Üniversitelere mali ve idari özerklik verilmeli, özkaynaklar konusunda serbest bırakılmalı” diye konuştu. YÜZDE 100 İNGİLİZCE ŞART Rektör Şahin, 'Teknopark' projelerine 350'den fazla şirketin talip olduğunu vurgulayarak varacağı son noktanın hayaliyle çalışmalarına hız verdiklerini belirtti. Tartışmalı olmasına rağmen önümüzdeki eğitim-öğretim yılında yüzde 100 İngilizce eğitime geçecekleri bilgisini de veren Prof. Şahin şunları söyledi: Dünya üniversiteleriyle yarışabilmek için İngilizce eğitim şart. İTÜ'de şu an yüzde 30 İngilizce eğitim yapılıyor. Yüzde 100'e çıktığında öğrencilerimiz de yurtdışında master ya da doktoraya gittiğinde oradaki hayata daha kolay entegre olacak. Bütçe rekoru kırdı Bakanlıklar, belediye ve genel müdürlüklerin yanı sıra özel sektörle yüzlerce irili ufaklı projeye start veren İTÜ'nün, bu yıl ve geçen yıl başlayan sadece 6 projesi bile 250 milyon TL'ye yaklaştı. • Yüksek Başarılı Hesaplama Projesi: Devlet Planlama Teşkilatı'ndan alınan bütçe 46 milyon TL • Nano Teknoloji Uygulama Araştırma Merkezi: 25 Milyon TL (Çok sayıda özel şirketin sponsorluğunda) • Uzay Bilimleri Projeleri: 40 milyon TL • Arıkopter: 35 milyon TL • Teknokent: 50 milyon TL • İTÜ-Araştırmacı Ve Bilim İnsanı Yetiştirme Programı: 45 Milyon TL

20 Şubat 2010 Cumartesi

Askeri Okulların Yeni Yönetmeliği...

Gülhane Askerî Tıp Akademisi, Harp Okulları ile Astsubay Meslek Yüksek Okulları yönetmeliklerinde yapılan değişiklikler..
Gülhane Askerî Tıp Akademisi, Harp Okulları ile Astsubay Meslek Yüksek Okulları yönetmeliklerinde yapılan değişiklikle, askeri öğrencilerin okullardan ayrılmalarına ilişkin süreler yeniden belirlendi. Milli Savunma Bakanlığı'nca Gülhane Askerî Tıp Akademisi Yönetmeliği, Harp Okulları Yönetmeliği ile Astsubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliği'nde yapılan değişiklik Resmi Gazete'de yayımlandı. Yönetmelikteki değişiklikle, öğrenciler “askerî tıp fakültesine giriş tarihlerinden itibaren dördüncü sınıfın Temmuz ayının son gününe kadar olan süreyi 'geçirdikten sonra' yapılan masrafları ve yasal faizlerini ödese dahi” okuldan çıkamayacak. Ancak, dördüncü sınıfın Temmuz ayının son gününe kadarki 'süre içinde'; 18 yaşını tamamlayan öğrenciler kendi başvurularıyla, tamamlamayan öğrenciler ise velilerinin isteği ile Devlet tarafından yapılan masrafları ve kanunî faizlerini ödemeleri kaydıyla okuldan çıkabilecek. Eski yönetmelikte bu süre askerî tıp fakültesine giriş tarihlerinden itibaren birinci yıl olarak belirlenmişti. Harp Okulları Yönetmeliği'nde yapılan değişikle de, daha önce intibak eğitimi başlangıcından itibaren Devletçe yapılan masrafları ve kanuni faizlerini ödemeleri kaydıyla başka bir şart aranmaksızın okuldan ayrılma süresi bir yıldan dört yıla çıkartıldı. Böylece, Harp okullarındaki öğrenciler, okula giriş tarihlerinden, intibak eğitimi başlangıcından itibaren dördüncü sınıfın Temmuz ayının son gününe kadar olan sürede okul masraflarını ödemeleri kaydıyla başka bir şart aranmaksızın okuldan çıkabilecekler. Astsubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliği'nde de yapılan değişiklikle de, öğrencilerin daha önce intibak eğitimi başlangıcından itibaren Devletçe yapılan masrafları ve kanuni faizlerini ödemeleri kaydıyla başka bir şart aranmaksızın okuldan ayrılma süreleri bir yıldan iki yıla çıkartıldı. Bu okullardaki öğrenciler de, okula “intibak eğitimi başlangıcından itibaren ikinci sınıfın Temmuz ayının son gününe kadar olan sürede okul masraflarını ödemeleri kaydıyla ve başka bir şart aranmaksızın okuldan” ayrılabilecekler.

19 Şubat 2010 Cuma

Formasyonda 2.5 Şartı...

YÖK yetkilileri, pedagojik formasyon almak isteyenlere getirdiği 4 üzerinden 2,5 diploma notu şartında son kararı açıkladı.
YÖK geçen ay eğitim fakülteleri dışındaki fakültelerde okuyup da öğretmen olmak isteyenlere pedagojik formasyon için 4 üzerinden 2,5 diploma notu şartı getirdi. Kurul'un aynı kriteri eski mezunlara da getirmesi öğretmen adaylarını mağdur etti. Okulu bitirdikleri için not ortalamalarını yükseltme şansları bulunmadığına dikkat çeken eski mezunlar, ortalamanın düşürülmesini istiyor. Formasyon almak isteyen fen edebiyat fakültesi öğrencilerinden Muhammet Sarsık, mağduriyetini şöyle anlatıyor: "Benim gibi yüzlerce arkadaş 2,5 not barajı nedeniyle mağdur oldu. Mezun olduğumuz için notu da yükseltme şansımız olmuyor, bu durumda artık öğretmen olma şansımız hiç kalmadı. Benim ortalamam 2,46 ama 2,5 olmadığı için formasyon alamıyorum." Formasyon bekleyen adaylar şikayetlerini ilettikleri YÖK'ten umduklarını bulamadı. Çok fazla sayıda öğretmen adayının öğretmenlik beklediğini kaydeden YÖK yetkilileri, kaliteyi düşürmemek için not barajını indirmeyeceklerini açıkladı.

YÖK Yeni Dekanları Atadı...

YÖK, 9 fakülteye dekan ataması yaptı. İşte ataması yapılan fakülte ve dekanlar...
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yusuf Ziya Özcan başkanlığında toplanan YÖK Genel Kurulu sona erdi. Toplantıda 9 fakülteye dekan ataması yapıldı. Toplantının ardından yapılan yazılı açıklamada, KTO Karatay Üniversitesi Vakfı Mütevelli Heyeti tarafından rektör adayı olarak Yükseköğretim Kurulu'na önerilen Prof. Dr. Mehmet Babaoğlu ile ilgili olumlu görüş bildirilmesine karar verildiği belirtildi. Gedik Eğitim ve Sosyal Yardım Vakfı'nın kurmak istediği meslek yüksek okuluna ilişkin sunum izlendiği, olumlu görüşle Milli Eğitim Bakanlığı'na bildirilmesine karar verildiği kaydedildi. Antalya'da Gaye Eğitim, Sağlık, Spor ve Çevre Vakfı'nca Antalya İbn-i Sina Üniversitesi; Alanya'da Hamdullah Emin Paşa ve Haremi Hatice Tahire Hanım Vakfı'nca Alanya Hamdullah Emin Paşa Üniversitesi; Ankara'da Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Vakfı ile Türkiye Devlet Hastaneleri ve Hastalara Yardım Vakfı'nın müştereken Ankara Bilge Üniversitesi kurma taleplerinin görüşüldüğü, adı geçen vakıfların sunum yapmak üzere Yükseköğretim Kurulu'na davet edilmelerine karar verildiği aktarıldı. Ataması yapılan fakülte ve dekanlar şöyle: "Adıyaman Teknoloji Prof. Dr. Turhan Koyuncu, Anadolu İİBF Prof. Dr. Recai Dönmez İktisat Prof. Dr. Sadık R. Karluk, Mühendislik-Mimarlık Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu, Çukurova Tıp Prof. Dr. Behnan Alper, İzmir Y. Teknoloji Fen Prof. Dr. İsmail Hakkı Duru, Selçuk İİBF Prof. Dr. Tahir Akgemci, Sinop Eğitim Prof. Dr. Levent Bat, Yalova Hukuk Prof. Dr. Seyithan Deliduman." Ayrıca, iki vakıf üniversitesinin mütevelli heyet başkanlıklarının, üniversitelerinin fakültelerine dekan atanmasına yönelik teklifleri değerlendirildi. Bu kapsamda tekliflere, Bahçeşehir Fen-Edebiyat Prof. Dr. Gül Canan Ergin, Maltepe Eğitim Prof. Dr. Hacer Nermin Çelen şeklinde olumlu görüş belirtildi. Bir sonraki Genel Kurul toplantısı 4 Mart'ta yapılacak.

Uzay Kampı Türkiye'ye Büyük İlgi...

İzmir'de faaliyet gösteren Uzay Kampı Türkiye, dünyada kendi alanında eğitim veren dört merkezden biri.

Ziyaretçilerine uzay mekiğiyle uçma fırsatı sunan kamp, kentin modern endüstri merkezi Ege Serbest Bölge Kurucu ve işleticisi AŞ (ESBAŞ) 10 yıl önce kuruldu. Merkez, bugüne kadar başta Avrupa, Amerika ve Arap dünyası olmak üzere 45'ten fazla ülkeden 90 bin öğrenciye eğitim verdi. ESBAŞ'ın kurucu işleticisi olduğu tesiste hem çocuklar hem de yetişkinler için farklı programlar sunuluyor. Mesela 7-15 yaş grubundaki öğrenciler, bilim ve teknoloji alanlarında bilgilendirilip uygulamalı eğitimlere tabi tutuluyor. Türkçe ve İngilizce programlarda öğrenciler, NASA tarafından hazırlanan simülatörlerle takım çalışması ve liderlik becerilerini de geliştirmeye çalışıyor. Sanal uzay mekiği uçuşu yapıyor, astronomi eğitimi alıyor, laboratuvarda deneylerle model roket yapıyor ve fırlatabiliyor. Merkezin halkla ilişkiler yöneticisi Melda Güner, uzay kampının yapılmasına, 'Apollo 11'i taşıyan roketlerin tasarımcısı, Alman asıllı bilim adamı Dr. Wernher Von Braun'un ilham verdiğini söylüyor. Dr. Braun'un bu düşüncesini, 1982 yılında Huntsville Amerika'da açılan ilk uzay kampıyla hayata geçirdiğini aktaran Güner, "ESBAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Kaya Tuncer, yakın dostu olan Apollo proje mühendisi İsmail Akbay'ın önerisiyle Türkiye'de de uzay kampı açmaya karar verdi. Üç yıllık proje çalışmasını takiben Haziran 2000'de hizmete girdi." diyor. Melda Güner'in verdiği bilgilere göre Uzay Kampı Türkiye, tam entegre bir bina olarak projelendirildi. Toplam 325 kişi kapasiteli yatakhanesi bulunan kampta eğitim simülatörleri, bilgisayar, fen ve hidroponik laboratuvarları, Mars kontrol odası, bire bir ölçülerdeki uzay mekiği modeli, yer kontrol merkezi, gözlemevi ve yıldızevi (planetaryum) bulunuyor. Programlara katılan öğrenciler, yaş gruplarına göre 10-12 kişilik takımlara ayrılıyor ve her birinin başında sorumlu bir eğitimci görevlendiriliyor. Uzay Kampı Türkiye'ye yurtiçi ve yurtdışından gelenler, kaldıkları güne ve programa göre ücret ödüyor. Öğrenciler için altı günlük uluslararası yaz kampının İngilizce programı 600, Türkçe programı 550 dolar. Ücretlere yemek, konaklama, eğitimde kullanılan doküman ve malzemeler, şapka ve tişörtler dahil. 9-15 yaş arası çocuklara yönelik kampa katılmak isteyenler ise İngilizce programda 500, Türkçe programda 460 dolar ödüyor. İki günlük 'Yıldızlar ve Gezegenler Macerası' programı, yaklaşık 260 dolar. Ayrıca 7-11 yaş arası çocuklar, aileler ve yetişkinliklere yönelik programlar da tertipleniyor. Randevulu kabul edilen günübirlik ziyaretlere ise 10 dolar alınıyor.

Danıştay Belki İş Adamlarını Anlar!

YÖK Başkanı Özcan, slogan atanların katsayı konusunda kendilerine destek olmadıklarını belirterek iş dünyasından destek istedi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan'ı ziyaret etti.
Prof. Dr. Özcan, Ticaret Odası Başkanı Aslan'dan katsayı konusunda destek istedi. Prof. Dr. Özcan, katsayı konusunda eşitsizliklerin 1998'den beri devam ettiğini ve bu durumu düzeltmek için çalıştıklarını anlattı. Prof. Dr.Özcan, katsayı eşitlemesiyle ilgili olarak yaptıkları düzenlemelerin ve katsayı makasında yapılan değişikliklerin Danıştay tarafından reddedildiğini hatırlatarak, şunları dile getirdi: "Düzenlememiz Danıştay tarafından kabul edilmedi ama orda çok hoş bir gelişme oldu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 15'e 14 gibi bir oylamayla düzenlemeyi reddetti. Bu durum, 14 üye tarafından hiç olmazsa bizim sistemin anlaşıldığı, takdir gördüğü anlamına geliyor. Bu da bize biraz cesaret verdi. Hukuk mücadelesinin ve darbesinin olduğunun söylenildiği şu günlerde, ülkemizde böyle bir noktaya gelmeyi ben son derece olumlu buluyorum. İnşallah da devam edeceğini düşünüyorum." MESLEK LİSESİ MEMLEKET MESELESİ DİYENLER DESTEK VERMEDİProf. Dr. Özcan, Meslek Lisesi memleket meselesi diye slogan atanların katsayı meselesinde destek vermediklerini belirterek, "Madem bu kadar önemliydi beklerdik. Danıştay'a 8. Daire ile konuşsunlar, bizim için bir faaliyette bulunsunlar isterdik" diye konuştu. Prof. Dr. Özcan, yeni TÜSİAD Başkanı'nın bir kendileri için bir şans olduğunu da kaydederek, önümüzdeki ay kendisiyle görüşeceklerini belirtti. Prof. Dr. Özcan, Aslan'a şunları söyledi: "Bir işadamının Danıştay'a giderek iş dünyasının ihtiyaçlarından bahsetmesi, bizim dışarıdan meseleleri anlatmamızdan çok daha etkili olur. Sizin konuşmanız benimkinden daha büyük ağırlık taşır. Bizzat bu meselenin içinde olan insanların Danıştay'a bu meseleyi anlatması daha etkilidir diye düşünüyorum. Sizden ricamız, bu mesele hallolsa da bu meseleyi canlı tutup, ülkemizin ihtiyacı olan mesleki ve teknik eğitim öğrencilerinin elinden tutalım ve onları istediğimiz seviyeye çıkaralım."
Prof. Dr. Özcan, milyonlarca Meslek Yüksek Okul mezunu öğrencinin İngiltere'de uygulanan iş temelli öğretim sistemi ile çalıştıklarını da anlatarak, dünyada mezun olan öğrencilerin bile belli eğitimlerle çağdaşlaştırıldığını söyledi ve bunu gerçekleştirmek istediklerini dile getirdi.
Prof. Dr. Özcan, katsayıda amacın bütün meslek liselileri üniversiteye taşımak olmadığını, ancak başarılı olanların üniversiteye girebilmesi için kapının açık bırakılması olduğunu belirtti.
Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan da, bu konuya olan desteklerinde daha etkili yaklaşımlar oluşturacaklarını ifade etti.
Prof. Dr.Özcan, YÖK Yürütme Kurulu üyeleri Prof. Dr. Muhittin Şimşek ve Prof. Dr. Berrak Kurtuluş ile birlikte Gaziantep Valisi Süleyman Kamçı'yı ve Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey'i de ziyaret etti.

17 Şubat 2010 Çarşamba

70'inde Okuma Yazma Öğrendi...

Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü tarafından açılan kursta kursiyerler sertifikalarını aldı.
Öğretmen Tülay Aktaş tarafından verilen bir aylık kursta okuma yazmayı söken 9 kursiyer düzenlenen programla sertifikalarını aldı. Kursiyerler, okumayı öğrendikleri için mutlu olduklarını söyledi. Görele Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü tarafından açılan kursta, dersler günde 4 saat üzerinden yapıldı. Yaklaşık 1 ay süren kurslarda başarılı olan; Sultan Özdemir, Hanife İmat, Pamuk Şahin, Hasan Dursun, Filiz Aydın, Emine Dursun, Emine Alacam, Nezire Tokaç ve Hüseyin İmat okuryazarlık belgelerini aldı. Öğretmenlerinin elinden okuryazarlık belgesini ve hediyesini Hanife İmat, sevinç gözyaşlarını tutamadı. İmat, "Şükür Allah'ıma bu günleri de gördüm artık ölsem de gam yemem." diye konuştu. Kursta başarılı olan kursiyerler, "Bize okuma-yazma kursu açan Görele Halk Eğitim yetkililerine ve hocamız Tülay Aktaş'a teşekkür ederiz. Burada aldığımız eğitimle artık gurbetteki sevdiklerimize mektup yazabileceğiz. Bu güne kadar eksik öğrendiğimiz dini bilgilerimizi de okuyup öğreneceğiz." şeklinde konuştu.

Meslek Lisesi Meselesi Çözülmeli...

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in, katsayı adaletsizliği ile ilgili açıklamaları iş ve eğitim dünyasından tam destek aldı.

TÜSİAD Başkanı olduktan sonra ilk kez basın karşısına geçen Ümit Boyner, katsayı adaletsizliğinin sadece imam hatiplerin sorunu gibi algılanmaması gerektiğini belirterek, "Dini ve etnik kimliği ne olursa olsun herkes yüksek öğrenim almaya hakkı olmalıdır" dedi. Çocuklarını imam hatiplere gönderen aileler için örgün eğitimde bir düzenlemeyi tartışmak gerektiğini vurgulayan Boyner, katsayı sorunun MEB ve YÖK'ün çözmesi gerektiğini söyledi. Boyner'in ortaya attığı öneriye iş dünyası ve eğitimcilerden destek geldi.
SEVİNDİRİCİ BİR YAKLAŞIM İş dünyasının başındaki kişilerin, bu konulara el atmasının çok önemli olduğunu ifade eden Eğitim Bir Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez, "İş dünyasının ve TÜSİAD'ın bakış açısıyla, bugün yapılan yorum arasında 180 derecelik bir dönüş var. Bu çok sevindirici yaklaşım. Çünkü iş dünyası mesleki eğitimin önünün kesilmesiyle, sanayinin, teknolojinin önünün kesildiğinin farkında" dedi. BİZ MESLEK LİSESİ DEĞİLİZ TÜSİAD'ın basına yansıyan bu tutumunu memnuniyetle karşıladıklarını belirten Önder Genel Başkanı Hüseyin Korkut şu değerlendirmeyi yaptı: "Buraya gelenlerin tamamı imam olmak içinde gelmiyor. Buraların teveccüh sebepleri belli. Büyük oranda düz liseden mezun olan öğrencinin aldığı derslerin tümünü derslerini alan okullar. Aslında bu anlamda İmam Hatiplilerin mağduriyeti kısmi. Mağdur olan kesim yüzde 93'ü oluşturan meslek lisesi tabanı. İmam Hatipliler meslek liseleri değildir. Bizi meslek lisesi çerçevesinde değerlendirilmesi doğru değildir." DANIŞTAY GERİYE GÖTÜRÜYOR Türkiye Gönüllü Eğitimciler Derneği Başkanı Yard. Doç. Dr. İbrahim Erdoğan ise şöyle konuştu: "Bütün çocuklarımızın önünün açılması lazım. Bu çocukları herhangi bir katsayıya tabi tutmamak gerekir. İmam hatibi bitirmiş bir öğrenci de iyi bir mühendis olabilir. Bunu örnekleri çok. Şu bir gerçektir ki Danıştay kararları Türkiye'yi geriye götürmekte." 10 YIL ÖNCEKİ TÜSİAD DEĞİL İşin içinde olmayanların imam hatip liseleri için program çizmeye kalkmasının yanlış olacağını ifade eden Tüm İlahiyat Fakülteleri ve Yüksek İslam Enstitüleri Başkanı Selahaddin Yazıcı, "TÜSİAD'ın bu konulara vakıf olması kolay değildir. İlahiyatçılarla istişare yapmalı. TÜSİAD, bu işin sonunun kendilerine zarar vereceğinin farkına vardı. Özgürlükler noktasında attığı adım sevindirici. TÜSİAD 10 yıl önceki TÜSİAD değildir. Ama TÜSİAD din uzmanlarından istişare almalıdır" diye konuştu. Geleceğimiz için ara eleman çok önemli Yıllardır meslek okullarının, imam hatiplerle aynı statüde tutulduğu için büyük zarar gördüğünü söyleyen Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nazif Zorlu ise "Öyle ki bu iki okulun statüleri birbirinden çok farklıdır. Meslek liseleri için ayrı bir statü uygulanarak Türkiye'nin geleceği için bu okulların önü açılmalıdır. Ara eleman Türkiye'nin geleceği için çok önemlidir. Bunun planları Türkiye'nin 50 sene sonraki ihtiyacı göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Türkiye'nin ihtiyacı olan ara eleman yetiştiren Meslek Okulları'nın sayısının artırılması gerektiğine inanıyorum. Tabi ki meslek liselerinden mezun olan öğrenciler arzu etmeleri halinde yüksek eğitim de alabilmelidir" dedi. Mesele topyekun çözülmeli Türkiye'de eğitimde yaşanan sorunun ortadan kalkması için eğitim sisteminde kökü değişiklikler yapılması gerektiğini belirten işadamı Bülent Şanver şöyle konuştu: "Katsayı tartışmalarından sadece İHL değil, meslek okulları da büyük zarar görmektedir. Önce mesleği iyi tanımladıkta sonra önümüzdeki 50 yıl içinde Türkiye'nin hangi mesleklerde ara elemana ihtiyaç duyulacağının hesabı yapılmalıdır. Bu yapılamadığı için Türkiye'de tornacılar muhasebe, doktorlar da sanatçılık yapıyor. Eğitim düzeyi ne olursa olsun devlet herkese huzur içinde yaşayabileceği bir statü oluşturmalıdır." Her iki okulun da hassas dengesi var Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu Genel Başkanı ve Güral Porselen'in sahibi Erkan Güral ise Ümit Boyner'in açıklamalarına katıldıklarını belirterek, "Meslek liseleri ve imam hatipler farklı amaçlarda öğrenci yetiştirilmek için kurulmuş okullar. Mevcut statünün değiştirilmeye çalışılması, meslek liseleriyle imam hatip liselerini aynı statüde görmek kadar yanlış bir şey olamaz. İkisinin de hassas bir dengesi var ikisini de birbirine karıştırmamak lazım. İkisinin de kuruluş temel sebepleri çok farklıdır. Hem ailelerin tercih ettiği eğitim olarak baktığınızda hem de Türkiye'nin gerçeğini yansıtan bu iki eğitim kurumunun ayırt edilmesi gerekmektedir" diye konuştu. İmam hatiplerde okuyan çocukların önünü kesmek için meslek liselerinin de kurban edildiğini belirten Güral, "Bu öneri, ara eleman yetiştiren eğitim kurumlarının da önünü açacaktır."

Dünya 4’üncülüğü Kazandılar...

Ordu Bilim ve Sanat Merkezi öğrencileri, geçtiğimiz yıl 4 arkadaşlarının Harşit Çayı'na uçarak bir gün sonra bulunmalarından etkilenerek muhteşem bir sistem geliştirdi.
Ordu Bilim ve Sanat Merkezi öğrencileri, geçtiğimiz yıl 4 arkadaşlarının Kürtün Barajı'nda balık tuttuktan sonra dönüşte Harşit Çayı'na uçarak bir gün sonra bulunmalarından etkilenerek yeni bir sistem geliştirdi. Hayat Kurtarma (Haykur) adı verilen sisteme göre araç, uçuruma uçtuğunda ya da kaza yaptığında sistem 112 Acil Servis ve 155 Polis İmdat gibi telefonların yanı sıra kişinin aranmasını istediği 8 ayrı telefona çağrı yapıyor. Kaza yaptığını, yardıma ihtiyacı olduğunu cep telefonu operatörlerinden yararlanarak yerini bildiriyor. 8 KİŞİLİK MUHTEŞEM EKİP Ordu Bilim ve Sanat Merkezi öğretmenleri Ahu Feyhan Fidan, Gökhan Aksu va Alp Arslan tarafından hazırlanan Yoroz Ekibi, Bensu Karamustafa, Sıla Akbaba, Çağrı Muratoğlu, Berkay Çınar Bozdağ, Asu Özince, Yusuf Çağrı Topal, Umut Kaan Öztürk ve Berk Özer Şensoy'dan oluşuyor. Geliştirilen sistem hakkında bilgi veren Ahu öğretmen şunları söyledi: "Geçen yılki kazada cenazeler okulun bahçesinden kaldırıldı. Çocuklar kazadan ancak bir gün sonra bulunmuştu. Adli Tıp, kazadan 6-7 saat sonra öldüklerini açıklamıştı.” Dünya 4'üncülüğü kazandılar Yoroz Takımı öğrencilerinden Bensu Karamustafa, dağlık ve engebeli bir coğrafyada yaşadıklarını vurgulayarak şu ifadeleri kullandı: "Karadeniz Bölgesi arazi yapısı olarak araçların uçuruma düşmelerine çok müsait. Hatta çoğu yollarda yerleşim birimi olmadığı için kaza yapan araçtan haber almak da uzun zaman alabiliyor. Bu duruma bir çözüm üretmek istedik."

Ruhban Okulu'nda Önemli Adımlar...

Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Ruhban Okulu'nun açılması ile ilgili önemli adımlar atıldığını belirtti.

Devlet Bakanı Egemen Bağış'ın inanç gruplarıyla görüşmesinde öne çıkan konuların neler olduğu ve Ruhban Okulu'nun açılması konusunun sorulması üzerine Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, bu konuda hükümet olarak göreve geldiklerinde çok önemli düzenlemeler yaptıklarını söyledi. Bunların başında Vakıflar Kanunu dahil, çok önemli adımlar atıldığını, yasal düzenlemelerin yapıldığını kaydeden Çiçek, "Azınlıklarla ilgili diyalog süreci sürüyor. Büyükada'da toplantılar yapıldı. Bu toplantılarla ilgili olarak Devlet Bakanı Bağış, Bakanlar Kurulu'na bilgi verdi. Bir kısım talepleri üzerinde zaten çalışıyoruz. Dinlenip göz ardı edilecek talepler olmadığı için Bakanlıklar, belli arkadaşlar çalışma yapıyor. Bunların bir bölümü de Türkiye'nin demokratik standartlarının yükseltilmesiyle ilgilidir. Ruhban Okulu da bunlardan bir tanesidir. Bunlar değerlendirme konusu, üzerinde çalıştığımız konular" diye konuştu.

Hasta Çocuklara 'Evde Eğitim'

Diyarbakır'da Milli Eğitim Müdürlüğü'nce görevlendirilen öğretmenler, hasta çocuklara evde eğitim hizmeti veriyor.


Diyarbakır'da Milli Eğitim Müdürlüğü'nce görevlendirilen öğretmenler, evde eğitim hizmeti kapsamında cildi eriten epidermolizis bülloza, talasemi, kas erimesi ve lösemi hastalığı olan 4 çocuğa eğitim veriyor. Küçücük bedenleriyle ağır hastalıklarla boğuşan çocuklar, akranlarıyla oynayamamanın, dışarıya çıkamamanın, koşamamanın, rahat hareket edememenin üzüntüsünü ''evde eğitim hizmeti''nden yararlanarak alt etmeye çalışıyor. Evlerde hapis bir şekilde yaşamak zorunda kalan çocuklar, zil sesiyle evlerine gelen öğretmenlerini görünce gözleri ışıl ışıl parlıyor. Hastalıkları nedeniyle sürekli tedavi görmek zorunda kalan bu çocuklar, yaşıtları gibi okula gidemese de evde gördükleri eğitimle derslerden geri kalmıyor. CİLDİ ERİYOR Çocuklardan 10 yaşındaki cilt hastası Mutlugül Çalışır'ın, doğuştan deri hücreleri olmadığı için bağışıklık sistemi çok zayıf. Mutlugül'ün cildi sürekli kabarcıklar oluşuyor ve bu kabarcıklar cildinin erimesine neden oluyor. Vücudunun her yerinde sürekli yaraları olan Mutlugül, okula gidemediği için ''evde eğitim hizmeti'' kapsamında eve gelen öğretmen sayesinde 5. sınıf öğrencisi oldu. Mutlugül'ün sınıf öğretmeni Semra Akgök, gezici öğretmen olarak görev yaptığını, rahatsızlıkları nedeniyle okula gidemeyen çocuklara evlerinde eğitim verdiğini söyledi. Sürekli hastalığı olan ve en az 6 ay boyunca evden çıkamayacak çocukların bu hizmetten yararlandığını kaydeden Akgök, Mutlugül'ün deri hücreleri olmadan doğduğunu ve bağışıklık sisteminin çok zayıf olması nedeniyle mikrop kapma olasılığının yüksek olduğunu söyledi. ''BAHÇEDE TOP OYNAMAK İSTİYORUM'' Vücudundaki yaralardan dolayı okula gidemediğini, evde eğitim gördüğünü belirten Mutlugül, dersleri ve öğretmenini çok sevdiğini ve her zaman ödevlerini zamanında yaptığını kaydetti. Mutlugül, şöyle konuştu: ''Doktorlar beni iyileştiremedi. Bu nedenle büyüyünce doktor olmak istiyorum. Doktor olduktan sonra yaralarımı ben iyileştireceğim. Ben de arkadaşlarım gibi bahçede top oynamak, onlarla koşmak istiyorum. İnşallah iyileşirim. Böyle olan başka çocukları inşallah ben doktor olup iyileştiririm. Benim gibi yaraları olan arkadaşlarımın da evine öğretmenlerin gitmesini istiyorum. Önümüzdeki yıl 6. sınıfa gideceğim. Bir sürü öğretmenin eve gelecek. Şimdiden nasıl alışacağım diye düşünüyorum.'' ÇOCUKLAR İÇİN PSİKOLOJİK DESTEK OLUYOR Mutlugül'ün babası Abdurrahman Çalışır da, oğlunun doğuştan cilt hastalığının bulunduğunu, tedavisi için İstanbul ve Ankara'ya götürdüğünü, yurt dışı ile yazıştığını, ancak hastalığın çaresinin henüz bulunmadığını öğrendiklerini söyledi. Eve mahkum olan çocuklarının eğitimden geri kalmaması için Mille Eğitim Müdürlüğüne başvurduklarını vurgulayan Çalışır, ''Mutlugül'ün durumunda çocukları olan aileler varsa lütfen çocuklarını bu hizmetten yararlandırsınlar. Çünkü çocuklar için psikolojik destek de oluyor. Mutlugül ders gördüğü zaman çok neşeli ve sevinçli oluyor. Eve geldiğimde Mutlugül'ü mutlu görünce ben de mutlu oluyorum. Mutlugül'ün hastalığı nedeniyle üzülmemesi gerekiyor. Psikolojik destek çok önemli'' dedi. 8 yaşındaki Nidanur Yıldız da evde eğitim görüyor. TALESEMİ HASTASI NİDANUR Hizmetten yararlanan çocuklardan biri olan talasemi (Akdeniz anemisi) hastası 2. sınıf öğrencisi Nidanur Yıldız'ın annesi Şadiye Yıldız da kızına geçen yıl Antalya'da ilik nakli yapıldığını, bu nedenle Nidanur'un hijyenik ortamlarda bulunması gerektiğini belirtti. Nidanur'a yapılan ilik naklinden sonra 8 aydır hiç evden çıkmadıklarını anlatan Yıldız, ''Sadece doktora gitmesi gerektiği durumlarda onu çıkarıyoruz. 8 aydır evdeyim. Misafir kabul edemiyoruz. Biz bir yere gidemiyoruz. Nidanur, geçen yıl okula gidiyordu. Ancak bu yıl doktoru izin vermiyor. Bu nedenle derslerini çok seven kızımın evde eğitim almasını istedik'' dedi. İyileştiği zaman tekrar okula gideceğini söyleyen Nidanur, ''Artık derslerimi evde alacağım. Okulu çok sevdiğim için iyileştikten sonra hemen okuluma gideceğim'' diye konuştu. Diyarbakır'da evde eğitim alan diğer 2 çocuktan biri kas erimesi, diğeri ise lösemi hastası.
AA

Üniversiteden Atılmaya Paydos...

