14 Ocak 2009 Çarşamba

TV İzletirken Bir Kez Daha Düşünün...

Bebeklerin yüzde 90’ı 2 yaşına gelmeden düzenli TV izleyicisi haline geliyor. Eğitim DVD’leri seyreden bebekler akranlarından daha az kelime biliyor.

Bebeklerin konuşmayı öğrenmesi ve geliştirmesi için üretilen DVD ve videoların, çocuklara yarardan çok zarar verebileceği bildirildi. Yapılan araştırmaların, popüler video ve DVD'lerin bebeklerin dil gelişimini geciktirebileceğini, okuma yeteneklerini, kelime haznesiyle hafızalarını zayıflatabileceğini gösterdiği belirtildi. Daily Mail'in haberine göre, konuyla ilgili yapılan 80 araştırmanın değerlendirilmesi sonucunda, küçükken çok fazla televizyon seyretmenin ileri yaşlarda hiperaktivite ihtimalini artırdığı da ortaya çıktı. Araştırmayı kaleme alan Prof. Dimitri Hristakis, yeni yürümeye başlamış bir çocuğun uyanık kaldığı saatlerin yüzde 30 ila 40'ını televizyon karşısında geçirdiğini, çocukların yüzde 90'ının daha 2 yaşına varmadan düzenli TV izleyicisi haline geldiklerini söyledi. Hristakis, ailelerin bebeklerinin IQ seviyelerini yükseltmek amacıyla kullandıkları "Baby Einstein" ve "Brainy Baby" gibi eğitim videolarının etkili olduğu yolunda bilimsel kanıt bulunmadığını, tam tersi bunların zararlı bile olabileceğini bildirdi. -NE KADAR ÇOK DVD, O KADAR AZ KELİME...- Tayland'da yakın zaman önce yayımlanan bir araştırma, 1 yaşın altındaki çocukların günde iki saatten fazla televizyon seyretmesinin, konuşma yeteneklerinin gecikmesi ihtimalini 6 kat artırdığını ortaya koydu. Bir başka araştırma, söz konusu DVD'leri seyreden 7 ila 16 aylık bebeklerin, akranlarından daha az kelime bildiklerini gösterdi. DVD başında geçirilen her bir saatin 6 kelime daha az öğrenilmesine yol açtığı kaydedildi. Acta Paediatrica Dergisinde yazan Hristakis, 3-5 yaş arasındakilere faydalı olduğu söylenen Susam Sokağı programının bile, daha küçük yaşta seyredilirse dil gelişimini erteleyebileceğini belirtti. Hristakis, kendi araştırmalarından birinde, bebekken çok TV seyredenlerin okuma ve hafıza testlerinde iyi performans gösteremediklerini ifade etti. Washington Üniversitesi öğretim üyesi Hristakis, ailelerinin çocuklarını medyaya maruz bırakma konusunda dikkatli olmaları gerektiğini söyledi. Hristakis, TV'nin ayrıca, oyuncaklarıyla, akranlarıyla veya aileleriyle oynayarak vakit geçirmek gibi daha önemli ve faydalı faaliyetlerin yerini aldığını belirtti.

Okullarda Protesto!

Radikal Gazetesi yazarı Haluk Şahin Milli Eğitim Bakanlığının talimatıyla dün tüm okullarda Filistin için saygı duruşu yapılmasını ağır bir dille eleştiriyor.

