Einstein'in kuramı" bir Türk tarafından çürütüldü. Üstelik de deneylerle... Bakın çürütülen kuram hangisi?
Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tolga Yarman'ın, Einstein'ın ''Genel Görecelik Kuramı''nı çürüten yeni teorisinin deney yoluyla kanıtlandığı iddia edildi.
Okan Üniversitesinden yapılan yazılı açıklamada, nükleer bilimler konusunda uzman Prof. Dr. Yarman'ın, uzun süredir üzerinde çalıştığı teorisiyle Einstein'ın ''Genel Görecelik Kuramı''na farklı bir yaklaşım getirdiği belirtilerek, konu üzerinde Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Arık ile çalışan Yarman'ın tezinin, Belarus Devlet Üniversitesinde Prof. Dr. Alexander Kholmetskii yönetimindeki deneylerle doğrulandığı kaydedildi.
DENEYLE KANITLANDI
Deneylerin, ilk evrede ''bağıl manyetik alanın'' ışık hızından en az dört kat daha hızlı yayıldığını gösterdiği vurgulanan açıklamada, şu hususlara yer verildi:
''Bu sonuç ilk bakışta, Einstein'ın özel görecelik kuramıyla çelişiyor; çünkü Einstein'a göre hiçbir etkileşme ışık hızından daha hızlı oluşamaz. Oysa Yarman'ın teorisine göre, enerji alış verişi içermeyen 'bilgi', örneğin 'yer çekimi' ya da 'elektriksel etkileşme' bilgisi, ışık hızından daha hızlı yayılabiliyor. Duran cisimler ise birbirleriyle hangi uzaklıkta olurlarsa olsunlar ani olarak etkileşebiliyorlar. Bu yaklaşımın, ayrıca Einstein'ın özel görecelik kuramı ve enerji korunumu yasasından hareketle türetilen, diğer yandan çağdaş atom kuramıyla tamamen örtüşen 'püf noktası', Prof. Dr. Yarman'ın önerisi uzantısında, son olarak, Belarus Devlet Üniversitesinde, nükleer saatler zemininde gerçekleştirilen deneyle kanıtlandı.''
Açıklamada, Prof. Dr. Yarman, Prof. Dr. Arık ve Prof. Dr. Kholmetskii'nin, Okan Üniversitesinde 18 Aralıkta yapacakları basın toplantısında, dünya bilim çevrelerinin dikkatlerini üzerinde toplayan söz konusu kuramı ilk kez kamuoyuyla paylaşacakları duyuruldu.
17 Aralık 2008 Çarşamba
Einstein'ın Kuramını Çürüten Türk...
Gönderen Adsız zaman: 01:03 0 yorum
Etiketler: Dr. Kholmetski, Einstein, Einstein Kuramı, Oysa Yarman, Türk
Tarihi Hata Düzeltilecek...
Şahin Durum adlı emekli vatandaş, başörtü yasağının yasal olmadığını araştırmak için yasaları okurken, alfabenin yasalara aykırı dizildiğini ortaya çıkardı.
İzmir'de yaşayan emekli muhasebeci Şahin Durum, kanunları çiğneyerek alfabemizdeki ı harfinin i harfinin yerine geçtiğini farkedince 'i'nin hakkını savunmak için Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bu konuda yardım istedi. Bakanlık olaya el koydu.
75 yaşındaki emekli muhasebeci Durum, "i" harfinin Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun'a uygun olarak "ı" harfi ile yer değiştirmesi ve yasada belirtildiği gibi "ı"dan önce kullanılması için Milli Eğitim Bakanlığı'na başvuru yaptı. Başvuruyu değerlendiren Milli Eğitim Bakanlığı Talim Ve Terbiye Kurulu Başkanlığı yetkilileri meraklı vatandaşın iddiasının doğru olduğunu tespit ederek, konuyla ilgili çalışma başlattı.