"Üniversiteyi herhangi bir nedenden dolayı bırakmak zorunda kalanlar, artık atılmayacak..."
Sait Gürsoy/ Sabah
Üniversiteyi herhangi bir nedenden dolayı bırakmak zorunda kalanlar, artık atılmayacak. Böyle esnek bir sistem, insanlarımızı daha mutlu edecek. Bu günlerde YÖK, bu sistemin üzerinde çalışıyor. Sisteme göre, hiçbir şekilde öğrencinin okuldan ilişkisi kesilmeyecek. Bir öğrenci çeşitli nedenlerle eğitimini bırakırsa, geri geldiğinde harcını biraz daha fazla vererek öğrenimine devam edebilecek. Aynı Amerika'daki gibi, yıl sorunu olmayacak. Şu anki sistemde, herhangi bir nedenden dolayı üniversiteyi bırakmak zorunda olan insanlarımız okuldan atılıyor. Bunlar 4-5 yıl sonra çıkan afla tekrar geri geliyorlar. Geri geldiklerinde o ders ortadan kalkmış oluyor, dersin müfredatı değişmiş ya da hocası artık o okulda olmuyor. İnsanları okuldan uzaklaştırmak, yanlış bir düşünce. Bence YÖK, çok doğru bir sistem üzerinde çalışıyor. Tabii bu konuda sağlıklı karar verebilmek için, rektörlerimizin de fikirlerini öğrenmek gerekir. Eğer bu yasa tasarısı Meclis'ten geçerse, artık aflara da gerek kalmayacak.

14 Şubat 2010 Pazar

YGS Başvuruları 16 Şubat'ta Bitiyor...

Yükseköğretime Geçiş Sınavı’na (YGS) başvurular 16 Şubat Salı günü mesai bitiminde sona eriyor.

Yükseköğretime Geçiş Sınavı'na (YGS) başvurular 16 Şubat Salı günü mesai bitiminde sona eriyor. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), 12 Şubat'ta sona eren YGS'ye başvuru süresini 16 Şubat Salı günü saat 17.00'e kadar uzatmıştı. ÖSYM, başvuru süresinin tekrar uzatılmasının mümkün olmayacağını bildirdi ve 2010 ÖSYS kapsamında yapılacak YGS ve YLS sınavlarının daha önce açıklanan tarihlerde yapılacağını, sınav takviminde bir değişiklik olmayacağını da açıkladı. ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan ise, Danıştay'ın, YÖK'ün katsayı uygulamasının yürütmesini ikinci kez durdurmasının ardından adaylara seslenerek, "Bunlar adayları tamamen etkilemez demek istemiyorum, ama çok etkilememesi gerekir. Adaylar bu konulardan kendilerini biraz soyutlayıp dersleriyle ilgilensinler, sınav hazırlıklarını sürdürsünler. Adaylardan şunu rica ettim. Başvuru süresini 2 gün uzattık. Sınava girmeyi düşünen tüm adaylar lütfen girsinler, başvuruların yapsınlar' diye konuşmuştu.

Çocuk Üniversitesi Geliyor...

İstanbul Üniversitesi'nin projesiyle çocuklar da üniversiteli oluyor. Haziran'da eğitime başlayacak Çocuk Üniversitesi'ne ilköğretim öğrencileri başvuracak.
Üniversitelerin toplumun tüm kesimleriyle iletişim kurması ve üretim yapması gerektiğiyle yola çıkan İstanbul Üniversitesi, Manchester, Johns Hopkins gibi üniversitelerde de uygulanan Çocuk Üniversitesi projesiyle gelecekte daha bilinçli bir nesil için çalışmalarını hızlandırdı. Haziran ayında eğitimlerine başlayacak Çocuk Üniversitesi'ne ilköğretim öğrencileri başvurabilecek. Çocukların bilimi, sanatı, kültürü, üniversiteyi sevmelerini sağlamanın en önemli hedef olduğu projede, öğrencilerin bilgilere dokunarak ve görerek ulaşmaları sağlanacak. Eğitimler, üniversitenin ilgili bölümlerindeki yüksek öğretim üyelerinin yanı sıra ilgili ders alanlarında yüksek lisans ya da doktora yapan, pedagoji formasyonu almış öğrenciler tarafından verilecek. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, Doç. Dr. Gökhan Karabulut ve Yrd. Doç. Dr. Ergün Yolcu öncülüğünde başlatılan proje aslında üniversitenin 'Yaşam Boyu Eğitim' düşüncesiyle yola çıkılan projenin ilk aşaması. İlköğretim ve ortaöğretim düzeyindeki öğrencilerin, ilgi duydukları bilimsel alanlarla ilgili güvenilir ve güncel bilgiyi, o alanın önde gelen bilim adamlarından almalarının öncelikli hedefleri olduğunu söyleyen İstanbul Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Yrd. Doç. Dr. Ergün Yolcu, bu projeyle eğitim sistemi içerisinde sıklıkla görülen, öğrencilerin meslek tercihinde bulunurken yapılan hataların önceden giderilmesi ve bu yolla oluşacak kaynak dağılımı ve emek piyasası problemlerine katkı sunulmasını amaçladıklarını söylüyor. Projeyle ayrıca üstün zekalı çocukların, sıra dışı yeteneklere sahip öğrencilerin de tespit edilerek ilgili öğrencinin ailesine bilgi verilmesi, gerekli yönlendirmelerin yapılarak insan kaynaklarının etkin dağılımına katkıda bulunmak da hedefler arasında. Rehberlik yapılacak Proje kapsamında çocuklara birlikte üretme ve paylaşma öğretilerek, ortak çalışmaları desteklenecek. Çocuklarla iletişim kurabilecek eğitmenlerle çalışacaklarını söyleyen Yolcu'ya göre bu proje, öğrencilerin güçlü yanlarını keşfetmelerini sağlayarak, ileride doğru mesleği seçmelerinde etkili olacak. Çocuk Üniversitesi projesi kapsamında verilmesi planlanan dersler arasında Ortaçağ, Rönesans, astronomi ve uzay bilimleri, sayılar, icatlar, mantık, genetik, Avrupa Birliği ve tarih var. Derslerde uygulamalar öğrencilerin bakış açılarını genişletmeye yönelik olacak ve üçer haftalık üç dönem şeklinde verilecek. 20'şer kişilik sınıflarda verilecek eğitimler sonrasında öğrencilerle iletişim kesilmeyecek. Yolcu, öğrencilerin gelecekteki yaşamlarına da katkı sağlamak amacında olduklarının altını belirtiyor. Bir süre sonra emekli olan kişiler için de bir projeyi hayata geçirmeyi planladıklarını söyleyen Ergün Yolcu, üniversite olarak bu tür projelerle diğer üniversitelere de örnek olmayı amaçladıklarını, eğitimin yaşam boyu sürmesi ve bilinçli bir nesil yaratmak amacıyla faaliyetlerinin devam edeceğini vurguluyor.

Diyarbakır'da Katsayı Protestosu...

Danıştay'ın YÖK'ün katsayı kararını durdurmasına tepki gösteren dernek ve sendikalar, 'talebe evet oyu verenleri millet unutmayacak' diyor.
Ofis semtindeki AZC Plaza'nın önünde toplanan, 40'tan fazla dernek ve sendikanın temsilcileri ile meslek lisesi mezunları adına ortak açıklamayı okuyan meslek liseli Musab Aydın, daha özgürlükçü bir ortam oluşturmak için herkesin elinden geleni yapmaya çalıştığı bir dönemde Danıştay 8. Dairesinin YÖK'ün üniversiteye girişte farklı katsayı uygulamasına ilişkin kararının yürütmesini oy birliğiyle durdurduğunu hatırlattı. Bir avuç azınlığın yönetim erkini elinde tuttuğunu, hegemonyalarına ket vuracak demokratik açılım ve uygulamaları sabote ettiğini savunan Aydın, ''Demokrasiden dem vurup da demokratik olmayan yürütme durdurulması talebine 'evet' oyu verenleri bu millet unutmayacaktır'' dedi. Tüm gelişmiş ülkelerde mesleki ve teknik eğitimin özendirilip eğitim kalitesinin artırıldığını ve ülkenin istihdam politikasına, ekonomik, sosyal ve kültürel beklentilerine göre bu okullardaki eğitimin desteklendiğini belirten Aydın, Türkiye'de ise meslek liselerinin durumunun adeta yazboz tahtasına döndüğünü söyledi. Aydın, hükümetin derhal bu konuda yasal düzenleme yaparak konuyu ülke gündeminden düşürmesi gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu: ''Diploma notları yüksek ve başarılı gençler olarak YÖK'ün kararına güvenerek meslek liselerini tercih ettik. Ne yazık ki yargı bu kararıyla hevesimizi kursağımızda bırakmıştır. Milyonlarca öğrenci ve aileleri bu kararın mağduru olmuştur. Bu siyasi kararlar 1 milyondan fazla öğrencimizin morallerini bozmak için hedeflenmiştir. Genelde insan hak ve hürriyetleri özelde ise katsayı ve başörtüsü üzerinde baskı ve ayrımcılık açık şekilde devam etmektedir. Hükümetin tüm yargı sistemini baştan aşağı düzeltip halk iradesine dayalı yeni bir anayasa ile istediği gibi çelişkili kararlar verebilen yargı mensuplarının hesap vereceği düzenlemeler yapması gerekmektedir.''

13 Şubat 2010 Cumartesi

Hacettepeli Öğrencilere Soruşturma...