Dün Milli Eğitim tarihimizde daha önce benzerini gördüğümüzü hatırlamadığım bir olay gerçekleşti. Yurdun dört bir yanındaki ilköğretim okullarında İsrail'in Gazze'ye saldırısı protesto edildi ve özellikle bombardımanlarda ölen Filistinli çocuklar için saygı duruşu yapıldı. Ben, bunun, körpe dimağlara nefret tohumları ekebilecek ciddi bir yanlış olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu türden okul düzeyinde 'topluca' protesto ve saygı duruşlarına daha çok totaliter rejimlerde rastlandığını da unutmuyorum. Eminim K. Kore ve İran'da yapılıyordur. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bu işe önayak olarak ne yazık ki kötü bir örnek-olay yarattı. Yarın öbür gün, İsrailli çocukları öldürerek intikam alacaklarını söyleyen Hamaslı kesimden (Evet, maalesef öyleleri de var!) bir intihar bombacısı İsrailli çocukları havaya uçurduğunda, 'Bunun için de saygı duruşu yapacak mısın?' diye soracaklara ne cevap verecek?. Ortadoğu bu, ne olacağı bilinmez! İsrail'in Gazze operasyonu konusundaki görüşlerimi daha önce yazdım. Hamas'ın kışkırtmaları ne olursa olsun, İsrail'in orantısız güç kullanımı kabul edilemez. Çocukların ve masum sivillerin öleceğini bile bile yoğun bir yerleşim yerini bombardımana tutmak bir insanlık suçudur. İsrail'in ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum. Ama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gazze'deki çocuk ölümleri konusundaki duygusal-lığını anlıyorum. Haberleri izlerken ben de gözyaşı döktüm. Çocuklara ölüm ve dehşet yağdırmayı hiçbir neden mazur gösteremez. Kurbanları Gazzeli çocuklar da olsa gösteremez, İsrailli çocuklar da... Benim dün okullarda yapılan toplantılara itirazım da aynı nedene dayanıyor: O okullardan birinde bir tek Yahudi çocuğunun topluca söylenenleri dinlerken yaşayacağı psikolojik parçalanma duygusunu düşünmek de beni kahrediyor! O yaştaki arkadaşları İsrailli, Yahudi, Musevi ayrımı yapabilirler mi? Gazzeli çocukları öldürenlere yönelik toplu protesto, ömür boyu sürecek bazı anti-semitik önyargıların başlangıcı olamaz mı? Hele çevreleri bu ayrımı yapmayan, tam tersine Gazze'de olup bitenleri tamamen Yahudi düşmanlığı zehrine banarak protesto eden öfkeli büyüklerle doluysa. Milli Eğitim'in gayretkeşliği bu kadarla kalmıyor. Öğrenci velilerine Gazze'ye yardım bağışında bulunmalarını isteyen zarflar gönderilmiş. Buna ne gerek var? Koskoca Türkiye minicik Gazze'ye yardım etmek için öğrenci velilerine mi muhtaç kaldı? Camilerde, meydanlarda, sokaklarda yardım toplanıyor zaten. Bunu okullara niçin sokuyorsunuz? İşin içinde Hamas olduğu için mi? Hamas'la AKP arasında özel ilişkiler olduğu için mi? İnsan aklına gelenlerden utanıyor!..

Okul Var, Öğrenci Yok!

Eğitim imkânından yoksun çocuklar için İstanbul’da Avrupa Birliği hibesiyle ‘risk altındaki çocuklar’ adı altında yapılan Yatılı Bölge İlköğretim Okulu iki yıldır öğrenci bulamıyor.