İzmirli Şahin Durum, MEB'e yaptığı yazılı başvuruda "1313 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun'a göre, alfabemizde (i) harfi (ı) harfinden önce geldiği halde, uygulamada (ı) harfi sıralamada öne alınmaktadır. Okullarımızda, sözlük ve ansiklopedilerde aynı durum, kanuna aykırı olarak sürüdürülmektedir. Kanunun esas yetkilisi ve uygulayıcısı olarak Milli Eğitim Bakanlığımız yanlışlığın düzeltilmesi yolunda bir çalışma içinde midir? Bilgi verilmesini arzederim. Saygılarımla" dedi. Meraklı vatandaşın iddiasının doğru olduğunu belirleyen Milli Eğitim Bakanlığı Talim Ve Terbiye Kurulu Başkanlığı yetkilileri konuyla ilgili çalışma başlattı. Alfabenin yasal olması için yasal düzenleme mi yapılacağı, yoksa kullanım hatasının düzeltilmesi yoluna mı gidileceği konusunda henüz karara varılamadı.
Gönderen Adsız zaman: 01:02 0 yorum
Etiketler: İzmirli, MEB, Milli Eğitim Bakanlığı, Şahin Durum, Tarihi Hata, Türk Harfleri
Kirayı Ödemeyen Öğrencilere Şok!
Samsun'da 2 üniversite öğrencisi genç, 3 ay önce tuttukları evlerinin kirasını ödeyemeyince ev sahibi tarafından evin dış kapısının çalındığını iddia ederek polise şikayette bulundu.
Samsun'da 2 üniversite öğrencisi genç, 3 ay önce tuttukları evlerinin kirasını ödeyemeyince ev sahibi tarafından evin dış kapısının çalındığını iddia ederek polise şikayette bulundu. Bayram tatili dönüşü dün gece evlerine gelen öğrenciler, dış kapının çalınmış olduğunu, odaların kapılarının sökülüp camlarının kırılmış olduğunu görünce şaşkına döndüler.
Edinilen bilgiye göre olay, İstasyon Mahallesi Saadet Caddesi'nde bulunan Samsun Emniyet Müdürlüğü binasının yanındaki İstasyon Apartmanı'nda meydana geldi. İddiaya göre, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Eğitim Fakültesi Matematik Öğretmenliği son sınıf öğrencisi Mehmet B.(24) ile Fizik Öğretmenliği Bölümü son sınıf öğrencisi Ahmet C. (26), yaklaşık 3 ay önce adının Ahmet olduğunu bildikleri bir kişiden aylık 200 YTL'ye evini kiraladı. Ev sahibi öğrencilere jest yapıp ilk ayın kirasını almayacağını söyledi. Ancak, geçen 2 ay boyunca maddi durumları iyi olmayan öğrenciler, ev sahibine karayı ödeyemedi. Bu sırada 2 ay boyunca kirasının ödenmemesi üzerine ev sahibi öğrencilerden evlerini boşaltmasını istedi. Bayram tatili için memleketlerine giden öğrenciler, dün gece saat 02.00 sıralarında eve dönünce, karşılaştıkları manzara karşısında şoke oldu. Dış kapının yerinden sökülerek alınmış, odaların kapılarının sökülüp yerde serili yataklarının üzerine atılmış ve camları kırılmış halde bulan öğrenciler, durumu polise bildirdi. Evden hiç bir eşyalarının çalınmadığını fark eden öğrenciler, kapılarını ev sahibinin aldığını ve evin diğer camlarına ve kapılara zarar verdiğini iddia ederek polise şikayette bulundu. Polis, olay yerinde incelemede bulunarak rapor tuttu. Samsun Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü ekipleri, çalınan kapının bulunduğu evde incelemelerde bulunup parmak izi tespitine çalıştı. Öğrenciler ise ev sahibinden şikayetçi oldu. Mehmet B. ve Ahmet C., "Maddi durumumuz iyi değildi. Kirayı ödeyemedik. Biz zaten evden çıkmayı düşünüyorduk. Ev sahibinin bu şekilde davranışı bizleri şoke etti. Şikayetçiyiz" dediler.
Çocuklara Porno CD Satarken Yakalandı...