Hacettepe Üniversitesi TEKEL'cilere destek veren 96 öğrenciyi velilerine şikayet ederek, haklarında soruşturma başlattı.
Hacettepe Üniversitesi'nde 23 Aralık 2009 da 96 öğrenci TEKEL işçilerine destek vermek için kampuste eylem yaptı. Bunun üzerine hareket geçen Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığı, öğrencileri izlemeye aldı ve öğrencilerin gün gün saat saat yaptıkları eylem ve işlemleri tutanak haline getirdi. Eyleme katılan 96 öğrenci öğrencinin TEKEL işçilerine destek vermek için siyasi amaçlı stant açtığı ve afişler yapıştırdığı tutanaklara işlendi. Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığı, bu işlemlerden sonra 96 öğrenci hakkında soruşturma açtı. TEKEL işçilerine destek vermek için eylem yapan öğrencilere açtığı soruşturma kapsamında öğrencilerin savunmasını alacak. Soruşturma Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Yücel Tıraş imzasıyla öğrencilere gönderilen yazıda, öğrencilerin savunmalarını vermek üzere 16 Şubat saat 10.00'da Fen Fakültesi Dekanlığı toplantı salonunda olmaları istendi. Ayrıca yazıda yapılan uyarıda savunma vermek için gelmeyen öğrencilerin savunma hakkından vazgeçmiş olacağı belirtildi. ÖĞRENCİLER VELİLERİNE ŞİKAYET EDİLDİBu arada Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığı, öğrencilere soruşturma açmakla da yetinmedi, öğrencileri bir de velilerine şikayet etti. 96 öğrencinin ailelerine Hacettepe Üniversitesi Genel Sekreterliği imzasıyla gönderilen ve “Değerli Velimiz” diye başlayan bir yazıda, öğrencilerin katıldığı eylem ve cezaları gösterir bir belgede yeraldı. Velilere gönderilen yazıla şu ifadeler yeraldı: “Siz aileler kadar bizlerin de en büyük arzusu vatanımıza ve milletimize yararlı, bilimsel bilgi ve becerilere sahip evlatlar yetiştirmektedir. Geleceğimizin güvencesi olan gençlerimizi geçmişte olduğu gibi bugünde yasadışı eylem ve görüşlere yöneltmek isteyen kişi, odak ve/veya kuruluşlar olabilmektedir. Velisi olduğunuz Üniversitemiz Mühendislik Fak. Kimya Müh. Bölümü öğrencisi (…) Eğitim – Öğretim yılında yasadışı örgüt ve/veya parti propaganda çalışmaları yapmak, izinsiz stantlar açarak afiş, broşür, dergi, doküman dağıtmak gibi yasal olmayan ve izinsiz eylemler içinde yer aldığı belirlenmiştir. Maddi ve manevi fedakarlıklarla, ülkemizin önde gelen saygın Üniversiteleri arasında yer alan Hacettepe Üniversitesi'nde çağdaş ve bilimsel eğitim almak üzere gönderdiğiniz öğrencilerimizin, yasal olmayan ve izinsiz olaylara katılarak alacakları disiplin cezaları hiç şüphesiz eğitim ve öğrenimlerini olumsuz yönde etkilemekte, hatta zaman zaman sonlandırabilmektedir. Adı geçen öğrencimizin ders notlarını gösterir belge (transkript) ile katıldığı belirlenen eylemler yazı ekinde bilgilerinize sunulmuştur." ÖĞRENCİLER : BURASI LİSE DEĞİLÖte yandan, TEKEL işçilerinin eylemine destek verdikleri için haklarında soruşturma açılan ve velilerine şikayet edilen öğrenciler, bu duruma tepki gösterdi. Öğrenciler, “Bizler orta okul veya lise de okumuyoruz. Yaşımızda 18 değil. Burası bir üniversite. Üniversite de öğrenciler velilerine liselerde olduğu gibi şikayet edilemezler. Üstelik bizler yasadışı hiçbir eylemin içinde olmadık. TEKEL işçilerinin meşru onurlu eylemine meşru zeminlerde destek verdik veriyoruz” dediler. Öğrenciler velilerine gönderilen yazıların içeriklerinin de son derece çirkin olduğunu belirttiler.

'Islak İmza' Övgüsü Öğrenciye Patladı...

Derste Çiçek'in 'Islak imzasını' öven öğretmen uyarı cezası ile kurtulurken olan bu durumu internete yansıtan öğrenciye oldu.
Adli Tıp'ın İrticayla Mücadele Eylem Planı'ndaki ıslak imzasının sahibi olduğuna karar verdiği Albay Dursun Çiçek'i İngilizce dersinde öven öğretmen H.F.K., uyarı cezasıyla kurtuldu. Bu bilgiyi internete taşıyan öğrenci ise psikolojik baskılara dayanamayarak başka bir okula kayıt yaptırmak zorunda kaldı. İzmir'deki Güzelbahçe 60. Yıl Anadolu Lisesi'nde yaşanan olayda öğretmen, o günlerde gündemde olan ıslak imza konusuyla alay ederek, zanlı Albay Çiçek'i, "Çok nazik, kibar insan." diye övmüştü. Okul yönetimi bu ve benzeri konuşmaları internete taşıyan öğrenciyi bulmak için 25 öğrencinin tek tek ifadesini almıştı. Olayın duyulmasıyla Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, söz konusu öğretmen hakkında soruşturma başlattı. Müfettişler, öğretmenin haddi aşan ifadeler kullandığını belirterek uyarı cezası verilmesini istedi. Bu süreçte bilgiyi kamuoyuna taşıyan öğrencinin tespit edilmesi çalışma başlatıldı. Aynı dönemlerde söz konusu okulun müdürünün, ağzında çubuklu şeker ve başında kadın peruğuyla çekilmiş fotoğrafları gazetelere yansıdı. Bunun üzerine müdür hakkında da soruşturma başlatıldı. Bilgileri internete taşıyan öğrenci ise kimliği tespit edilip psikolojik baskılara maruz kaldığı için okuldan ayrıldı. Okuldan ayrılmak zorunda kalan öğrencinin ailesi de duruma tepki gösterdi. Daha fazla mağdur olmamak için isimlerinin açıklanmasını istemeyen aile, bu süreçte İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün konuyu iyi yönetemediğini iddia etti. Kanunen suça karışmış bir albayın okulda övülmesinin hoş olmadığını, ayrıca okul müdürünün ağzında şeker ve kadın peruğuyla çekilmiş fotoğraflarının ortaya çıktığını hatırlatan aile, şunları kaydetti: "Buna karşılık öğretmen ve müdürün, aynı okulda görevlerini sürdürmesini anlayamıyoruz. Bizim çocuğumuz ise arkadaşlarının ve öğretmenlerinin sözlü ithamlarına maruz kaldı. 'Madem devlet bunları alamıyor, biz çocuğumuzu alalım ki daha fazla mağdur olmasın.' dedik. Böyle giderse, cesur yürekler bu ülkede barınamaz."

Türkiye Planlardan Kurtulmalı...

Danıştay'ın katsayı kararına tepkiler sürüyor. 16 ilin baro başkanlarının imzasının yer aldığı tepki açıklaması yapıldı.
Danıştay'ın katsayı kararına tepkiler büyüyor. 16 ilin baro başkanlarının imzası bulunduğu tepki açıklamasında yüz binlerce öğrencinin mağdur edildiği belirtildi.
Barolar adına açıklama yapan Kayseri Baro Başkanı Avukat Ali Aydın, Yüksek Öğrenim Kurulu'nun katsayı düzenlemesi ile ilgili Danıştay 8. Dairesi'nin vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararının yasal olmadığını ve siyasi bir karar olduğunu açıkladı. Avukat Ali Aydın, "Danıştay'ın kararları adeta sipariş dava, ısmarlama karar görüntüsü içinde. İstanbul Barosu tarafından açılan her dava peşin peşin kabul edilecek havası ile verilen kararlar yüz binlerce öğrencimizi perişan etti. Kamu vicdanında derin yaralar açtı. Yargıya olan güven tamiri imkansız bir şekilde zedelenmiştir." dedi. Kayseri Barosu tarafından düzenlenen ve 16 ilin baro başkanının altında imzası bulunan tepki açıklaması Hilton Otel'de gerçekleştirildi. Kayseri Barosu avukatlarının da destek verdiği toplantıda açıklamayı Kayseri Baro Başkanı Ali Aydın yaptı. Ali Aydın, mahkemelerin ve halk ve hükümetle kavga etme gibi bir lüksü bulunmadığını, yargının yürütme ve yasamaya karşı siyasi muhalefet görevi üstlendiğini açıkladı. Yasal ve anayasal dayanağı olmayan bu tavrının ise Türkiye'de bir 'yargı vesayeti' bulunduğunu ortaya koyduğuna dikkat çekti. Avukat Aydın, yürütmenin faaliyet alanının yargı tarafından daraltıldığını belirterek, şöyle konuştu: "Yüksek Öğrenim Kanunu'nun 45. Maddesi meslek lisesi mezunu öğrencilere ancak ve ancak pozitif bir ayrımcılık öngörürken, yıllardan beri sürdürülen yasaya aykırı ve ayrımcı uygulamanın devam ettirilmesinin hiç kimseye bir yararı yoktur. Bir kısım okullara ve mezunlara yönelik siyasi ve hasmane tavrın bu okullar yanında, diğer tüm meslek lisesi mezunlarının haklarını gasp eden bir inatla sürdürülmek istenmesi, hukukun genel ilkelerine, insan haklarına ve demokrasiye aykırıdır." Devletin bütün vatandaşlarına eşit muamele etmesi gerektiğini ve yükümlülüğü olduğunu anlatan Baro Başkanı Aydın, eğitim herkesin hakkı olduğunun Anayasa'nın 10 ve 42. Maddelerinde düzenlenmiş kural olduğuna işaret etti. Aydın, Danıştay'ın bu kararı aynı zamanda Avrupa İnsan hakları Sözleşmesinin 11 nolu protokolü ve İnsan hakları Evrensel Beyanın 7 ve 26 maddelerine aykırı olduğu gibi mahkemenin de daha önceki verdiği kararla çelişkili olduğunu söyledi. Ali Aydın, hiç kimsenin ve kuruluşun dayanağını anayasadan almayan yetki kullanamayacağını belirterek, "Demokrasilerde hiçbir kişi ve kuruluşun halk ile kavga etmesine müsaade edilemez." ifadelerini kullandı. "TÜRKİYE, DARBE VE EYLEM PLANLARINDAN BİR AN ÖNCE KURTULMALIDIR" 16 ilin baro başkanlarının ortak açıklaması olan katsayının yanı sıra darbe ve eylem planları ile ilgili de ortak açıklama yapıldı. Barolar adına açıklamayı yapan Avukat Ali Aydın, Türkiye'nin, hukuk alanında ısrarla sürdürülmek istenen yargı vesayetinin silahlı kuvvetler alanındaki yansıması 'askeri vesayet' anlayış ve dayatmasının ürünü olan darbe plan ve eylemlerinden de acilen kurtulması gerektiğini söyledi. Aydın, 'Balyoz Darbe Planı'nda konu olan mekanlar, kişileri hatırlatarak senaryo açıklamalarının gayriciddi olduğunu vurgu yaptı. Aydın, filmlerde bile 'bu senaryonun gerçek olaylar ve şahıslarla bir ilgisi yoktur' diyerek not düşülürken, balyozda bu nezaketin bile yer almadığına dikkat çekti. Yasa dışı ve demokrasi dışı bu tür eylemlerin yargı önüne çıkarılması ve suç işlemiş olanların cezalandırılmasını talep ettiklerini belirtti. Ali Aydın, Kayseri Barosu'na bağlı 200 avukatın 'Balyoz Darbe Planı' ile ilgili İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığına iletilmek üzere Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduklarını ifade etti. Avukat Ali Aydın, konuşmasının sonunda yaşanan sorunların çözümü için sivil anayasa yapılması gerektiğini belirterek, siyasi partiler olmak üzere herkese çağrıda bulunarak bu soruna ortak çözüm üretilmesini istedi.