Ailesi olmayan, sokakta çalışan ve eğitim imkânından yoksun yüzlerce çocuğun olduğu İstanbul'da Avrupa Birliği hibesiyle 'risk altındaki çocuklar' için yapılan Yatılı Bölge İlköğretim Okulu (YİBO) iki yıldır öğrenci bulamıyor. 53 öğrencinin başvurduğu ve öğrenci azlığı nedeniyle açılmayan Arnavutköy'deki YİBO'ya, geçici olarak, aslında Şile'de açılması planlanan Spor Lisesi öğrencileri yatılı olarak yerleştirildi. Bu karara tepkiler olunca Milli Eğitim Müdürlüğü 'risk altındalar' diyerek YİBO'nun yanındaki ilköğretim öğrencilerinin bir kısmını alelacele bu okula gönderdi. YİBO'ya yerleştirilen Spor Liseliler ise gündüz okumak için komşu ilköğretim okuluna gidiyor, akşamları YİBO yatakhanesine dönüyor. Sonuç; ne YİBO amacına uygun olarak kullanılabiliyor ne de Spor Lisesi sporcu yetiştirebiliyor. Anadolu yakasında kampüs vaadiyle kayıt yaptıran liselilerin kimi okul çok uzak diye ayrılıp genel liselere geçti, kimi ise spor yaptığı kulüpleri bırakmak zorunda kaldı. AB Temel Eğitime Destek Projesi kapsamında 1.5 milyon avroluk hibeyle Arnavutköy'de inşa edilen 240 öğrenci kapasiteli Şehit Çavuş Selçuk Gürdal Yatılı Bölge İlköğretim Okulu açılamadığı gibi iki okulu da mağdur etti. YİBO'nun sınıflarını Şehit Onbaşı Murat Şenöz İlköğretim Okulu'nun 180 öğrencisi dolduruyor. YİBO'nun yurtlarını ve yemekhanesini ise spor lisesinin öğrencileri kullanıyor. Ne öğrenciler ne de öğretmenler bu karışıklığın sebebini biliyor. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ata Özer, ilköğretim öğrencilerinin arasına yerleştirdikleri Spor Lisesi öğrencileriyle ilgili şaşırtıcı bir açıklama yapıyor: “Hangi okulda hangi çocuğun okuyacağına kişiler karar vermeyecek. 'Burası risk altındaki çocuklarındı, spor lisesini getirdiler' diye itiraz edildi. Şimdi ben de Spor Lisesi'ni aldım. Dediklerini yaptık, şimdi ne istiyorlar? YİBO'da ders yapan çocukların tümü yan okulun öğrencisi olsa da risk altındalar. Spor Lisesi öğrencilerine devlet ayrıca okul yapacak.” Okulun yapılmasını sağlayan AB'nin Türkiye Delegasyonu Eğitim Sorumlusu Mustafa Balcı, tüm bu karışıklığa karşın YİBO'nun amacına uygun kullanıldığı iddiasında: “Şu anda orada fakir öğrenciler var. O bölge çok fakir bir bölge, fakir öğrencilerle başlayalım dedik. Daha önce başvuru yapan 53 çocuğa da yatılı kalmaları için davet gönderildi. Okul tamamen sabah, öğlen, akşam yemekleri verilen fakir, şiddet görmüş, risk altında olduğu tanımlanan çocuklar için eğitim verecek. Spor Lisesi öğrencileri de en geç haziranda ayrılacak. MEB'le anlaşma böyle.” Balcı'nın “Fakir öğrenciler seçildi” sözlerini ise ilköğretim okulunun velileri ve adını vermeyen bir eğitimci yalanlıyor. Eğitimci, “Bir haftalığına böyle bir değişiklik yapılacağı söylenmişti. Üç haftayı geçti. Seçilen öğrencilerin hiçbir özelliği yok. Fakir ya da kimsesiz çocuklar seçilmedi” diye konuşuyor. Aynı okuldaki kardeşler ayrıldı Şehit Onbaşı Murat Şenöz İlköğretim okulu velilerinden Emine Kantar, kızlarının birinin kendi okulunda, diğerinin YİBO'da olduğunu anlatıyor: “Haberimiz yoktu, çocuğu o okula göndermişler. Bize bir açıklama yapılmıyor. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne şikâyette bulunduk. Fakirleri seçtiklerini sanmıyorum. Bizim üç katlı binamız var.” İki çocuğundan biri YİBO'ya gönderilen bir diğer veli Ramazan Yolcu da “Sebebini bilmiyorum. Geçici dediler. Yan okuldaki çocuğum tek kaldı, üzülüp ağlıyor” diyor. Madem okul yoktu, Spor Lisesi'ni niye kurdular? YİBO'nun amacına uygun kullanılamaması nedeniyle mağdur olan taraflarından biri de Spor Lisesi öğrencileri. 2006-2007 eğitim öğretim yılında Maltepe'deki Atilla Uras Lisesi'nin zemin katındaki iki sınıfta eğitime başlayan Spor Lisesi'ne vaat edilen Şile'deki kampüs yapılmadığı gibi öğrenciler Asya yakasının ucundan, Avrupa yakasının ücra noktalarından Arnavutköy'deki YİBO'ya gönderildi. Okulun YİBO'ya geçici taşınması dava konusu bile oldu. Velilerden biri İdare Mahkemesi'ne, 'okullarının usülsüz olarak YİBO'ya taşındığını' belirterek yürütmeyi durdurma istedi. Kızı 10. sınıfta olan Emine Akbeniz okul kurulduğundan beri 'göçebe kuşlar gibi oradan oraya sürüklenmekten' şikâyetçi: “Müdür, Spor Lisesi'nin YİBO'da olamayacağını, AB'nin istemediğini bildirdi. Mahkemeye vereceğim. Zaten öğretmenler de Arnavutköy'de kalmak istemiyor. Nasıl sporcu yetişecek bu okuldan?” Anadolu yakasından bir veli de Spor Lisesi 9. sınıftaki oğlunun, artık bağlı olduğu kulübe gidemediği söylüyor: “Şimdi de ilkokul çocuklarının arasına koydular. Okula Anadolu yakasında olacak diye yazdırmıştık. Bu okul size ait bir okul değil demiş müfettişler. Bize ait değilse niye gittik oraya? Birinci yarı yıl sonunda çocuklarını okuldan alacak veliler de var. Çocuk oraya gittim sporu unuttum diyor. Tekvando kulübüne gidemiyor artık. Birinci sınıf bittikten sonra almayı düşünüyorum. İstanbul'da spor lisesine yer yok. Madem okulun binası yoktu da niye açtınız? Buraya taşındıklarında da 20-25 gün çocukların dersi boş geçti.” Genel liseye zorunlu geçiş Arzu Yeşim ise çocuğunu okuldan almak zorunda kalan velilerden: “Yedi yıllık spor geçmişi var, lisanslı sporcu, ritmik jimlastik yapıyor. Hepsine çizgi çektik. Antrenmalardan uzaklaştı. Hayallerim suya düştü diyor. Spor Lisesi'nde hiç görmediği matematik ve geometri derslerini alıyor şimdi. Açığı kapasın diye sadece 1 milyar 500 bin özel ders parası verdim. 20'nin üzerinde kişi ayrıldı okuldan.” Oğlunu okuldan alan bir veli de “11. sınıfı genel lisede okuyor şimdi. Üstelik aldığı derslerin saat sayısı farklı olduğu için şimdi bir de sorumluluk sınavlarına giriyor” diyor.

İlkokul Öğrencisini Fuhuşa Zorladılar...

Çorum'da, 13 yaşındaki ilköğretim 8'nci sınıf öğrencisiyle cinsel ilişkiye girip fuhuşa zorladıkları tespit edilen 9 kişi tutuklandı

Çorum'da, 13 yaşındaki ilköğretim 8'nci sınıf öğrencisiyle cinsel ilişkiye girip fuhuşa zorladıkları ve 12 ile 17 yaşlarındaki arkadaşlarını da taciz edip ilişkiye girdikleri tespit edilen yaşları 31 ila 54 arasında değişen 11 kişiden 9'u çıkartıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı. Çorum'da, ilköğretim 8'nci sınıf öğrencisi 13 yaşındaki F.Ş. isimli kızla ilişkiye girdikten sonra fuhuşa zorlayan, daha sonra ise F.Ş.'nin arkadaşları olan 12 yaşındaki ilköğretim 7'nci sınıf öğrencisi 12 yaşındaki E.Ç. ile 17 yaşındaki G.K.'yi de taciz ederek ilişkiye giren Erol A. ile birlikte kızları taciz eden ve para karşılığında ilişkiye giren 41 yaşındaki Halim T., 31 yaşındaki Fatih Ç., 33 yaşındaki Kenan Ş., 19 yaşındaki Vahdet A., 49 yaşındaki Yusuf Ş., 54 yaşındaki Halim Y., 47 yaşındaki Faruk K., 41 yaşındaki Çetin K., 31 yaşındaki Adil A., 48 yaşındaki Erdal Ç. Emniyet Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliği'nce bugün gözaltına alındı. Zanlılardan F.Ş.'nin nişanlısı Adil A. ile Vahdet A. savcılık tarafından serbest bırakılırken diğer 9 kişi tutuklanarak bu akşam saatlerinde Çorum L Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. OLAYI 155 İHBARI ÇÖZDÜ '155 Polis İmdat' telefonuna 3 gün önce gelen bir ihbarda, Erol A.'nın 13 yaşındaki F.Ş.'yi para karşılığında erkeklere pazarladığı söylendi. İhbar üzerine harekete geçen Emniyet Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliği ekipleri, farklı bir manzarayla karşıya karşıya kaldı. Mağdur F.Ş.'nin ifadesinin ardından Erol A.'nın, F.Ş.'nin arkadaşı 12 yaşındaki E.Ç.'i de taciz ettiği ve yine F.Ş.'nin diğer arkadaşı 17 yaşındaki G.K.'yle ise cinsel ilişkiye girdiği ortaya çıktı. Genç kızların alınan ifadelerinin ardından Erol A. gözaltına alındı. Erol A.'nın alınan ifadesinin ardından kızlarla ilişkiye giren ve taciz eden diğer 10 kişi yakalandı. HAPİSTE OLAN BABASININ ARKADAŞIYLA İLİŞKİ Polisteki ifadesinde, Erol A. ile yaklaşık 1 yıldır arkadaşlık yaptığını söyleyen F.Ş., "Babam Selim Ş., 'silahla yaralama' suçundan tutuklandıktan sonra onun arkadaşı Erol A. ile tanıştık. Sık sık bize geldi. Defalarca ters ilişkiye girdik. Normal ilişkiye girmek istedi, ancak kabul etmedim. 'Babana söylerim' diyerek tehdit ediyordu. Babam birkaç ay önce hapisten çıktı. Babam çıktıktan sonra da onunla görüşmeye devam ettik. İlişkiye girdikten sonra para veriyor, bana kontör alıyordu. Daha sonra beni başka erkeklere pazarladı. Kiminin dükkanına gidiyordum, kimiyle de başka yerlerde ters ilişkiye girdim. Okul arkadaşım E.Ç. ve komşumuzun kızı G.K. ile de Erol A.'yı ben tanıştırdım" dedi. 'PARA VE KONTÖR KARŞILIĞINDA BENİMLE İLİŞKİ KURDU' G.K. ise ifadesinde, Erol A.'nın tanıştırdığı arkadaşı Halim Y. ile ters ilişkiye girdiğini, karşılığında ise para ve kontör aldığını, sık sık da 'ailenize söyleriz' şeklinde tehditler aldıklarını öne sürdü. 13 YAŞINDAKİ F.Ş. 1 HAFTA ÖNCE NİŞANLANMIŞ Erol A. tarafından erkeklere para karşılığında pazarlanan F.Ş.'nin geçen hafta eşinden yeni boşanan Adil A. ile nişanlandığı öğrenildi. Yapılan operasyonda, nişanlı Adil A.' da gözaltına alındı. İfadesinde olayları bilmediğini ve yeni öğrendiğini söyledi. Zanlılar, bugün akşam saatlerinde adliyeye sevk edildi. Nöbetçi mahkeme tarafından nışanlı Adil A. ile Vahdet A. serbest bırakılırken, diğer 9 kişi tutuklandı. Mağdurlar F.Ş., E.Ç. ve G.K.'nın Çorum Devlet Hastanesi'nde yapılan muayenesinde bakire oldukları rapor edildi. Mağdurların kesin raporlarının alınması için Adli Tıp Kurumu'na sevk edileceği öğrenildi. F.Ş. ailesinin yanından alınarak Çorum Yetiştirme Yurdu'na yerleştirilirken diğer mağdurlar, ailelerine teslim edildi.

En Fazla Okul Kaçağı İstanbul'da...

Milli Eğitim Bakanlığı, illerin 'okul kaçağı' haritasını çıkardı. Okula gitmeyen çocukların tespitini yapan bakanlık, 171 bini kız olmak üzere 289 bin çocuğun 'kaçak' olduğunu belirledi.