Ahlaksızlık artık diz boyunu bile aştı. İlköğretim okullarına dadanan insafsız adam bakın nasıl yakalandı?
Bursa'da ilköğretim öğrencilerine porno CD sattığı iddia edilen zanlı, okul müdürünün ihbarı üzerine yakalandı.
Bursa Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesinden yapılan açıklamaya göre, merkez Yıldırım ilçesindeki bir ilköğretim okulu müdürünün ihbarı üzerine harekete geçen güvenlik güçleri, 2 öğrenciye porno CD sattığı belirlenen 34 yaşındaki Şevki Z'yi takibe aldı.
ÇOCUK PORNOSU DA SATIYOR
Takip sonucunda, Tayyareci Mehmet Ali Caddesi Yeşilyayla Üst Geçidi altında tezgahta ikinci el cep telefonu ve CD satan zanlı, gözaltına alındı.
Şevki Z'nin tezgahı, otomobili ve evinde yapılan aramalarda, 3'ü çocuk pornosu içerikli olmak üzere toplam 153 porno CD ile 8 bin 119 bandrolsüz CD ele geçirildi.
Aynı suçtan daha önce hakkında 5 kez yasal işlem yapıldığı bildirilen Şevki Z, sorgusunun ardından adliyeye sevk edildi.
Gençlerin Bir Kitaplığı Bile Yok...
Bağımsız Eğitimciler Sendikası (BES) tarafından Pİ Grup Danışmanlık ve Araştırma'ya yaptırılan anket, Türk gençliğinin okumadığını gözler önüne serdi.
Bağımsız Eğitimciler Sendikası (BES) tarafından Pİ Grup Danışmanlık ve Araştırma'ya yaptırılan anket, Türk gençliğinin okumadığını gözler önüne serdi. Gençlik, iş yoğunluğu, dersler ve televizyon nedeniyle kitap okumazken gençlerin yüzde 75,9'unun evinde kitaplığı bile yok.
Bağımsız Eğitimciler Sendikası, gençliğin okuma alışkanlığını Pİ Grup Danışmanlık ve Araştırma'ya yaptırdığı anket ile belirlemeye çalıştı. Ankete 18-30 yaş arası 1.831 genç katılırken, bu gençlerin yüzde 67,2'si ortaöğretim, yüzde 22,7'si üniversite, yüzde 4,3'ü yüksek lisans mezunu, yüzde 5,8'i ise okur yazar.
Düzenli kitap okuyan yüzde 11,2
Ankete göre, gençliğin yüzde 11,2'si düzenli olarak kitap okurken yüzde 17,4'ü aralıklarla, yüzde 63,9'u ise düzensiz olarak ara sıra kitap okuyor. Gençler, kitap okumalarına engel olarak ise iş yoğunluğu, dersler ve televizyonu gösteriyor. Ankete göre, gençlerin yüzde 18,9'u iş yoğunluğundan kitap okumaya vakit bulamazken, yüzde 15,7'si dersler nedeniyle vakit bulamıyor. Gençlerin, yüzde 24,5'i okuma alışkanlığına sahip olmadığı için düzenli kitap okumadığını, yüzde 26,3'ü boş zamanlarında TV izlediğini açıkladı.
Kitaba para vermek istemiyorlar
Ankete göre gençler kitaba para vermekten de kaçınıyor. Gençlerin sadece yüzde 11,3'ü yakın bir tarihte para vererek kitap alırken, yüzde 10,8'i 6 ay önce, yüzde 23,6'sı 1 yıl önce, yüzde 45,6'sı ise 1 yıldan daha uzun zaman önce kitap satın aldı. Yüzde 8,7'si ise en son ne zaman kitap aldığını hatırlamıyor. Gençlerin yüzde 81,3'ü kitap fiyatlarını pahalı bulurken, bu nedenle korsan kitaba yöneliyor. Gençlerin yüzde 86,7'si korsan kitap aldığını açıklarken, sadece yüzde 7,1'i korsan kitap almadığını bildirdi. Ankete göre, gençlerin yüzde 75,9'unun evinde kitap koyacak yeri dahi yok.