10 Şubat 2010 Çarşamba

Sınav Tarihi Değişmeyecek...

Danıştay'ın teknik olarak konuyu anlamadığı kanaatine varan YÖK, katsayı kararına 15 Şubat Pazartesi günü itiraz edeceğini açıkladı.

YÖK, üniversite sınav tarihinin değişmeyeceğini açıkladı. Danıştay'ın konuyu teknik olarak konuyu anlamadığına hükmeden YÖK, Genel Kurulu toplantısından katsayı kararına itiraz edilmesi yönünde karar çıktı. Bu itiraz başvurusu 15 Şubat Pazartesi günü yapılacak.
YÖK'TEN KONUYA İLİŞKİN AÇIKLAMA
Yükseköğretim Genel Kurulu'nun yargı kararının gereklerini yerine getirmek amacıyla 17.12.2009 tarihinde aldığı katsayı oranına ilişkin karara karşı, bilindiği üzere iptal davası açılmış ve bu davada Danıştay 8. Dairesi tarafından yürütmenin durdurulması kararı verilmiştir.
Kamuoyunda bu kararın anlam ve kapsamı ile Kurulumuz tarafından yargı kararını uygulamak açısından yapılacak işlemler merak edilmektedir. Özellikle sınava girecek öğrencilerimizin endişe etmemesi gerekir.
Çünkü;
Bilindiği üzere Kurulumuzca, 21 Temmuz 2009 tarihinde, birbirine bağlantılı birçok unsurdan oluşan biçimde yükseköğretime girişe ilişkin yeni bir sistem getirilmiştir. Önemle belirtmek gerekir ki, bu yeni sistemin temel felsefesi aynen korunacaktır. Kurulumuz bu husustaki uzmanlığının ve anayasal yetkisinin bilincinde olup, sorumluluğunu müdriktir. Zaten bilindiği üzere bu yeni sistemin tamamına yönelik bir hukuka uygunluk tartışması yoktur. Yargı kararına konu olan husus, sadece bu yeni sistem içinde farklı bir anlamı ve işlevi olan katsayı oranları ile ilgili kısmıdır. Tekrar işaret etmek ve öğrencilerimizi temin etmek isteriz ki, yeni sistem yürürlüktedir, gerekleri yerine getirilecektir. Hukuka aykırılığına dair esasa ilişkin bir hüküm verildiği takdirde yeni sistemin gerekleri çerçevesinde Kurulumuzca yapılacak düzenleme takdir edilecektir.
Hukuk Devletinin bir gereği olarak yargı kararlarının bağlayıcılığı hususu tartışma konusu değildir. Ancak yine hukuk devleti olmanın bir gereği olarak yargı merciilerinin de kararlarına, belli bir katsayıyı kabul ederek Kurulu bu oranı uygulamaya zorlama anlamı ve kapsamı yüklemek yetkisi ve imkanı da bulunmamaktadır. Zaten Anayasa'nın 125. ve İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesine göre “Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilmez”.
Danıştay kararında eski sistemde belirlenmiş olan katsayıya karşı açılmış davalarda iptal talebinin reddi ile oluşmuş bir statüden bahsedilmektedir. Oysa Danıştay'ın red kararları bir kesin hüküm oluşturmadığı gibi, Danıştay'ın red kararları ile oluşmuş bir kazanılmış hak da yoktur. İdari Dava Daireleri Kurulu'nun son kararlarından birisi (E. 2005/1988, K. 2008/1826, Danıştay Dergisi, S. 121, s.67) “Düzenleyici işlemlerin kural olarak kazanılmış hak oluşturmayacağı, kaldırılmaları ve değiştirilmelerinin her zaman olanaklı olduğu, eğitim ve öğretimin kalitesini artırmak amacıyla yönetmelikte yapılan değişikliklere, davacıların devam eden öğrencilik statüleri nedeniyle tabi olacağı ve kazanılmış haktan söz edilemeyeceği hakkında”dır. Kararda “düzenleyici işlemlerin kural olarak kazanılmış hak yaratmayacağı, kaldırılmaları ve değiştirilmelerinin her zaman olanaklı olduğu idare hukukunun bilinen ilkelerindendir”(s. 68-69) denilmektedir.
Kaldı ki yargısal denetim, denetime tabi tutulan düzenlemenin hukuka uygunluğu ile sınırlıdır. Bir idari düzenlemenin hukuka uygun bulunmuş olması, faaliyetin farklı bir şekilde düzenlenemeyeceği anlamına gelmemektedir. Aksi düşünce hukuka uygun bulunan her düzenlemeyi dogmatik bir metine dönüştürmekle eş anlamlıdır.
Danıştay 8. Dairesi kararını önceki yıllarda uygulanan sınav sisteminin aynen devam ettiği, sadece katsayı farklılaştırılmasını önemsizleştirmeye çalışıldığı varsayımına dayandırmaktadır. Oysa yargı kararları ile istikrar kazandığı söylenen husus tek aşamalı ve sadece yeteneğin ölçüldüğü bir sınav sisteminin parçası olan katsayı oranıdır. Yönlendirme amacının sınav, soru ve değerlendirme türleri ile gerçekleştirildiği bir modelde, eski biçimiyle katsayı uygulamasının devam ettirilmesi imkânsızdır.
Dolayısıyla, 21 Temmuz 2009 tarihli karar ile kurulmuş olan ve hukukiliği tartışma konusu olmayan yeni sistem yürürlüktedir, bunun gerekleri kararlılıkla yerine getirilecektir, artık eski sisteme dönüş hukuken ve fiilen mümkün değildir.
Önceki sistemde yönlendirmenin tek aracı olarak farklı katsayı uygulaması kullanılmakta iken, yeni sınav sisteminde birden fazla sınav yapılmakta, bu sınavlarda sorulan sorulara verilen doğru cevapların puanlama biçimi alanlara göre farklılık göstermektedir. Bilgi ölçmeyi amaçlayan bu sistemde her bir alana ilişkin soru sayıları arttırılmış farklı puan türleri oluşturularak öğrencilerin belirli alanlara yönlendirilmeleri ve daha donanımlı olarak yükseköğretim programlarına yerleştirilmeleri amaçlanmıştır.
Bu sistemin gerekleri ve katsayı oranlarının belirlenmesi hususu teknik ve uzmanlık gerektirmekte olup, Kurulumuzun koordinasyonunda uzmanlarca yapılan inceleme ve değerlendirme süreci sonrasında tespit edilmektedir. Açılan davalarda, hukukilik değerlendirilmesi sırasında, yeni sistemin gerekleri ile katsayı oranlarının tespitine dair teknik hususların anlaşılamadığı kanaatini taşımaktayız.
Sadece yeteneğin ölçüldüğü tek aşamalı sınavda her bir alana ilişkin soru sorulmaması nedeniyle öğrencilerin yönlendirilmesinde tek araç olarak katsayı farklılaştırılmasının kullanılması kabul edilebilir bir durum iken; öğrencilerin kendi alanlarında ortaöğretimde aldıkları bilginin ölçülmesini öngören yeni modelde katsayı farklılaştırılması yönlendirme aracı olarak işlevini yitirmiştir. Dolayısıyla yönlendirme işlevi zaten sınav biçimi ile gerçekleşmektedir.
Danıştay kararı gerekçesinde “... ara kararımızla sorulmasına karşın, davalı idarenin bilimsel ve hukuken kabul edilebilir bir açıklama yapmamış olduğu görülmektedir” denildiği dikkate alınarak, yargı kararını yerine getirmek kapsamında, yapılan teknik çalışmalar konusunda ek açıklamalar dosyaya konulacaktır. Kararda eski ve yeni katsayı oranlarının kaç puan fark oluşturduğu noktasında maddi hataların da bulunuyor olması, bilimsel ve teknik hususların Danıştay tarafından anlaşılamadığı ve bir ön fikir ile değerlendirme yapıldığı kanaatini uyandırmaktadır. Her halükarda Kurulumuz, bir iptal kararı verilmesi halinde dahi, katsayı oranlarını belirlemeye dair yetkisini bilimsel veriler ışığında kullanacaktır.
Kurulumuz Anayasal temeli olan yükseköğretim ve giriş sınavı bakımından, hizmet gereklerine uygun düzenleme yetkisini, herhangi bir vesayeti ve hukuka aykırı bir zorlamayı kabul etmeden, kullanma kararlığındadır.
Kamuoyuna duyurulur."
YÖK Başkanvekili Prof. Dr. Yekta Saraç da, ''Üniversiteye giriş sınavı tarihlerinde, şu anki koşullar itibariyle, herhangi bir değişiklik yapılmayacağını'' bildirdi.
Açıklamanın da ardından yapılan açıklamada YÖK, katsayı kararına 15 Şubat Paraztesi günü itiraz edeceğini açıkladı.

'Islak İmza' Övgüsü Öğrenciye Patladı...

Derste Çiçek'in 'Islak imzasını' öven öğretmen uyarı cezası ile kurtulurken olan bu durumu
internete yansıtan öğrenciye oldu.
Adli Tıp'ın İrticayla Mücadele Eylem Planı'ndaki ıslak imzasının sahibi olduğuna karar verdiği Albay Dursun Çiçek'i İngilizce dersinde öven öğretmen H.F.K., uyarı cezasıyla kurtuldu. Bu bilgiyi internete taşıyan öğrenci ise psikolojik baskılara dayanamayarak başka bir okula kayıt yaptırmak zorunda kaldı. İzmir'deki Güzelbahçe 60. Yıl Anadolu Lisesi'nde yaşanan olayda öğretmen, o günlerde gündemde olan ıslak imza konusuyla alay ederek, zanlı Albay Çiçek'i, "Çok nazik, kibar insan." diye övmüştü. Okul yönetimi bu ve benzeri konuşmaları internete taşıyan öğrenciyi bulmak için 25 öğrencinin tek tek ifadesini almıştı. Olayın duyulmasıyla Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, söz konusu öğretmen hakkında soruşturma başlattı. Müfettişler, öğretmenin haddi aşan ifadeler kullandığını belirterek uyarı cezası verilmesini istedi. Bu süreçte bilgiyi kamuoyuna taşıyan öğrencinin tespit edilmesi çalışma başlatıldı. Aynı dönemlerde söz konusu okulun müdürünün, ağzında çubuklu şeker ve başında kadın peruğuyla çekilmiş fotoğrafları gazetelere yansıdı. Bunun üzerine müdür hakkında da soruşturma başlatıldı. Bilgileri internete taşıyan öğrenci ise kimliği tespit edilip psikolojik baskılara maruz kaldığı için okuldan ayrıldı. Okuldan ayrılmak zorunda kalan öğrencinin ailesi de duruma tepki gösterdi. Daha fazla mağdur olmamak için isimlerinin açıklanmasını istemeyen aile, bu süreçte İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün konuyu iyi yönetemediğini iddia etti. Kanunen suça karışmış bir albayın okulda övülmesinin hoş olmadığını, ayrıca okul müdürünün ağzında şeker ve kadın peruğuyla çekilmiş fotoğraflarının ortaya çıktığını hatırlatan aile, şunları kaydetti: "Buna karşılık öğretmen ve müdürün, aynı okulda görevlerini sürdürmesini anlayamıyoruz. Bizim çocuğumuz ise arkadaşlarının ve öğretmenlerinin sözlü ithamlarına maruz kaldı. 'Madem devlet bunları alamıyor, biz çocuğumuzu alalım ki daha fazla mağdur olmasın.' dedik. Böyle giderse, cesur yürekler bu ülkede barınamaz."