İlçe ilçe çocuk avına çıkan Milli Eğitim, okullara mahalledeki kayıtsız çocukların adres ve isimlerini bildirdi. İstanbul'un 34 bin çocukla ilköğretime gönderilmeyenler listesinde ilk sırada yer alması dikkat çekti. İstanbul'u Şanlıurfa (25 bin), Van (23 bin) ve Diyarbakır (14 bin) izledi. 'Haydi Kızlar Okula', e-kayıt ve e-okul projeleriyle okul dışında çocuk kalmaması için çalışmalar yürüten bakanlık, okula gitmeyen sayısı en fazla olan 15 ilin vali ve milli eğitim müdürlerini Ankara'da topladı. Yetkililere, okul kaçağı çocukların tespiti ve okula kazandırılması için talimat verdi. İllere tek tek 'karne' veren bakanlık, nisan ve kasım aylarında 'okul kaçaklarının' son durumuyla ilgili yeni karneler düzenleyecek. Okula kazandırılan çocuklar telafi eğitimine alınacak ve emsalleriyle aynı seviyeye gelmeleri için yetiştirme programına dahil edilecek. Veri girişi yapılan 85 bin çocuğun bilgilerine göre Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'nde ismi gözüküp de okula gitmeyen çocukların önemli bir kısmının 'yaşı' sorunlu. 11 bin 600 çocuk (yüzde 7,8) yaşı küçük diye ailesi tarafından okula kaydettirilmiyor. Yurtdışındaki çocuk sayısı ise 12 bin 745 (yüzde 8,5). Kayıtsız çocukların okula gitmeme nedenleri arasında 'nüfus cüzdanındaki yaşı ile fiziki yaşının farklılığı' (yüzde 5,4) ilk sırada yer alıyor. Diğer sebepler şöyle sıralanıyor: 16 bin çocuk (yüzde 10,7) taşınmış ve yeni adresi bilinmiyor, 2 bin 600 (yüzde 1,7) vefat etmiş, bin 800 (yüzde 1,2) ilköğretimden mezun olmuş. 6 bin 600 zihinsel, ortopedik, görme veya işitme engelli. 2 bin 700 (yüzde 1,8) özürlü çocuk özel eğitim merkezine gidiyor. 3 bin 600 (yüzde 2,4) geleneksel sebeplerle okula gönderilmiyor. 6 bin 500 'ailevi nedenlerle' okula gidemiyor. 'Eğitimde feda edilecek tek fert yok' İlköğretim çağında olduğu halde okula gitmeyen çocukları okula kazandırmak için çalışma yürüttüklerini belirten Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "Şu anda 289 bin çocuğumuz okula kaydolmamış durumda. Bu, Türkiye'de yüzde 2,7'lik bir oranı ifade ediyor. Bizim için eğitimde feda edilecek bir tek bile fert yoktur." dedi. Gelecek adına 289 bin kişilik genç insan gücünün çok önemli bir sermaye olduğunu kaydeden Bakan Çelik, şöyle devam etti: "Bu sermayeyi kimse zayi edemez. Kaydolmamış ve devamsız çocukların yüzde 63'ü 15 ilde. Bu illerin içinde ne yazık ki İstanbul da var. Tabii İstanbul'un sorunu göçlerden kaynaklanıyor." Bakan Çelik ayrıca okula gitmeyen bir tek çocuk bile kalmayıncaya kadar çalışmalarının süreceğini vurguladı.

Gençlerle Düşünülen Sistemi Konuştuk...

Sabah Gazetesi yazarı Sait Gürsoy 2010 yılında sınav sisteminde yapılacak değişiklikleri Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi öğrencileriyle değerlendiriyor...