Gençler spor ve magazin okuyor
Ankete göre gençlik günlük gazete dahi almıyor. Gençlerin sadece yüzde 26,5'i günlük gazete alırken, her gün gazete okuyanların oranı ise sadece yüzde 10,2 oldu. Gençlerin yüzde 21,7'si haftada birkaç kez gazete okurken, ayda birkaç kez okuyanların oranı ise yüzde 64,2. Gençlik gazete okurken de spor ve magazin haberlerini okumayı tercih ediyor. Ankete göre gençlerin yüzde 5,8'i siyaset haberlerini okurken, yüzde 19,2'si magazin, yüzde 29,1'i spor, yüzde 2,5'i ekonomi, yüzde 7,3 köşe yazarları, yüzde 11,4'ü ise adliye haberlerini okuyor.
Kitap istemiyorlar
Ankete göre gençlerin yüzde 38,5'i Türk insanının yeteri kadar okuyan bir yapıda olduğunu düşünürken, yüzde 56,6'sı ise Türk insanının okumadığını düşünüyor. Gençlerin yüzde 88,7'si ise eğitim sistemi nedeniyle okuma alışkanlığının olmadığını savunuyor. Gençlerin yüzde 36,1'i kendisine bir kitap hediye edilmesini isterken yüzde 56,6'sı hediye kitap istemiyor. Ankete göre gençlerin yüzde 89,7'si ise Türk edebiyatına yön veren isimleri takip etmiyor.
Üniversiteyi kim yönetir?
Star Gazetesi yazarı Mehmet Altan İstanbul Üniversitesi'nde dün gerçekleştirilen rektörlük seçimlerine dair yazısı...
Yola koyulduğumda... CHP lideri Deniz Baykal bütçe konuşmasının sonlarına yaklaşıyordu... Konuşmasının sonunda sıraladığı soruları mutlak cevap verilmesi gereken ciddiyette bulmuştum ki...
İstanbul Üniversitesi'nin sapağında...Görevli arkadaşlarımız kampüsün girişinde öğrenci gösterisi olduğunu söyleyerek beni uyardı.
Öğrencileri bir süre izledim; dün benim de oy kullandığım İstanbul Üniversitesi rektör seçimini ve polisin kendilerine karşı tutumlarını protesto ediyorlardı.
Onlar da yönetime katılmak ve söz sahibi olmak arzusundaydılar. Aslında Batı'da, örneğin Almanya'da akademisyenler, öğrenciler ve akademik olmayan personel yönetimde belirli bir orana göre temsil edilirler. Ne var ki Türkiye'de sorun üniversite yönetimi değil... Üniversiteleri kimin ve nasıl yönettiği?
* * *
Üniversiteler dünyanın en eski kurumlarıdır... Üstelik AB özgür ve verimli bir üniversite anlayışını standart hale getirdi...
AB'nin Bologna ve Berlin deklarasyonları, OECD'nin üniversitelerin özerkliğini tanımlayan sekiz kriteri, yeni bir üniversite anlayışının özünü oluşturacak nitelikte.
Üniversiteleri tek bir merkezden farklılıklarına bakmadan ve otoriter bir mantıkla yönetmek ve hatta vakıf üniversitelerinin de kimliklerini yok ederek onları da devlet üniversitesi haline getirmek yerine, sapmaya olanak vermeyecek bir temel çerçeve ile üniversitelere kendi özelliklerini dikkate alarak kendilerini yönetme olanağı tanınabilir.
Türkiye geneline yayılmış üniversiteler arasında onca büyük fark var iken bunlara tek bir elbise giydirmenin anlamı var mı?
* * *
YÖK, 12 Eylül askeri darbesinin üniversiteleri kışlalaştırmak isteyen mantığının bir ürünü. YÖK, bir anayasa sorunu. Çünkü YÖK'ü 12 Eylül anayasasının 130. ve 131. maddeleri şekillendiriyor. Bu maddelerle üniversiteler toplumun denetimi dışına çıkarılarak cumhurbaşkanı ile YÖK'e teslim edilmiş.