Okul Kiracıları Geride Bıraktı...

Kurulduğu günden bu yana geçen 20 yılda tam 6 kez bina değiştiren lise, taşınma rekoru kırdı.
Fatsa Sağlık Meslek Lisesi Müdürü Ali Alkan, 1989 yılında Mehmet Akif Ersoy İlkokulu'nun 3. katında eğitim ve öğretime başladıklarını belirterek, "Daha sonra sırasıyla Atatürk İlköğretim Okulu bahçesindeki prefabrik yapılara, oradan Merkez Ortaokulu bahçesindeki ek binaya, oradan Çullu'daki Sağlık Bakanlığı'nın yaptırdığı binaya taşındık. Daha sonra Sağlık Meslek Liseleri'nin Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmesiyle sahildeki öğretmenevi yanındaki binaya taşındık. 2006-2010 yılları arasında burada bulunduk. Son olarak da eski Fatsa Lisesi'nin tadilat görmesiyle bu binaya taşındık. 2009-2010 eğitim-öğretim yılının 2. yarısından itibaren bu binada eğitim ve öğretimimize devam ediyoruz" dedi. 20 yılda 6 kez bina değiştirmelerinden dolayı birçok eşyalarının kullanılamaz hale geldiğini ifade eden Alkan, "Her defasında yeni düzenlemelerle uğraştık. Yeni yerimizde ihale edilmeyen yerlerle ilgili birtakım eksikliklerimiz var. Bu taşınmamız inşallah son olur" diye konuştu. Fatsa Sağlık Meslek Lisesi öğrenci mevcudunun 227 olduğu öğrenildi.

Kar Üstü Araçlarla Okula Vardılar...

Erzurum Palandöken Kayak Merkezi'nin arkasında bulunan köy ve mezralarda yaşayan öğrenciler kar üstü araçlarla uzun yolculuklar neticesi okula ulaşıyor.
Erzurum Palandöken Kayak Merkezi'nin arkasında bulunan köy ve mezralarda yaşayan öğrenciler okula iki gün gecikmeli olarak başladılar. Kar ve tipi nedeniyle yolları ulaşıma kapalı bulunan Aziziye, İncesu, Çakalok ve Küçükgeçit köylerinde yarı yıl tatillerini geçiren öğrenciler kar üstü araçlarla 2 gün gecikmeli olarak okullarına başlayabildiler. İl Özel İdaresi ve Sağlık Müdürlüğü'ne ait kar üstü araçlarla Palandöken Kayak Merkezi'ne getirilen öğrenciler buradan özel araçlarla okullarına götürüldüler. Kış dönemlerinde köy yollarının uzun bir süre ulaşıma kapandığını söyleyen öğrenciler, "Yarı yıl tatilini ailemizle birlikte geçirdik. Okulların açılmasıyla birlikte kar üstü araçlarla iki gün gecikmeli de olsa bugün okulumuza başlayabileceğiz. Yetkililere çok teşekkür ediyoruz" dediler. Yaklaşık 3 saat süren zorlu bir yolculuğun ardından kayak merkezine ulaşan öğrenciler ve aileleri her kış döneminde bu tür sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarını belirterek, "Yolumuz Palandöken Kayak Merkezi'nden geçtiği için kış sezonu boyunca burada kayak yapılıyor. Pistlerin oluşturduğu yollardan köylerimize ulaşmak çok zor oluyor. Ancak kar üstü araçlarla köyümüze gidip gelebiliyoruz" diye konuştular.

Erciyes'ten Müthiş Proje...

Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nde hidrojenle çalışan bir kamyonet yapılabilmesi için proje çalışmalarına başlandı.
Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nde hidrojenle çalışan bir kamyonet yapılabilmesi için proje çalışmalarına başlandı. Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Mustafa Alçı, projenin tanıtımı için düzenlediği toplantıda, fosil ve diğer enerji kaynaklarının giderek tükenmesinin insanları yeni enerji kaynakları bulunmasına yöneltiğini, hidrojenin yakıt olarak kullanılmasının da bu arayışın bir sonucu olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Alçı ''Üniversitemiz de bu arayışların içerisinde yer alıyor. Hidrojenle çalışan bir kamyonet projesine katılan tüm arkadaşlarımı, emek verenleri kutluyorum'' dedi.Birleşmiş Milletler Uluslararası Hidrojen Enerji Merkezi (Unudo-Iched) Türkiye Temsilcisi Dr. Mustafa Hatipoğlu da yaptığı konuşmada Hidrojen gazının enerji olarak kullanılması için yapılan çalışmaların umut verici olduğunu anlattı. Dr. Mustafa Hatipoğlu ''Biz hidrojenin motorlarda yakıt olarak kullanılması için çalışmalar yapıyoruz. Hindistan'da daha önce benzer çalışmalar yapıldı. Erciyes Üniversitesi'nde uygulanacak bu projeyi destekliyoruz. Dünyada enerji kaynakları özellikle petrol kaynakları 2030 yılında iyice azalacak ve bir dar boğaz başlayacak. Bu nedenle yeni enerji kaynakları bulmamız, üretmemiz gerekiyor. Bu arayışlar içinde en verimlisi hidrojen gazı olacak. Hidrojen benzinden 3 kez daha verimli. İçten yanmalı motorlarda hidrojen gazı kullanımından çok olumlu sonuçlar alındı. Hidrojen gazını sudan elde ediyoruz. Üretim maliyetini düşürmek için de projeler var'' dedi. Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Nafiz Kahraman ile Doç. Dr. Orhan Akanöz de 8 ay sürecek proje kapsamında Kayseri'de Otoser adlı firma tarafından üretilen bir kamyonete, hidrojen gazıyla çalışan bir motor takılacağını söyledi.

Dokuz Eylül'de Neler Oluyor?

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Füzün'ün, Tıp Fakültesi'nde boşalan dekanlık için bir süreliğine vekaleten yönetimi tercih etmesi ‘tepki istifaları’na neden oldu.

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Füzün'ün, Tıp Fakültesi'nde boşalan dekanlık için bir süreliğine vekaleten yönetimi tercih etmesi 'tepki istifaları'na neden oldu. Vekil Prof.Dr. Tülay Canda, dekanlıktaki ikinci gününde “Bu uygulamayı içimize sindiremiyoruz” diyen fakülte yönetim kurulu üyelerinin istifalarıyla sarsılırken, gözler bugünkü Fakülte Kurulu toplantısına çevrildi. DHA'nın toplu istifayı nasıl değerlendirdiği sorusuna Rektör Füzün, “Bir değerlendirmem olmayacak. Niye istifa etmişler, nedir, ne değildir öğrenmeye çalışıyorum” diye yanıt verdi. İzmir'in ikinci büyük üniversitesi Dokuz Eylül'de de, Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi'nden sonra 'dekan krizi' patladı. Geçen Kasım'da YÖK Genel Kurulu'nun EÜ Dişhekimliği Fakültesi Dekanlığı'na aday belirleme seçiminden 9 oyla üçüncü sırada çıkan Prof.Dr. Celal Artunç'u atamasıyda kriz yaşanmıştı. Nitekim Prof.Dr. Artunç'un atanmasının ardından YÖK'ün kendilerini yok saydığını savunan fakülte kurulu, yönetim kurulu, başhekim ve biri dışında tüm anabilim dallarının başkanları tepkilerini toplu istifayla ortaya koymuştu. DEÜ'de de benzer bir durum yaşanıyor. Rektör seçiminde 564 oy alan Prof.Dr. Sedef Gidenir'in ardından 118 oy almasına rağmen Cumhurbaşkanı tarafından atanınca protestoların hedefi olan Rektör Mehmet Füzün, bu kez kendini Tıp Fakültesi krizinin ortasında buldu. 8 Şubat'da görev süresi dolan Tıp Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Hakan Abacıoğlu'nun yerine herkes seçim yapılmasını beklerken Rektör Füzün, aylar öncesinden seçimi erteleyeceğinin sinyallerini verdi. Seçimin yapılmayacağı mesajları üzerine anabilim dalı başkanları randevu alıp Rektör Füzün'le görüştü, temayüllere uyulmasını, seçim yapılmasını istediklerini söyledi. Ancak iki taraf da birbirlerini ikna edemedi. Rektör Füzün, Prof.Dr. Abacıoğlu'nun görev süresinin dolmasının ardından bir duayen öğretim üyesiyle bir süreliğine fakültenin vekaleten yönetileceğini duyurdu. 'Aktif eğitimin sorgulanması, norm kadroların belirlenmesi ve performans kriterlerinin saptanması' olarak özetlediği üç konuda çalışma yapmak istediğini, ancak bunları özellikle aktif eğitime taraf olan Prof.Dr. Abacıoğlu'yla yapmasının mümkün olmadığını savunan Rektör Füzün, dediğini yaptı. Rektör Füzün, 8 Şubat'ta Prof.Dr. Abacıoğlu'ndan boşalan Tıp Fakültesi Dekanlığı'na vekaleten Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Tülay Canda'yı atadı. Dekan Vekili Prof.Dr. Canda, görevdeki ikinci gününde ilk Fakülte Yönetim Kurulu toplantısını yaptı. Ancak vekaleten yönetime ilk ve en büyük tepki yönetim kurulundan geldi. İddiaya göre dün yapılan toplantıda yönetim kurul üyeleri Prof.Dr. Canda'ya, hangi cesaretle bu görevi kabul ettiğini sordu, dekan olmak istiyorsa aday olması önerildi. Üyeler, akademik değerlere sahip çıkılmayan bir ortamda yönetim kurulu üyesi olarak görev almak istemediklerini, bu durumu içlerine sindiremediklerini belirtip istifalarını sundu. Yönetim Kurul Üyeleri Prof.Dr. Serpil Salaçin, Prof.Dr. Barış Baklan, Prof.Dr. Ahmet Ömer İkiz, Doç.Dr. Çimen Olguner, Doç.Dr. Bülent Kılıç ve Yrd.Doç.Dr. Aylin Özbek'in istifaları fakülteyi sarstı. Rektör Füzün, DHA'nın istifalarla ilgili sorusu üzerine, şunları söyledi: “Şu an bir değerlendirmem olmayacak. Ben de değerlendiriyorum, daha doğrusu şu anda olayı. Neden istifa etmişler, nedir ne değildir, öğrenmeye çalışıyorum. Hasta yatıyordum. Daha bugün geldim, hastaneye. Değerlendiriyorum durumu, neden istifa etmişler öğrenmeye çalışıyorum.” Füzün, Fakülte Kurulu'nda istifa olup olmadığı sorusuna ise “Şu anda toplantı halinde olmaları lazım, bilmiyorum” diye yanıt verdi.