Geçtiğimiz günlerde Samanyolu Haber'de İsmail Baran ve Hakan Baykal 'ın sunduğu "Eğitim Zirvesi" programına katıldım. Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi'nden yayınlanan programda 2010'da üniversiteye giriş sisteminde beklenen değişiklikler konuşuldu. Yıllardır öğretmen lisesi öğrencilerine ve velilerine ÖSS ile ilgili seminerler veriyorum. Gençlerin ÖSS'ye bakışları çok ciddidir. Bu da beni daima mutlu etmiştir. Zaten üniversiteye giriş sonuçları da, bu okulların gençleri ne kadar ciddi, güvenilir ve iddialı bir ortamda hazırladıklarını gösteriyor. Kısacası verdikleri eğitim ve öğretimi beğenirim. Önce öğrencilerle, ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan 'dan sistemde yapılması düşünülen değişiklikle ilgili aldığım kesinleşmemiş ön bilgileri paylaştım. Düşünülen sınav sisteminde, üniversiteye giriş sürecinin ön koşulu, öğrencilerin Temel Düzey Seçme Sınavı' na (TDSS) girmesine bağlanıyor. Bu sıralama sınavının içeriği ilköğretim ve tüm lise türlerinin 1'inci sınıf ortak müfredat konularından oluşacak. Çıkacak sorular öğrencilerin, o konularla ilgili temel kavram ve ilkelerini ölçecek. Daha düşünce aşamasında olan bu sınav, bence 2006'dan önce uygulanan ÖSS'deki gibi sayısal ve sözel bölümlerinden oluşabilir. Bölümlerden elde edilen netler ise sayısal ve sözel puan katsayısıyla değerlendirilebilir. Sınavın nisanda uygulanması planlanıyor. Adaylar aldığı puan doğrultusunda, 2 ya da 4 yıllık meslek yüksekokulunu seçebilecek. Ayrıca bu sınav sonuçlarıyla Açıköğretim ve özel yetenek sınavıyla öğrenci alan fakültelere de başvurulabilecek. Bunların dışında bazı lisans programları için de bu sınavın puanları öngörülüyor. Bu sınavın en önemli rolü ise, adaylar belirtilen barajı aşabilirlerse haziranda uygulanacak "Ders Düzeyi Seçme Sınavı'na" (DDSS) girebilecek. Üniversitelerin iyi derecede temel donanımı öngören bölümlerinde eğitim almak isteyen adaylar ise Ders Düzeyi Seçme Sınavı'na (DDSS) girmek zorunda. Sıralama niteliğinde, ileri düzeyde bir sınav olarak tanımlanan DDSS, haziranın ikinci yarısında (2 buçuk hafta sonu), beş aşamada gerçekleştirilebilecek. Aşamalar matematik, Türkçe, fen, sosyal ve yabancı dil ile ilgili ders düzeylerindeki sınavlar olacak. Yerleştirmede, puan türü başarısı yerine ilgili programın matematik, Türkçe, fen, sosyal ya da yabancı dil ağırlıklı olmasına bakılarak belirlenecek derslerdeki başarı puanı esas alınacak. Puanların oluşumunda, ortaöğretimle paralellik açısından, liselerdeki alanlar ve zorunlu dersler kullanılacak. Kafalardaki soru işaretleri Daha sonra öğrenciler bu konuyla ilgili sorular yönelttiler. Ben de bir elçi olarak bu sorulara köşemde yer vererek yetkililere aktaracağımı belirttim. İşte gençlerin üniversiteye girişte düşünülen değişiklikle ilgili kafalarına takılanlar: 1-) Bu sistemde alan seçimi çok önemli. Bazı bölümlerin (psikoloji, sosyoloji gibi...) puan türü değişecek mi? 2-) Bu tür sınavlara girişte kısıtlama getirilecek mi? 3-) Sınavlarda okulun önemini hissettiren ağırlıklı ortaöğretim başarı puanı kullanılacak mı? 4-) Bu sistemde de alanları destekleyen katsayı farkı olacak mı? 5-) Nisanda yapılacak sınavın (TDSS), hazirandaki sınava (DDSS) etkisi olacak mı? 6-) Testlerin katsayıları, bölümlerin özelliğine göre değişecek mi? Örneğin, fizik; tıp için A, mühendislik için B katsayısıyla mı değerlendirilecek? 7-) Sorular okul müfredatında ki zorunlu derslerin konularından çıkacağına göre, TürkçeMatematik alanı öğrencilerine Sosyal Bilimler testinde coğrafyanın dışında ne sorulabilir? 8-) Aynı sorun Sosyal alanı için geçerli. Matematik zorunlu değil. Bu gruplar için Matematik testi olacak mı? 9-) Meslek liselerinin durumu ne olacak?
Gençler bu sistemi, daha akademik alt yapıyla seçeceği için beğendiler. Son derece haklılar. Ayrı bir zaman diliminde her dersten düzey sınavına girecekleri için, bilgileri gerçekçi değerlendirilecek. Değerli okurlarım, takdir edersiniz ki her yenilikte olduğu gibi, bu sistemde de aksayan yönler olabilecek. Öneri getirmeden hemen eleştirmeyelim. YÖK en iyisini yapmaya çalışıyor. Bu günlerde sistemi masaya yatırdılar A'dan, Z'ye tartışıyorlar. Kendilerine göre doğru sonuç oluştuğunda, bunu kamuoyuyla paylaşacaklar. Şu anda sınavın değişebileceğinden dolayı özellikle 11 ve 10'uncu sınıf öğrencileri tedirgin. Bununla ilgili açıklama bence temmuza kalmamalı, şubatta yapılmalı. Bu açıklama doğrultusunda, 2010 ve 2011'de sınava girecek gençlerimiz de geç kalmadan gerekli hazırlık programlarını yapabilsin. Açıklamayı geç yapıp, onları ve ailelerini üzmeyelim.