Anayasanın ilgili iki maddesini lağvetmeden sorunu çözmek mümkün değil. Demokratikleşmeyi hedef alan bir anlayışın hedefi tümden Anayasayı sivilleştirmek ve bu iki maddeyi de tümüyle ortadan kaldırmak olmalı.
* * *
Sandıkların kapanmasına bir iki saat kala Fen Fakültesi'nde oy vermek için yola koyulduğumda, yoğun polis ablukası devam ediyordu...
Birkaç canlı yayın aracının yanından geçerek girdiğim Fen Fakültesi'ndeki seçim sandıklarının kurulu olduğu tören salonu, tahminimden çok daha fazla kalabalıktı.
Uzun üniversite hayatımda görmediğim kadar yüksek sayıda rektör adayı vardı.
Belli ki yönetme heyecanı benim sandığımdan çok daha fazlasını heyecanlandırmaktaydı.
* * *
Hálbuki... Türkiye'nin en temel sorunu dünyalı öğrencileri yetiştirecek, dünyalı bilim adamları yetiştirebilmek... Neden mi?
'İleride zorunlu eğitimin 12 yıla çıkması daha fazla insanın temel eğitim almasını ve bunun yükseköğrenime ilginin artışı olarak yansımasını sağlayacak. Örneğin üniversite öğrenci sayısı iki katı artarak 4 milyona ulaşabilir. Bu sayısal analizleri şöyle yorumlayabiliriz:
Üniversite sayısı ile üniversite öğrenci sayısı hızla artıyor. Bu, ilköğretimdeki öğretmen ihtiyacı gibi, yüksek öğretimde de nitelikli akademisyen ihtiyacı anlamına geliyor. Yeni akademik kadroları yetiştirmek, yine öğretim üyelerimizin temel görevi içinde. Bugünkü tempo ile devam edersek, 2023'e gelince toplam öğretim üyesi sayısı 32 binden 70 bine yükselecek.
2023 için Türkiye'nin planladığı ise 90 bin. AB'nin en düşük ortalamalarını hedeflersek, öğretim üyesi sayımızın 150 bine çıkması gerekir.
Yani, minimum AB standartlarında yükseköğrenim için, 15 yılda 118 bin öğretim üyesi yetiştirmemiz gerekiyor.'
Evrensel düzeylerde, dünyanın saygın her üniversitesinde rahatlıkla ders verebilecek, yüz on sekiz bin öğretim üyesi. Dünyalı bilim adamları... Bu nasıl olacak?
* * *
Siz bu yazıyı okuduğunuzda İstanbul Üniversitesi'nden YÖK'e gönderilecek rektör adayları sıralanmış olacak...
Görünürde üniversiteyi rektör idare ediyor. Ama rektörü de 12 Eylül rejiminin YÖK anlayışı yönetiyor.
Bu yapıdan ihtiyacımız olan dünyalı öğrencileri ve bilim adamlarını yetiştirecek dünyalı üniversiteler çıkabilir mi?
Deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim; pek mümkün değil...
Gönderen Adsız zaman: 00:46 0 yorum
Etiketler: CHP, Deniz Baykal, İstanbul Üniversitesi, Mehmet Altan, Ögrenci, Star, Star Gazetesi, Üniversite, Yönetici
Celal Şengör'e Ağır Ceza Kapıda...
YÖK Başkanı Prof. Özcan, Denetleme Kurulu’nun Prof. Şengör için önerdiği ‘kınama’ cezasını az bulup ‘meslekten ihraç’ istedi. YÖK üyelerine göre bu müdahale usulsüz
Göreve gelir gelmez 'üniversitelere özgürlük' mesajı veren YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, YÖK Denetleme Kurulu'nun raporuna müdahale ederek, bir kez daha mesajına ters düştü. Özcan, hakkında 'Onu asistanım bile yapmam' diyen İTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Celal Şengör'ün 'tam zamanlı öğretim üyesi olduğu halde izinsiz olarak bir şirkette çalıştığı' iddiasıyla açılan soruşturmada Denetleme Kurulu'nun verdiği 'kınama' cezasını az buldu ve 'meslekten çıkarma' cezasıyla cezalandırılmasını istedi. YÖK yetkilileri, Özcan'ın Denetleme Kurulu raporuna müdahalesini usulsüz buldu.
Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) kontenjanından YÖK üyesi seçilen ancak 'tam zamanlı öğretim üyesi olduğu halde izin almadan özel bir şirkette yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı' iddia edilen Prof. Dr. Celal Şengör'ün ataması yapılmamıştı. YÖK Denetleme Kurulu, 13 Şubat'ta, YÖK Başkanı Özcan'ın isteği üzerine, Prof. Dr. Şengör hakkında soruşturma başlatmıştı. Denetleme Kurulu üyeleri Prof. Dr. Ziya Sacit Önen ve Em. Tümg. Kemal Ay tarafından Şengör'ün savunması da alınarak yapılan soruşturma tamamlandı. Raporda, Şengör'ün tam zamanlı öğretim üyesi olduğu halde Şengör Gayrimenkul Yatırım ve Ticaret Anonim Şirketi'nin kurucuları arasında yer aldığı belirtildi. Raporda, Şengör'ün şirketin yönetim kurulu toplantılarının hiçbirine katılmadığı, ücret almadığı, şirketin ticaret amacıyla değil, aile bireyleri arasında mal paylaşımı nedeniyle kurulduğunun anlaşıldığı belirtildi. Denetleme Kurulu raporunda, yine de izin almadan bir şirket faaliyeti içine girdiği için Şengör'e 'kınama cezası' önerildi.
Ancak, Denetleme Kurulu'nun, uygun gördüğü kınama cezasını YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan yeterli bulmadı. Denetleme Kurulu'nun soruşturma dosyası, YÖK Başkanlığı tarafından öngörülen ceza az bulunarak geri gönderildi.
Denetleme Kurulu'nun sürece ilişkin bilgi verdiği raporda, YÖK Başkanlığı'nın 25 Eylül 2008'de, Denetleme Kurulu'na bir yazı yazarak, Şengör'ün akademik hayattaki en ağır ceza olan 'Üniversite öğretim mesleğinden çıkarma' cezasıyla cezalandırılmasının uygun olacağını belirttiğine dikkat çekildi. Denetleme Kurulu raporunda, YÖK Başkanlığı'nın, cezayı az bulma gerekçelerinden bazıları şöyle sıralandı:
“Yönetim kurulu üyelerinin ücret almamasının, onların sorumluluğu bakımından netice doğurmayacağı, şüpheli üyeyken yönetim kurulunun hiç toplanmamasının onu sorumluluktan kurtarmayacağı, şirketin faaliyet konularının alım satım, kiralama, ithalat-ihracat gibi konuları kapsadığının görüldüğü, kurulduğu yıl ticari faaliyet göstermemiş olmasının, ticari şirket olmaktan çıkarmayacağı...”
Bazı YÖK yetkilileri, rapora müdahaleyi usulsüz bularak şunları söyledi:
“Usule göre, YÖK Başkanlığı Denetleme Kurulu tarafından sunulan soruşturma dosyasını, hiçbir müdahalede bulunmadan doğrudan, Yüksek Disiplin Kurulu'na gönderir. Meslekten ihraç kararı söz konusu olursa, Disiplin Kurulu'nda alınan karar bir de Genel Kurul'da görüşülür. Bu süreçte herkes bağımsız karar verir. YÖK Başkanı'nın rapora 'vardığınız sonucu beğenmedim' deme hakkı yoktur. Ancak Başkan, Genel Kurul'da görüşülürken, soruşturmayı yetersiz bulursa 'konunun yeniden soruşturulmasını' isteyebilir. Genel Kurul'da ihraç kararı alınsa da bu karar kesinlik kazanamaz. Çünkü alınan bu karar Danıştay'ın denetimine de açıktır.”