9 Şubat 2010 Salı

Arabuluculuk Eğitimine Onay Yok...

Adalet Bakanlığı, bazı eğitim kurumlarının arabuluculuk eğitimi verdikleri iddilarına yanıt verdi.

Adalet Bakanlığı, bazı eğitim kurumlarının Bakanlığın bilgisi dahilinde arabuluculuk eğitimi verdikleri iddilarına ilişkin, Bakanlığın söz konusu eğitim kurumları ile herhangi bir şekilde görüşme yapmasının ve kurumlara onay vermesinin mümkün olmadığını bildirdi.
Adalet Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, bazı eğitim kurumlarının Bakanlığın bilgisi dahilinde arabuluculuk eğitimi verdikleri ve buralarda eğitim alanların Bakanlıkça yapılacak sınavlara katılabilecekleri yönünde çıkan iddialar anımsatıldı.
Açıklamada, yargı reformu çerçevesinde bir kısım uyuşmazlıkların mahkemelerde görülmesi yerine sulh, uzlaşma gibi alternatif yöntemlerle çözümü sağlamak amacıyla Bakanlıkça hazırlanan “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı”nın 14 Mayıs 2008 tarihinde TBMM'e sevk edildiği anımsatıldı ve tasarının henüz kanunlaşmadığının altı çizildi. Açıklamada şöyle denildi: “Arabuluculuk eğitimi verecek eğitim kurumlarının nitelikleri ve denetlenmesi ile eğitimin içeriği ve standartları, yapılacak olan yazılı ve uygulamalı sınavın ilke ve kurallarının belirlenmesi bu aşamada mümkün bulunmamaktadır. Bu itibarla Bakanlığımızca eğitim kurumları ile herhangi bir şekilde görüşme yapılması ve onay verilmesi söz konusu değildir. Vatandaşlarımızın ileride mağdur olmamaları bakımından belirtilen eğitim programlarını bu açıklama çerçevesinde değerlendirmeleri uygun olacaktır.”

İzmirli Üniversiteliler İşsiz...

Türkiye'nin kanayan yarası işsizlik üniversitelileri de etkiliyor. Yapılan araştırmada İzmir'de üniversiteli işsizlerin oranı, Türkiye genelinden fazla çıktı.
İzmir'de üniversiteli işsizlerin oranı, Türkiye genelinden fazla çıktı. 2008 yılında ülke genelinde yüzde 13,9 olan işsiz üniversite mezunlarının toplam işsizlere oranı, İzmir'de 18,6 olarak belirlendi. Yani kentteki üniversiteli işsizlerin oranı, ülke genelinin 4,7 puan üzerinde tespit edildi.
AA muhabirinin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) İzmir Bölge Müdürlüğünün çalışmasından derlediği bilgilere göre, İzmir'de 15 yaş üstü iş gücü sayısı 2007 yılında 1 milyon 344 bin, 2008 yılında 1 milyon 327 bin kişi olarak kaydedildi.
Kentte istihdam edilenlerin sayısı 2007 yılında 1 milyon 202 bin, 2008 yılında 1 milyon 171 bin, iş gücüne katılma oranı 2007'de yüzde 46,4, 2008'de yüzde 45,2, istihdam oranı 2007'de yüzde 41,5, 2008'de yüzde 39,9 oldu.
İş gücüne dahil olmayan nüfus 2007'de 1 milyon 554 bin, 2008 yılında 1 milyon 610 bin olarak kaydedilirken, 2007'de 142 bin olan İzmirli işsiz sayısı, 2008'de 156 bine ulaştı.
Kentteki işsizlik oranı, bazen aradaki fark azalsa da yıllardır Türkiye'den hızlı bir şekilde arttı. 2007'de kentteki işsizlik oranı yüzde 10,5 iken 2008'de yüzde 11,8'e yükseldi. Türkiye genelinde bu oran 2007'de yüzde 10,3'ten 2008'de yüzde 11'e çıktı.
Verilerdeki çarpıcı bir gösterge, kentteki işsizlik oranlarının 2008 yılı öncesinde her yıl düşmesi oldu. 2004'te yüzde 15,7 olan bu oran, 2005'te yüzde 13,9'a, 2006'de yüzde 12'ye, 2007'de yüzde 10,5'e indi. 2008'de artan işsizlik oranının, henüz kesinleşmiş veriler açıklanmamış olsa da ekonomik krizin yoğun olarak yaşandığı 2009 yılında da yükseldiği tahmin ediliyor.
Türkiye genelindeyse işsizlik oranı 2004'ten 2008'e yüzde 10,2 ile yüzde 11 arasında gerçekleşerek, birbirine yakın oranlarda bir seyir izledi.
EMEKLİLERİN ORANI HER YIL ARTIYOR
İş gücüne dahil olmayanların nedenine gelince, en büyük grubu yüzde 50,6 gibi büyük bir oranla ''ev işleriyle meşgul'' kategorisine girenler oluşturdu. Bunu yüzde 24,5 ile emekli olanlar takip etti. Sonra sırasıyla yüzde 15,1 ile eğitim/öğretim, yüzde 5,7 çalışamaz halde olanlar, son olarak da iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar ve mevsimlik çalışanlar izledi.
Kentte yıllar içinde emeklilerin sayısındaki artış dikkati çekti. 2004'te yüzde 18,8 olan emeklilerin oranı 2008'e gelindiğinde 5,7 puan artarak yüzde 24,5'e ulaştı.
ÇALIŞANLARIN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU HİZMET SEKTÖRÜNDE
İş gücü verilerinde İzmir ile Türkiye geneline ilişkin bir başka farklılık, istihdam edilenlerin iktisadi faaliyet kollarında ortaya çıktı. Kentte hizmet sektöründe çalışanların oranı yüzde 61 olurken, ülke genelinde bu oran yüzde 49,5 oldu.
Türkiye genelinde yüzde 26,8 olan sanayide çalışanların oranı İzmir'de yüzde 31,5 olarak saptandı.
Tarımda çalışanlar ise İzmir'de yüzde 7,5 olarak tespit edildi. Bu oran ülke genelinde yüzde 23,7 olmuştu.
2004'ten 2008'e kentte tarım ve sanayi sektöründe çalışanların sayısında azalma yaşandı. 2004 yılında sanayi çalışanı yüzde 36,9, tarımda çalışanların oranı yüzde 10,8 olarak belirlenmişti. Hizmet sektöründe çalışan sayılarına bakıldığındaysa yüzde 52,3 olan 2008 yılı oranı, her yıl artarak 2008'de yüzde 61 gibi büyük bir orana ulaştı.
İstihdam edilenlerin işteki durumuna gelince, İzmir'de 2007 yılında yüzde 72,6 olan ''ücretli, maaşlı ve yevmiyeli'' çalışanların oranı, 2008'de yüzde 75,6'ya çıktı. Türkiye genelinde bu oran yüzde 60,4'ten yüzde 61'e yükselmişti.
İşveren ve kendi hesabına çalışanların oranıysa kentte yüzde 20,1 olarak saptanırken, ülke genelinde yüzde 26,3 olmuştu. Ücretsiz aile işçisi sayısıysa İzmir'de yüzde 4,4 şeklinde tespit edildi. Bu oran Türkiye genelinde yüzde 12,7 çıkmıştı.
ÜNİVERSİTELİ İŞSİZLERİN ORANI
İzmir'de yüksek öğrenimini tamamlamış işgücünün toplam işgücüne oranı 2007 yılında yüzde 19,7 iken, 2008'de yüzde 23,4'e çıktı. Türkiye genelinde bu oran yüzde 13,8'den yüzde 14,7'ye yükselmişti. Yani kentteki üniversiteli işgücü oranı ülke genelinden 8,7 puan daha yüksek saptandı.
Kentte genel lise altı eğitimli işgücü oranı yüzde 50,6, mesleki ya da teknik lise mezunu oranı yüzde 12,3, genel lise oranı yüzde 12,4, okuma yazma bilmeyen iş gücü oranı ise yüzde 1,4 oldu. Ülke genelinde okuma yazma bilmeyen işgücü oranı yüzde 4,3 olarak belirlenmişti.
Eğitim durumuna göre işsizlerin profiline bakıldığındaysa, lise altı eğitimliler hem ülke genelinde, hem de İzmir'de en büyük çoğunluğu oluşturdu. Bu grubun oranı 2007'den 2008'e geçişte İzmir'de yüzde 53,5'ten yüzde 52,6'ya inerken, ülke genelinde yüzde 56,2'den yüzde 57,7'ye yükseldi.
Üniversiteli işsizlerin oranıysa İzmir'de, Türkiye genelinden fazla çıktı. 2007'de yüzde 18,3, 2008'de yüzde 18,6 olarak belirlenen İzmirli işsiz üniversite mezunlarının oranı, ülke genelinde 2007'de yüzde 13,1, 2008'de yüzde 13,9 olmuştu. Yani, kentteki üniversiteli işsiz oranı ülke genelinden 4,7 puan fazla artış kaydetti.
''KAYIT DIŞI'' İSTİHDAM DAHA AZ
İzmir'de sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayan istihdam oranı, ülke genelinden az çıktı. Kentteki oran yüzde 27,8 iken, Türkiye genelinde kayıtlı olmayan istihdam oranı yüzde 43,5 oldu.
En az ''kayıt dışı'' oranı yüzde 18,3 ile hizmet sektöründe görüldü. Tarımdaysa herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı yüzde 76,1 olarak saptandı. Bu oran sanayide yüzde 23, ticarette yüzde 31 olarak belirlendi.
2008 yılı iş gücüne katılma oranınında İzmir yüzde 45,2 ile Türkiye sıralamasında 48, istihdam oranında yüzde 39,9 ile 51, işsizlik oranındaysa yüzde 11,8 ile 25. sırada yer almıştı.
2006 yılı verilerine göre, kişi başına Gayri Safi Katma Değer ise İzmir'de 12 bin 99 lira olmuş ve kent İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, Bursa, Eşkişehir, Bilecik, Ankara, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli'nin ardından 14. sırada yer almıştı.