Okullarda Filistin İçin Saygı Duruşu...

Milli Eğitim Bakanlığının genelgesi doğrultusunda, İsrail’in Gazze’ye saldırıları sonucu hayatını kaybedenler için dün saat 11.00’de okullarda 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu

Çelik, okullarda yapılan saygı duruşuyla demokratik tepkinin ifade edildiğini belirterek, “Resim ve kompozisyon yarışması açılmasını da istemiştik ama bazı insanların bunu antisemitist propaganda haline getireceği endişesiyle vazgeçtik” dedi. Milli Eğitim Bakanı Çelik, dün devlet bursuyla yurtdışına lisans üstü eğitime gönderilecek bin öğrenciye yönelik düzenlenen toplantının ardından bir gazetecinin Filistin için başlatılan yardım kampanyasını sorması üzerine şöyle konuştu: “Türkiye'deki Yahudi vatandaşlarla asırlardır barış içinde yaşanıyor. İsrail'in Filistin'de sergilediklerinde Türkiye'de oturan Yahudi vatandaşlarımızın hiçbir kusuru, günahı yok. O insanlar da bu işten son derece muzdarip. Yahudi karşıtlığı anlamına gelebilecek eylemlerden, söylemlerden herkesin kaçınması gerekiyor. Katılım zorunlu değil Ancak İsrail'in saldırıları sonucu öğrenciler, çocuklar, anneler, babalar ölürken seyirci kalmamız söz konusu olamaz. Günün birinde İsrailli çocuklara böyle bir şey yapılırsa onlar için de saygı duruşunda bulunuruz. Gazze'de yaşayanlar, ihtiyaçlarını karşılayacak durumda değil. Yardım kampanyasına katılım zorunlu değil. Resim ve kompozisyon yarışması açılmasını da istemiştik ama aldığımız duyumlar üzerine bazı insanların bunu antisemitist propaganda haline getireceği endişesiyle vazgeçtik.”

Okullarda Filistin İçin Saygı Duruşu...

Milli Eğitim Bakanlığının genelgesi doğrultusunda, İsrail’in Gazze’ye saldırıları sonucu hayatını kaybedenler için dün saat 11.00’de okullarda 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu

Çelik, okullarda yapılan saygı duruşuyla demokratik tepkinin ifade edildiğini belirterek, “Resim ve kompozisyon yarışması açılmasını da istemiştik ama bazı insanların bunu antisemitist propaganda haline getireceği endişesiyle vazgeçtik” dedi. Milli Eğitim Bakanı Çelik, dün devlet bursuyla yurtdışına lisans üstü eğitime gönderilecek bin öğrenciye yönelik düzenlenen toplantının ardından bir gazetecinin Filistin için başlatılan yardım kampanyasını sorması üzerine şöyle konuştu: “Türkiye'deki Yahudi vatandaşlarla asırlardır barış içinde yaşanıyor. İsrail'in Filistin'de sergilediklerinde Türkiye'de oturan Yahudi vatandaşlarımızın hiçbir kusuru, günahı yok. O insanlar da bu işten son derece muzdarip. Yahudi karşıtlığı anlamına gelebilecek eylemlerden, söylemlerden herkesin kaçınması gerekiyor. Katılım zorunlu değil Ancak İsrail'in saldırıları sonucu öğrenciler, çocuklar, anneler, babalar ölürken seyirci kalmamız söz konusu olamaz. Günün birinde İsrailli çocuklara böyle bir şey yapılırsa onlar için de saygı duruşunda bulunuruz. Gazze'de yaşayanlar, ihtiyaçlarını karşılayacak durumda değil. Yardım kampanyasına katılım zorunlu değil. Resim ve kompozisyon yarışması açılmasını da istemiştik ama aldığımız duyumlar üzerine bazı insanların bunu antisemitist propaganda haline getireceği endişesiyle vazgeçtik.”