Nedir bu Bolonya süreci? - Eğitim Haberleri

13 Ocak 2009 Salı

Nedir bu Bolonya süreci?

Vatan Gazetesi yazarı Rıfat Sarıcaoğlu 10. yılını tamamlamış olan ''Bolonya Süreci''ni değerlendirdi.

19Haziran 1999'da, 29 Avrupa ülkesinin milli eğitim bakanlarının imzalarıyla başlayan Bolonya süreci, 10. yılını tamamlamış bulunuyor. Türkiye'nin de 2001'de dahil olduğu bu sürece bugün 46 ülke üye. Nedir bu Bolonya süreci? Yüksek öğrenim ve eğitim hayatımızda neler değişecek? Eğitimde ne tür reformlar bizi bekliyor? Yapılanma nasıl olacak veya olmalı? 2010-2020 arasında ne tür gelişmeler olacak? Bu süreç aslında futbolda UEFA'dan sonra Türkiye'yi Avrupa'ya dahil edecek en etkili değişim süreci olacak. Talihsiz, içimde buruk izler bırakan, toplumdaki önder isimlerin de sorgulandığı Ergenekon meselesinden ötürü geçen hafta gündemde çok fazla kalmayan ama çok önemli bir gelişme oldu ve Egemen Bağış AB ile ilgili devlet bakanı ve başmüzakereci olarak atandı. Hükümet şunu söylemiş oluyor; biz tekrar AB sürecine ağırlık vereceğiz. Egemen Bağış'ı ve YÖK'ü bekleyen en önemli ve hızla çözüm gerektiren sorunların başında Türkiye'nin 46 ülke ile birlikte taahüt ettiği Bolonya süreci var. Türkiye'nin, yüksek öğrenim sistemini de adapte ederek 2010 yılında hazır olması gerekiyor. YÖK Cumhurbaşkanı'na bağlı olduğundan, eski CHP'li milletvekili ve şu anda Cumhurbaşkanı'nın AB Danışmanı olan Damla Gürel'den de son derece önemli katkılar beklenecek. Önümüzdeki aylarda Bolonya süreci Türkiye'nin gündemine oturacak. Bolonya sürecinde yüksek öğrenimdeki ana hedef, kaliteyi artırmak, benzer programları tesis etmek, daha şeffaf bir sisteme geçmek, öğrenci-öğretim üyeleri değişimini teşvik etmek ve en önemli adımlardan birisi de yaşlanan Avrupalı'yı hayat boyu eğitime teşvik etmek. Üniversitelerde eğitim süresi ise: Lisans: 3 yıl (Level 1) Yüksek Lisans: 2 yıl (Level 2) Doktora: 3 yıl (Level 3) olacak. Yedi başlıkta Bolonya sürecinin neler sağladığını ve neler getireceğini anlatmaya ve özetlemeye çalışayım: 1. Sürdürülebilirlik- Son yıllarda eğitimin gelişimi ve genişlemesi yüksek öğrenim kurumlarına finansal yük ve sorunlar getirdiğinden üniversiteler yeni finans modellerine ve maliyet paylaşımına gitmek zorunda. 2. Yönetim- Belli şartlar altında üniversitelerin daha profesyonelce hedefler konularak yönetilmesi, verimliliğini ve etkinliğini artırması gerekecek. 3. Kalite- Yüksek öğrenimde kaliteyi garanti etmek. Bu hedefi yakalamak için Avrupa'daki üniversitelerin tekrar yapılanmasında akreditasyon, değerlendirme ve sorumluluk son derece önemli kavramlar haline gelecek. 4. Karşılaştırabilirlik- Bu belki de en önemli unsur. Avrupa'daki tüm üniversiteler arasında uyum. Avrupa kredi transfer sistemi (ECTS), öğrencinin tamamladığı dersler ve diplomaya ilave öğrencinin akademik ve kültürel birikimini gösteren belgeler, uyumluluğun sağlanmasıyla kayda geçmiş olacak. 5. Hareketlilik- Üye olan ülkeler arasında öğrencilerin çok daha serbestçe hareket etmesinin önünü açıp, alınan tüm derslerin otomatik olarak sayılmasını sağlayacak. 6. Esneklik- Değişik alanlarda veya birkaç alanda eğitim alabilmeyi, yani klasik “dikey” eğitimin kavramının yerle bir olmasını, birkaç konuda uzmanlaşmayı (Örnek: Mühendislik ve işletmeyi aynı anda okuyabilme) getirecek. 7. Çalıştırabilirlik- Üniversiteler, mezunlarına iş bulma imkânı sağlayabilmeli ve onları hayat boyu devamlı değişimlere hazır hale getirebilmeli. Bu iddialı hedef ancak iş dünyası ve üniversite ile köprüler kurularak elde edilebilir; bunun yolu açılacak. En kısa şekilde özetlemeye çalıştığım bu konular aslında eğitimde yıllardır uğraşılan ama bir türlü başarılamayan küreselleşmenin ilk örneği ve adımı olacak. 2009 yılında büyük yasa değişikliklerini ve yeni yönetmenlikler çıkarılmasını gerektireceğinden önümüzdeki haftalarda bu konuyu işlemeye devam edeceğim.

Hiç yorum yok: